• kalabalığın (özellikle ağustos ayında) başkenti. öncelikle türkiye kaynaklı italya gezilerinin popülariteye göre 1. segmentteki şehridir. ne demek bu?

    1. segment: roma, venedik, floransa
    2. segment: napoli, milano
    3. segment: la spezia, verona, bologna
    4. segment: sicilya ve diğerleri

    tabi bu segmentleme işi tamamen kişiseldir ve her daim çürütülebilir.

    venedik garip bir şehir. tabi bu cümledeki garip kelimesi içerisinde pozitif unsurlar barındıran bir kelime. neden peki? çünkü dünyanın hiç bir şehrinde insanın evinden çıktığında karşısına çıkan sokağın görüntüsü şöyle değildir. bu görüntü sadece kaldığımız otelin olduğu sokağa mahsus değil yanlış anlaşılmasın. venedik'teki her sokak bu. e bu garip değildir de nedir sorarım a dostlar? bu kadar yetmiyormuş gibi bir de kışın sular basıyor ve her sene biraz daha batıyor. bir de yukardan şehir balığa benziyor. bir de... yeter. bitmez bu.

    aşağıda bahsedilecek tutarlar 2012 yazındaki tutarlardır. müzelere girmediğinizi farz edersek bu şehri gezmek için 2,5 gün yeterlidir. aslında normalde 2 gün ama venedik'te her defasında kaybolacağınızdan o 0,5 cebinizde dursun. muhtemelen venedik belediye başkanı bile 2. denemesinde evine ulaşabiliyordur. o derece yani.

    venedik'e tren ile gelecekseniz muhtemelen santa lucia tren istasyonuna ineceksinizdir. elinizde haritanız yoksa veya otelinize nasıl gideceğinizi bilmiyorsanız istasyondaki turizm ofisinden harita alabilirsiniz. otelinizin nerede olduğunu söylerseniz hangi vaporetto'ya binebileceğinizi söyleyeceklerdir.

    - bi saniye. bi saniye. vaporetto?

    si! vaporetto. küçük vapur. venedik'in çevresi, çevresindeki adacıklar ve büyük kanal yardımıyla içerisinde giden gelen deniz dolmuşları. bunların hat numaraları var. çok karışık. çözmek 2 gün alır. e zaten 2 gün ordasınız. gerek yok yani. turizm ofisinden otelinize yakın geçen vaporettonun numarasını öğrenin ve gidin direkt binin. vaporettolar istasyondan çıkar çıkmaz karşınıza çıkacaktır. ha bu arada en acısını en sona sakladım. vaperetto bir biniş tek kişi 7 avro. bu sebeple otelinize giderken bir kereliğine binmek yeter.

    - saol.

    tüm yollar roma'ya çıkar ama venedik'te tüm yolların yarısı ponte di rialto'ya, diğer yarısı ise san marco meydanı'na çıkar. zaten adım başı duvarlarda asılı olan iki tabelanın birisi köprüye, diğeri meydana yönlendirir. amaç oralara gitmek ise kaybolmazsınız. amaç geri otele dönmek ise kaybolursunuz.

    gezelim/görelim:

    - fondamenta nouve: uzun, geniş bir kordon boyunun olduğu rıhtım. karşı yakasında san michele mezarlık adası bulunmaktadır. stravinsky, ezra pound gibi ünlülerin mezarları orada. kordon boyunca da kafeler, lokantalar sıralanmış durumda.

    - chiesa di santa maria dei miracoli: erken dönem rönesans baş yapıtlarından. eh işte güzeldi küçük bir de meydanı vardı.

    - basilica dei santi giovanni e paolo: 13.yy da dominikenler tarafından tarafından inşa edilmiş. gotik tarzın en önemli ifadesiymiş. kırmızı tuğladan güzel, gösterişli bir kilise.

    - monumento bartolomeo colleoni: venedikli bir paralı asker san marco meydanına dikilecek heykeli karşılığında tüm servetini kent idaresine bırakacakmış ama adam ölünce buraya dikmişler. adama ayıp etmişler.

    - scuola grande di san marca: 1260'larda yapılmış yapı. oldukça göz kamaştırıcı bir bina. şu anda hastane olarak kullanılıyor.

    - ponte di rialto: grande canale'nin iki yakasını birleştiren ilk köprü(1591). venedik'in iki sembol yapısından biri. çok kalabalık. köprünün üstünde bir sürü hediyelik eşya, maskeler satan dükkanlar mevcut.

    köprü giriş
    köprüden manzara
    köprüden bir diğer manzara

    - basalica di san marco: san marco meydanında. venedik'teki bizansın sembolü. 11.yy da san marco'nun mısır'dan gelen kalıntılarını barındırması için yapılmış. 5 tane kubbesi var. içi, dışı ayrı güzellikte kesinlikle büyüleyici. meydana havasını veren ana yapı.

    - il ponte dei sospiri: san marco meydanında. güzel bir köprü ama eskiden tutsakların zindanlardan geçişi için kullanılıyormuş.

    - palazzo ducale: san marco meydanında. cumhuriyetin simgesi, gotik mimarinin baş yapıtlarındanmış.

    - libreria sansoviniana: san marco meydanında. 1537 yılından yapılmış, 21 kemerle süslü ön cephesi var. venedik döneminin en önemli kütüphanesiymiş.

    - hardrock cafe: mesele hardrock cafe olması değil, gondolların kalkış noktası olması. bu yüzden her daim kalabalık ve canlı.

    - chiese di santa maria della salute: barok venedik'in en etkileyici kilisesiymiş. 125 tane heykelle süslemişler.

    - dorsuduro: bir semt. galleria dell'accademia ve peggy guggenheim müzesinin olduğu bölge.

    - s.m. gloriosa dei frari: venedik'in en büyük kilisesi. yine ön cephe süslemesinde tuğla kullanılmış.

    ve geldik dünyanın en meşhur meydanına; san marco meydanı: napoleon bonaparte burası için avrupa'nın salonu demiş. gerçekten harika bir görüntü. kocaman bir meydan, çevresinde bir birinden güzel yapılar, çok pahalı(cafe florian'da bir bardak kahve 14 avro) cafeler, cafelerde küçük orkestralar ile klasik müzik konserleri. meydanın heybeti st mark's campanile'den daha net görülebilir.

    rahat görüntü
    az bi rahat görüntü

    e oraya kadar çıkmışken ora neresi bahsetmek gerek. san marco meydanı'ndaki çan kulesi. 98 metre. yukarıya çıkış kişi başı 8 avro. ve hazır oradayken bir kaç venedik manzarası:

    manzara 1
    manzara 2
    manzara 3

    yiyecek/içecek:

    venedik pahalı bir şehir. bırakın vücuda girenlerin fiyatına hayıflanmayı gireni vücuttan çıkarmak bile çok para. wc kişi başı 1,5 avro. ayıptır arkadaş. ankara'da 1,5 avroya tavuk döner ayran geliyor. ama konuyu dağıtmayalım.

    la toletta: öğle vakti yolumuzun üzerinde küçük bir cafe-bar tarzı yere girdik. tek sorun dükkan çok küçük. 21 avroya iki kişi tıka basa içecek ve tatlı dahil olmak üzere karnınızı doyurabilirsiniz. yeri mi? are you kidding me! ama dorsuduro bölgesinde olduğunu söyleyebilirim.

    ristorante al chianti: meydana yakın bir mekan. öyle çok lezzetli şeyler değildi yediklerimiz. 4 çeşit yemek, bir bardak bira, bir kadeh şarap 53 avro. siz gitmeyin değmez öyle meydana yakın yerlere gereksiz yere pahalı ve lezzetsiz oluyor.

    rosa salva: meşhur bir pastane. venedik'in her yerinde spritz diye bir içki duyuyorduk. hem onu hem de dondurmasını tadalım dedik. sipariş verdik. eh pek sevmedik. bu da görüntüsü.

    değerlendirme: venedik hiç bir şehre benzemiyor. o sebepten ötürü garip bir şehirde olduğunzu hissediyorsunuz. eğer italya'ya gidiyorsanız mutlak suretle görülmesi gereken bir şehir.

    anaaaa! herşeyden bahsettik gondolculardan bahsetmedik. bizim taksiciler, dolmuşçular ne ise adamlar o. o yüzden bineyim sevgilimle romantizm yaşıyayım öyle bişe yok. sen tam sevgilinin gözlerine bakıp serenat yapacan, adam yanınızdan geçen diğer gondolcuyla -30 ile +30 metre boyunca bağıra çağıra sohbet eder. tabikine binmedik. 100 avro. ben o kadar babayiğit değilim.

    edit: italya için faydalı olabilecek diğer entriler:

    istanbul'un bacısı roma - (bkz: #31302638)
    rönesansın başkenti floransa - (bkz: #33174412)
    italya rivierası ligurya - (bkz: #33244979)
    ligurya merkez üssü la spezia - (bkz: #31300246)
    puzzle aleminin ekmeğini çokça yediği cinque terre - (bkz: #31299854)
    i found my love in portofino - (bkz: #31167831)
    modamania milano - (bkz: #33041063)
    aşıklar şehri verona - (bkz: #33176933)
    italya içerisinde huzurlu transferin tek adresi trenitalia - (bkz: #31324482)
  • hayatı boyunca bağcılar'da, avcılar'da oturmuş, 1.60 boyuyla kıvanç tatlıtuğ ile evlenme hayalleri kurup onu taşıyabileceğini düşünen ve evlenir evlenmez göbeği nadasa bırakan tipik türk kızının hayallerini süsleyen vasat şehir. kimsenin hayallerini yıkmayayım ama resmi rakamlara göre 2011 yılında türkiye'den venedik'e giden insan sayısı 2337 yani yüzde 99 ihtimalle hayatınız boyunca ne venedik görebileceksiniz, ne sizi oraya götürebilecek romantik bir koca, yalnız ve güzel ülkemin karpuz güzelleri.
  • mayıs ayında gideceğim şehir. yurtdışına gitmeden önce kapsamlı araştırmalar yapmak gibi bir huy edindim. böylece dar zamana bir çok şeyi sığdırmak mümkün olabiliyor. bir sürü not çıkarmıştım ki dedim neden bunları bir düzene sokup insanlarla da paylaşmayayım. ama belirtmekte fayda var, aşağıdaki önerilerden hiç biri tarafımca denenmiş değildir. bir sürü blog, gezi yazısı ve bu başlıktaki entrylerden okunup derlenmiş bir listedir. yeni şeyler öğrendikçe editleyeceğim. gidip geldikten sonra da kendi tecrübelerime dayanarak eklemeler ve yorumlar yazarım umarım. roma için de benzer bir çalışma yaptım, onu da zaman bulunca bu hale getirip yazıcam sözlüğe. şimdilik şu şekilde:

    gittim gördüm geldim editi:roma'dan sonra balayımız azıcık balayına benzesin diyen, romantizm arayan bünyelerimize ilaç gibi geldi venedik. harika bir şehir. kokuyo filan diyen de bok yemiş. kaç zamandır suyun içinde duran evlere, çürümesi normal onca malzemeye rağmen kötü tek bir koku hatırlamıyorum. tuvaletler akşam 7de kapandığı için sağa sola çüğdüren turistlerin ve göçmenlerin sidik kokuları dışında.

    biz iner inmez 29 yaşına kadar kullanılabilen "youth pass" adlı karttan aldık. kişi başı 24 euro verdik. iyi bok yedik. zaten pek müze filan gezesimiz yoktu, zamanımız da kısıtlıydı, 5 gece roma'da kalmak gibi bir bok yediğimiz için, vaporettolara sınırsız biniş hakkı tanıyor bu kart. sarayda da sadece 6 euro indirim sağlıyormuş, o sarayda da bi cacık yok ya neyse. lan ben aldım bunu basacam her vaporettoya bindiğimde dedim, ama venedik yerlisi adam bile ben bunu okutunca yüzüme, "ah ne saf insanlar var" ve "sen bir kahramansın yavrum" arası bir bakışla baktılar. yani hiç kimse okutmuyo kart filan. sadece bir kere, santa marta istasyonundan murano'ya gitmek için 4.1 numaralı vapurettoya koşarak yetiştik, o kapıları açıp kapayan görevli sordu biletiniz var mı diye, ama adam bariz basmadığımızı gördü, eğer önceden istasyona girmiş olsaydık sorun olmayacaktı. bizde youth pass var dedik okey okey dedi gitti, bakmadı bile. bi de burano adasından binmek için bilet gerekiyor çünkü kapı yapmışlar, öyle açık girişli değil diğer yerler gibi.

    görülecek yerler:

    murano ve burano adalarına mutlaka gidilmeli. cam işçiliği vb dışında görülmesi gereken yerler.murano adası murano adası çok eski tarihleriden beri cam işçiliğinin merkezi olarak ün yapmıştır. venedik "fondamente nova" vaporetto durağından 4.1, 4.2 ve ln numaralı vaporettolarla yaklaşık 10 dakika içinde murano adasına ulaşmanız mümkün. ayrıca tren istasyonunun önündeki duraktan geçen dm no'lu vaporetto da doğrudan murano'ya gitmektedir. tek yön vaporetto ücreti 6,50 €'dur. murano'da cam işçiliğiyle ilgili atölyeleri gezebilir, hediyelik cam eşya alabilir ve uzun kanalda hoşça vakit geçirebilirsiniz.burano adası pastel renkli evleri ve dantel işleriyle görenleri kendisine hayran bırakan küçücük burano adası'na venedik "fondamente nova" vaporetto durağından ln numaralı vaporettolarla yaklaşık 40 dakika içinde ulaşmanız mümkün. pişman olmayacaksınız.

    gidip geldikten sonra edit: biz gittiğimizin ertesi günü daha venedik'i doğru düzgün görmeden buraları gezmeye gittik. murano adasında aman aman bi güzellik yok, her yer cam atölyeleri ve hediyelik eşya mağazalarıyla dolu. hediyelerinizi burdan almanızı tavsiye ederim, çok güzel şeyler var. bi de, vaporettodan iner inmez ordaki mağazalardan almayın, içeri gittikçe ucuzluyor, 5 tane camdan at figürüne 10 euro verdik mesela. bir de uzman doktor adlı arkadaşın önerisi üzerine osteria al duamo adlı restoranta gittik. dışardan bakıldığında hiç bir şey gözükmüyor, kanal kenarında hiç oturulacak yeri yok, içinden geçip arkaya çok tatlı bir bahçeye çıkılıyor. yanlış hatırlamıyorsam 100 yıllık filan bir geçmişi var, servis için serdikleri kağıtta tarihleri anlatılıyo, venedik cumhuriyetinin italya'ya bağlanmasına da bozulmuşlar, venedik milliyetçiliği var biraz. burda acaip çeşitlikte pizza var, ama domuz yemek istemiyorsanız san pietro diye bir pizzası var, içeriğinde domuz yazmıyo ama üzeri domuz salamıyla kaplı olarak geliyo. * murano'da geçirdiğimiz zamanın çoğunu burda oturup yiyip içerek geçirdik.

    piazza san marco (san marco meydanı) zaten en merkezi yeri. ordaki mekânlar çok pahalı olduğu için marketten şarap/bira alınıp oralarda takılınabilir. özellikle akşam 10 gibi çok iyi oluyormuş.san marco meydanı üç tarafı procuratie nuove, procuratie vecchie ve ala napoleonica ile çevrilidir. dördüncü tarafta ise görkemlisan marco bazilikası (kilisesi) ve birkaç adım ötesinde 15. yüzyıldan kalma torre dell’orologio saat kulesi vardır. san marco meydanına gidildiği zaman, san marco çan kulesine de çıkılıp şehire yukardan bakılabilir. 98 metre yüksekliğinde imiş. 8 euro bir ücreti varmış. belki 2014 fiyatları biraz daha artmış olabilir.

    gidip geldikten sonra edit: burası gerçekten çok güzel, ispanya'daki meydanlara benziyo. burdaki mekanlar pahalı derken şaka yapmıyorlarmış, tuvalete girmem gerektiği için biraz oturalım dedik, menüdeki en ucuz şey kadeh şaraptı ve 10 euro idi, menüleri bırakıp arkamıza bakmadan kaçtık. kuleye de çıkmadık, sıra olduğu için kilisenin içine de girmedik. roma'da bezmiştik bu tür şeylerden.buradaki mekanlarda, piyano, saksafon, keman vs. çalan orkestralar var ve mekanda oturmasanız bile orda durup dinleyebiliyorsunuz, harikulade çalıyorlar.

    grand canal (büyük kanal, ita: canal grande), muhteşem venedik şehrinde su trafiğinin sağlandığı ana hattır. şehri “s” şeklinde saran kanal, saint mark basin’den başlayıp santa lucia tren istasyonu yakınlarında biter. nehir üstünde bulunan üç köprü üstünde ise yaya trafiği mevcuttur. bu köprüler şunlardır: ponte delgi scalzi, rialto ve ponte dell’accademia. bu tarihi köprülerin yanına calatrava adı verilen yeni bir köprü de eklenmiştir.

    gidip geldikten sonra edit: burası hakkında söylenecek bir şey yok. gondolla gezmek ayrı bir tat veriyo burda ama.

    ponte dei sospiri: venedik‘teki en ünlü köprülerden biridir. ”ahlar köprüsü” isminin verilmesinin nedeni ise eski zamanlarda duruşma ardından mahkum edilenlerin bu köprüden geçerek hapse girmesidir. inanışa göre bu köprünün altında güneşin batışında öpüşen çiftlerin aşklarının ölümsüz olacağı söylenir. palazzo dele prigioni ve palazzo ducale’yi birbirine bağlar.

    gidip geldikten sonra edit: burayı sarayı gezerken orayı göreceğimizi bilmeden aniden çıktık. çok kalabalık olduğu için çok kısa bir süre durup fotoğraf çekebiliyorsunuz, yoksa hemen arkadakiler söylenmeye başlıyorlar. manzarası şöyle bir şey.

    palazzo ducale: venedik gotik tarzında inşa edilmiş bir saraydır ve venedik’in en çok ziyaret edilen noktalarından biridir.

    gidip geldikten sonra edit: burası bizi baydı. güzel ama venedik gibi güzel bir şehrin sokaklarında dolaşmak varken burayı gezdiğimize pişman olduk. tek artısı ponte dei sospiri'nin içinden geçmek oldu.

    fondaco dei turchi: ilk zamanlarında ileri gelen insanları ağırlayanfondaco dei turchi, 18. – 19. yüzyıllarda ise venedik’teki osmanlı nüfusuna hizmet etmiştir. adının “dei turchi” buradan gelir. daha sonları ise türk tüccarlar ve almanlar için ev, ambar ve pazar olarak kullanılmıştır. çok bir numarası yok gibi görünüyor. isteyen gidip tabelasının yanında fotoğraf çektirebilir. benim okuduğum yerdeki arkadaş öyle yapmış. sokağa da aynı adı vermişler.

    gidip geldikten sonra edit: buraya gidemedik.

    rialto köprüsü: büyük kanal’da yer alan, şehrin en ünlü köprüsüdür. 1591 yılında yapılmıştır. etrafında birçok mücevher, ipek ürünler ve cam ürünü satan dükkan yer alır.

    gidip geldikten sonra edit: büyük ve güzel bir köprü. eğer kalabalıkta yer bulabilirseniz çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

    güzel sanatlar akademisine bugün, st. mary of charity kilisesi ve okulu ev sahipliği yapmaktadır. venedik resminin sergilendiği yer olan güzel sanatlar akademisinde, giovanni bellini, carpaccio, mantegna, giorgione, titian, veronese, tiepolo, canaletto, longhi ve guardi gibi meşhur sanatçıların şahaserleri sergilenmektedir.

    compo santa maria nova meydanı görülmeli diyorlar.

    gidip geldikten sonra edit: burayı çok sevdik. kafelerle restorantlarla çevrili. gece yemek yiyecek yer bulamadığımızda burası imdadımıza yetişti.

    campo santha margherita kafeler, restoranlar, barlar ve pazarlarla çevrili güzel bir meydan, çok beğenilmiş gidenler tarafından. burada ünlüler toplanıp bir şeyler içiyorlarmış geçmişte.

    gidip geldikten sonra edit: burası yanılmıyorsam mestre'de imiş. gidemedik.

    torcello adası burano adasının hemen karşısında yer alan bu küçük adada yerleşim yok denecek kadar az ancak bir zamanlar başpiskoposun ikamet ettiği yermiş. eski roma dönemi kalıntıları ve diğer tarihi yapılar görülmeye değer. adaya burano adasından "t" no'lu vaporettoyla geçiliyor.benim gibi terk edilmiş yerlere meraklıysan burası bir alternatif olabilir. murano ve burano’yu geçtikten sonra biraz ilerde.yolculuk biraz vakit alabilir, zaman kısıtı olanlar için pek olası değil gibi.

    gidip geldikten sonra edit: burası terk edilmiş olduğu için ilgimi çekmişti. çok fazla yapacak bir şey yok, yarım saatte filan dolaşıp geri geliyorsun, çok da terk edilmiş sayılmaz, bir kaç mekan ve bir kaç ev var gibi. güzel bir yer, avrupa'nın en eski kilisesi burada imiş. yalnız beni burda çok fena sinek yedi, mahvoldum sonrasında. venedik'te merkezde bir restoranda otururken de ayaklarımı öyle fena yedi ki ilaç almak zorunda kaldım.

    böyle bir yer.

    böyle

    böyle

    lido adası 1, 5.1, 5.2 ve ln nolu vaporettoları ile ulaşabileceğiniz lido adası yaz mevsiminde venedik'in sayfiyesi görevini görürken diğer mevsimlerde dinginliğin ve huzurun adresi olarak gösterilir. upuzun sahilleri görülmeye ve yüzülmeye değerdir.

    gidip geldikten sonra edit: buraya gidemedik.

    venedik’in en güzel fotoğraflarını çekmek için de büyük kanal `(canal grande)üzerindeki ponte dell’academia` (akademi köprüsü) önerilmiş.

    gidip geldikten sonra edit: bütün köprüler gibi burası da çok güzel.

    santa maria della salute bazilikası da şart değil ama meraklısı için gidilebilir.rialto pazarı da meyve sebze otantik ortam görmek isteyenler için güzel olabilir.

    gidip geldikten sonra edit: müze ve kilise gezmekten gına geldiği için venedik'te pek tercih etmedik. sokaklarında dolaşmak varken hiç gerek yok.

    cannaregio venedik’te bulunan yahudi semti. değişik bir alternatif.

    gidip geldikten sonra edit: ben diğer yerlerden pek bir farkını göremedim. turist miktarı azalıyor tabii.

    turistik yerler haricinde tipik bir italyan bölgesi görmek isteyenlere dorsoduro bölgesi de öneriliyor.

    gidip geldikten sonra edit: ben bu satırları yazarken evimi çoktan tutmuştum, ama evimin dorsoduro'da olduğunun farkında değildim. * gerçekten hem ev, hem mahalle, hem muhit harikaydı. evlerin önünde çocuklar oynuyordu ya. böyle bir yer. venedik'e gidecek herkese evi öneririm, isteyene direkt linkini de yollarım.

    opera sever bir insansanız teatro la fenice harika bir seçim olabilir.

    gidip geldikten sonra edit: gidemedim.

    turistik yerlerden kaçıp arka sokaklara gitmek isteyenler için bir bloggerın verdiği tüyo; san marco’dan sağ tarafa doğru ilerle, (ilk rialto tabelasından) ikincisini gördüğünüzde tam tersi yöne devam edin. bir kaç sokak sonra kalabalık geride kalıyor ve arka sokaklara ulaşıyormuşsunuz.

    benim için en ilginç şeylerden biri de san michele adası. venedikliler ölülerini gömmek için ayrı bir ada tahsis etmişler ve bu ada bir mezarlık adası haline gelmiş. murano yolu üzerindeymiş, ben imkânım olursa uğramayı düşünüyorum.

    gidip geldikten sonra edit: ayy eşimi sürükleye sürükleye götürdüm. bence tüyler ürpertici e güzel bir yer. bizim gibi bir kaç turist ve anasının babasının mezarını ziyarete gelmiş venedikliler vardı. sessiz, huzur dolu bir yer. bizim evin çok yakınındaki san marta vaporetto durağından 4.1'e binince cimitero durağında inerek gidilebiliyor. aslında biz murano için binmiştik ama burası da güzergah üzerindeymiş. fotoğraf çekmek yasaktı ama dayanamadık bir kaç tane çektik. şöyle.

    sarayların en meşhurları;
    - palazzo corner geç rönesans dönemi, cà grande'de bulunmaktadır
    - palazzo corner -spinelli, rönesans dönemi
    - palazzo grimani, geç rönesans dönemi
    - cà d'oro, "altın malikane". venedik'in en güzelidir, geç gotik dönemi (1440).
    - palazzo vendramin-calergi, (rönesans dönemi), 1883 yılında wagner burada ölmüştür.
    - palazzo dario, gotik dönemi- palazzo rezzonico, heybetli ve çok iyi dengelenmiş geç rönesans dönemi. bir 18. yüzyıl müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
    - palazzo foscari, 15. yüzyıl gotik dönemi, tuğla. doge foscari'nin ikamet ettiği yerdi.
    - palazzo pesaro, bir barok şahaseri (1710). bugün, güzel sanatlar galerisi ve doğu sanatı mizesi olarak kullanılmaktadır.
    - ponte di rialto, zarif rialto köprüsü,
    1588 - 1592 yılları arasında, bir veya daha fazla kürekleri olan harp gemilerinin altından geçebileceği yükseklikte inşa edilmiştir. büyük kanalın eşsiz manzarasına sahip, yan yana sıralı sayısız mağazaların bulunduğu ticaret semtinin merkezinde bulunmaktadır.

    yararlı ipuçları

    20 euro verilip 24 saat geçerli kartlardan alınabilir. tüm gün ordan oraya gezerken vapurettolara binmek için.

    gondolun 30 dksı 90 euro, 45 dakikası ise 120 euro imiş. gondolcular pazarlığa açık insanlarmış diye okudum.
    gidip geldikten sonra edit: eğer maddi durum elveriyorsa buna binin!! hele de sevdiğiniz insan yanınızda ise mutlaka binin. hatta biz 30 dklık bindik siz 60 dklık binin. nasıl geçtiğini bile anlamayacaksınız. yanınıza şarap, şampanya filan alın, saat tam 7ye gelmeden binin, 7den sonra gece tarifesine geçiyorlar fiyat artıyo. gondolcular şamoanya filan ikram ediyo diye bişiler okumuştuk, adama sorduk, ı am not a bar dedi adam, yokmuş öyle bişey. (ama onu bile sempatik bir şekilde söyledi) akşamüstü bence binmek için en iyi zaman. bizim gondolcumuz şu, aşırı sempatik, ingilizcesi harika bi kişi kendisi, rialto köprüsüne yakın bi yerde gondol gondol diye bağırırken bulduk, ayy adamı bildiğin sevdim yani. tatlı tatlı tarih anlatmalar, sağdaki bina kazanovanın evi, şurda goethe kalmış vs., ama öyle güzel anlatıyor ki romantik ortamı da hiç bozmuyor. 30 dkya 80 euro verdik, pazarlık yapmaya çalıştık ama adam 80 is the minimum price dedi, 1 dk sonra gelseydiniz gece tarifesi olacaktı dedi, biz de üstelemedik.

    telefona indirilen “ venezia city guide” uygulaması çok faydalı imiş.

    san marco kilisesine online rezervasyon yapılabiliyormuş gezmek için.

    havaalanından 5 nolu otobüs roma meydanına götürüyormuş. buradan da ulaşım için bir çok otobüs mevcut imiş.
    gidip geldikten sonra edit: havalanına roma meydanından gittik. ama gişeden bilet satın alırsanız o city bus, bi yerlerde durarak gidiyo sanırım. diğer bizim havaş gibi olanı da 6 euro, ama o direkt gidiyo, bileti de şöför satıyo. 5 numaraya bilet aldık ama sonra diğer özel otobüse doğru yürümüşüz, dedim binelim şuna boşver. şimdi türk parasına çevirince 12 euroyu çöpe atmışız. ama biletler duruyo, bi dahaki gidişe inşallah.

    museum pass ile 13 müzeyi 10 euro’ya gezme şansı mevcut diyollar.

    yeme-içme

    caffe florian 300 yıllık bir kafe imiş. fiyatları da biraz tuzluymuş. - gidemedik.

    do mori şarap evi şarap sevenler için gidilebilecek alternatifler arasında.- gidemedik

    gia schiavi de gidilesi bir restoranmış.- gidemedik

    spritz venedik’e özgü bir içkiymiş, şampanya-gazoz karışımı bir şey gibiymiş.

    gidip geldikten sonra edit: laaan bunun hastası oldum ya benn!! inanmazsın sözlük bu satırları yazarken spritz içiyorum. duty free'den aldık aperol, 3 ölçü beyaz şarap, 2 ölçü aperol ve 1 ölçü sodayı karıştırıyorumi basıyorum buzu, bi dilim de limon, yok böyle bir güzellik.normalde portakal koyuluyo ama bu mevsimde nerden bulayım portakalı, limon koyuyorum, hiç koymasam da olur. orda bunu yemeklerden önce içiyorlar ama ben önce sonra, her türlü yani *

    uygun fiyatlı ve çok bilinmeyen bir restoran nuova valigia. - gidemedik

    antico martini de gidilesi restoranlardan imiş. ama rezervasyon gerekliymiş buraya gitmeden önce. - gidemedik

    içki içmek için harry’s bar uygun. - gidemedik

    dondurma için 3 yer önerilmiş genelde. boutique del gelato, alaska gelateria ve sorbeteria. - hiç birini bulamadık.

    algondolieri de güzel restoranlar arasında sayılmış. - gidemedik

    venedik’e özgü şeker gibi pestil gibi uzun şeylerden alınabilir. - hiç görmedim

    tiramisu yenmeli mutlaka.- roma'da yedim sevmedim, ama ben sanırım tiramisu sevmiyorum.

    cafe brek diye bir restoran yine kısıtlı bütçeler için. yemekleri güzel ve uygunmuş, buraya ulaşmak için istasyondan sola dön dümdüz git, 3-5 dk yürüdükten sonra karşına çıkacakmış. - gidemedikç

    italya'da, genellikle, üç farklı yerde yemek yenebilir: klasik restoranlar (ristorante), daha çok ev yemekleri ve yöresel lezzetlerin bulunduğutrattoria'lar ve fast food tarzı yiyeceklerin sunulduğu gastronomia'lar. italyanlar öğle yemeklerinde daha çok trattoriaları tercih ediyorlarmış. fast food tarzı yemek yapanlar hariç diğerleri saat 15.00-19.00 arası kapalı oluyormuş.

    kocaman bir kapta gelen sarımsak ve birtakım soslarla haşlanmış "cozze alla marinara"' denenebilir. - deneyemedik

    "cicchetti" denilen küçük atıştırmalıklar denenebilir. bir tür ispanyolların tapası. - deneyemedik

    ekşi sosla ve soğanla sunulan kızarmış sardalya (sarde in saor) denenebilir. - v

    marco meydanında 3 euro ya meşhur kurabiye dolci yenebilir.

    son olarak maske, murano taşlı saatler (15 euro) alınabilir. - bi sürü maske aldık. ama asıl güzel olanlar çok pahalı.

    alfredo's fresh pasta san marco'nun yukarı sokağında ucuz ve çok güzel bir yermiş. faith no morea teşekkürler. - buraya çok gitmek istedim ama hep çok yorgunduk, oturarak yemek istedik.

    kesinlikle bir daha gitmek istiyorum bu şehre!
  • dunyanin en cok intihar edilen yerlerindenmis, gorunce neden oldugunu anlıyorsunuz. omrumde gordugum en huzunlu, en tekinsiz atmosfere sahip yer. guzel olmasina cok cok guzel, ama gecmiste cok gorkemli olan, simdiyse coktan ölmus ve agır agır curuyen bir guzelligin kalintisi. insana gercek disi bir his veriyor, masallardan cıkmıs gibi, her kosesi son derece estetik, koca bir acik hava muzesi ve inanilmayacak kadar cok gorulecek sey var, ama nemli, curumuslugun hakim oldugu tuhaf, tekinsiz bir yer ayni zamanda. normal yasam da goremiyorsunuz, sehir sadece turistler icin ayakta gibi, onlar da gunden gune kemirip kirletiyor sehri. gene de, her ne kadar yasamak icin cehennem olacagini dusunsem de, ziyaret etmek icin ayni sey kesinlikle gecerli degil, dunya ustundeki en gorulesi yerlerden biri bence. tek sayiyla biten yillarda, yaz aylarinda bienali de var, subatta karnaval zamani gidilmiyorsa, bienale denk getirip gitmeli bence, ya da eylulde film festivaline. bir de, yalniz basina en son gidilecek yer, iki kati huzun veriyor insana.

    bin sene sonra edit: bu hüzünlü, tuhaf şehri demek çok sevmişim ki, geçen hafta (= 5. gidişim) istanbul, ankara ve amsterdam ile birlikte (= ömrümün en fazla geçtiği üç şehir) en iyi bildiğim, yolumu yönümü en rahat bulduğum şehir olduğunu şaşırarak fark ettim!
  • baştan söyleyeyim; salt güzellik olarak alacaksanız roma, floransa, milano, siena, verona vb.'lerinin hepsini geçerek italya'nın en güzel şehri olma şerefine erişmiştir benim nazarımda.*** suluboya tablolar gibi bir şehir, gerçeklik duygusunu yitirmek için burdan daha uygun bir yer bilmiyorum henüz bu dünya üzerinde.

    buranın, kimsenin bugüne kadar yazmamış olmasını hayretle karşıladığım -bence- en ilginç özelliği, gerçekte aslında böyle doğal bir ada olmaması. şöyle ki; evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bugünkü venedik'e komşu anakarada (bkz: mestre) yaşayan çiftçi ve denizci halk, kuzeyli barbar kavimlerin saldırısına uğramaktan bunalmış. günlerden bir gün, denizcinin biri adriyatik'in açıklarındaki kum tepelerinden birine çıkıp tahta kazıklar üzerinde bir depo inşa etmiş kendine. böylece yıl içinde eline geçen ürünlerini barbarların yağmasından saklayabilecekmiş; zira bu barbar kavimler denizciliğin d'sinden anlamıyormuş. zamanla halk da bu denizciye uyup denizin ortasında benzer depolar inşa etmeye başlamış. sonrasında canları da tehlikede olduğu için bu tahta kazıklar üzerinde peyderpey evler inşa etmeye başlamışlar ve yıllar içinde bugünkü venedik ortaya çıkmış. hatta insan eliyle yapıldığı için tepeden bakıldığında görülen meşhur yunus şekli de bilinçli bir şekilde verilmiş adaya. gerçi ada dediğime bakmayın, bugün artık üstünden kara yolu ve bir demiryolu geçen ince bir hatla anakaraya bağlanmış bir yarımada venedik. buranın yapboz misali yapılışına bir örnek de meşhur canal grande'sinin daha sonradan büyük ticaret gemilerinin rahatça girip mallarını şehrin deposuna bırakabilsin diye açılmış ve burdaki tahta köprülerin yıkılıp yerine meşhur, taştan rialto köprüsü'nün yapılmış olması.

    venedik'in bugüne kadar gelebilmesinin sebebi şüphesiz tahta kazıkların havayla temas etmediği sürece suyun altında betonerme görevi görmesi. gerçi adada yüzyıllardır, bugün de bitmek bilmeyen sürüyle güçlendirme, restorasyon çalışmaları olagelmiş. eğer şehirde gezerken bir restorasyona raslarsanız çekinmeyin, kafanızı sokup izleyin, suyun içindeki kazıkları görmek ilginç olabilir. şehirde ambulans, itfaiye vs bildiğin tekne; benzinciler bildiğin iskele olduğu ve kanallarla direkt bağlantısı olmayan iç taraftaki evlere ulaşım zor olduğu için olası yangın ihtimalini en aza indirmek üzere fabrikalar ve cam atölyeleri zamanında murano başta olmak üzere çevredeki küçük adacıklara taşınmış. bu da zamanında yine şehri korumaya yönelik atılmış önemli adımlardan biri.

    bu kadar eski ve önemli (bkz: ticaret) bir avrupa şehri olup da kalesinin olmaması da yine şehrin yapay bir ada üzerine kurulmuş olmasından ileri geliyor. elbette venedik'in kudretli donanmasının olası tehlikeyi -misal osmanlı donanması- daha şehre yaklaşmadan hemen denizden geri püskürtmesinin de payı büyük şehrin bu kadar korunmuş olmasında.

    şehrin merkezi meşhur san marco meydanı'nın ortasında gözünüze onlarca delik çarpacak. bu delikler sular yükseldiğinde altı tamamen su olan meydanın yüksek basınçtan patlamaması için açılmış zamanında. gündüz kupkuru olan meydanda akşama bu delikler etrafından başlayan su birikintileri görmek işten bile değil. ben yazın gezdim burayı ama bu şehri sular altında kaldığı dönemde gezmek de ayrıca güzel olacaktır diye tahmin ediyorum. san marco meydanı'nı yürüyerek değil gondolla gezmek, yağmur yağdı mı bizdeki şemsiyeciler gibi bir anda bitiveren isportacılardan büyük boy lastik çizmeler satın alıp ayakkabının üstüne geçirmek... mağazalar da zaten bu yükselmelere alışkın olduğu için yerden yarım metreye kadar her şeyi anında toplanacak şekilde ayarlamış. gerçi günümüzde genelde böyle ani gelişmiyor bu baskınlar, venedik belediyesi ahaliye önceden suların yükseleceği haberini veriyor. dükkanlar hariç evlerin ilk katları genelde bu yüzden boş, kimseler oturmuyor.

    turist olarak gidecekler için bir tavsiyem esnafla çok fazla ileri geri yapmamaları. italya yılda 40 milyon turist alıyor ve venedik bunun rahat bir % 90'ını ağırlıyor. kısaca buranın halkı turiste doymuş durumda ve gayet kaba ve burnu büyük davranıyorlar. mallarını ellemeye kalkarsanız ellerinize vurmaları ya da italyaca el kol hareketleriyle fütursuzca bağırıp çağırmaları işten bile değil. kaldı ki pazarlık etmek... zaten italya'nın en pahalı şehri burası, alışveriş etmenizi pek tavsiye etmem. ha peki buranın halkı ne yapıyor derseniz zaten burda çalışanların çoğu anakarada yaşıyor. onlara ulaşım ücretleri turistlere olduğu gibi fahiş de değil tabii. adanın belediyesi solcu ve yerli halkı turistten korumak adına ciddi bir politika yürütüyor. çöp vergisinin kaldırılıp onun yerine şehre gelen turistten haraç kesmek gibi uygulamalar misal venedik'ten başlayıp zamanla tüm italya'ya yayılmış. venedik'te yaşayan ciddi bir göçmen kitle de var aslında. özellikle arap, çinli ve arnavutlar çoğunlukta. ancak venedik'in yerli esnafı çok daha az paraya çalışıp fiyat kıran bu göçmenlere karşı meslek odalarını harekete geçirmiş ve dışardan gelecek hamalı bile içine almıyor. (hamallık en para getiren meslek venedik'te bu arada, araba olmadığı için...) sonra yerlileri göçmenlerden ve turistlerden korumak adına çok fazla sivil polis de dolaşıyor şehirde. yine belediyenin bir hizmeti olarak burda yaşayanlara romatizma ilaçları bedava; malum havası çok nemli olduğu için 19 yaşında bile romatizma başlayabiliyor buranın yerlisinde.

    italya'nın genelinde olan milliyetçilik yerine hemşehricilik ve gelenekçilik burda da hissediliyor. koca adada bir tane kadın gondolcu göremeyince nedenini sordum, aldığım yanıt cidden ilginçti: eskiden venedikliler kadının denizde uğursuz olduğuna inanıyorlarmış, o yüzden kadın gondolcu da yok kaptan da. aslında yakın geçmişte kadın gondolcunun biri dava açmış ve davayı kazanmış. ve fakat ruhsatını almasına rağmen işe alınmamış; bu inancın hala rağbet görmesinden kelli.

    bir de turistin pek de umrunda olmayan ama gayet de iyi bir üniversitesi var venedik'in. özellikle güzel sanatlar, mimarlık ve hukuk fakülteleri meşhur. şahsen güzel sanatlar falan okusam erasmus'la bir dönem gelirim bu rüya şehre. bundan iyi fırsat olur mu?

    ayrıca
    (bkz: venedik maskesi)
  • devasa labirent...

    en guzeli magazalardan yon tahlili yapabilen bir kiz arkadasiniz olmasi. ben elimdeki haritayi evirip cevirirken "ya iste ileride o elbiseyi begendigim yer var oradan saga sonra orada su buyuk cantaci var bak ondan devam zarayi gecince..." diye gittigimiz yolu aynen geri sardi hatun, helal olsun.
  • iyi bir gondol gezintisini 100 euro gibi bir fiyata yapabileceğiniz şehirdir. yalnız burada önemli ve güzel bir ayrıntı vardır ki; gondola 6 kişi binebilirsiniz. siz 2 kişiyseniz 4 kişi, 3 kişiyseniz 3 kişiyi rahatlıkla bulabilir, parayı bölüşebilirsiniz. inin cinin top oynadığı bomboş yerlerdeki gondollardan imtina ediniz. kurnaz onlar, paranızı yerler, doğru düzgün tur da attırmazlar.

    maskeleriyle ünlü bir yer venedik, her yerde maske satan yerler/kişiler görebilirsiniz. ama iyi bir maske almak isterseniz yine 150-200 euro tarzı fiyat çekiyorlar. adını unuttuğum venedik'in en yüksek kulesinin bulunduğu o meşhur meydanda bir adet burç saati var. o burç saatini sağınıza alıp 100-150 metre kadar yürüdükten sonra solunuzda kalan bir kafe/restorant olacak. işte burası venedik'in en ünlü müydü eski miydi hatırlamıyorum öyle bir özelliğe sahip bir yer. bir fincan cappuccinonun fiyatı 9 euro.

    buradan geleceğimiz nokta tabi ki venedik'in pahalılığı olacak. pahalı.. çok pahalı bir yer. akıl sağlığınız için fiyatları türk parasına çevirmeyin. gezinizin başında uğrayacaksınız, gezinizin devamında parasız kalmamak için mutlaka harcamalarınıza dikkat edin, nerede ne kadar harcadığınıza bakın. yok eğer gezinizin en son durağı venedik olacaksa, aç kalma gibi küçük problemler yaşayabilirsiniz, gondol gezisi muhtemelen yalan olur ama olsun. pahalı şehir, yapacak bir şey yok. suyunuzu çeşmeden doldurun, para vermeyin.

    venedik'teki hard rock cafe, meydana yakın, cappuccinosu 3 euro ile diğer yerlere nazaran daha ucuz, tuvaleti temiz bir yer. yiyecekler nispeten pahalı ama inanılmaz büyük porsiyonlarla geldiğinden 2 kişi 1 tabak yemeği bölüşebilir. 13 euroluk nachos atıştırmalık olsun diye ortaya filan söylemeyin, ana yemeği sardırırsınız. hamburgerleri hayvanlara göre yapılmış, hamburger başına bir büyükbaş kesiyorlar sanırım. legendary burger mıydı neydi böyle bi şey vardı, 17 euro, 2 kişi rahat doyar. çok kalabalık, özellikle öğlen saatlerinde gidecekseniz genellikle 40 dk gibi bir süre sonra sizi çağıracaklarını söyleyip, elinize bir adet çağrı cihazı tutuşturup gönderiyorlar. 2 buçuktan sonra rahat ve nispeten daha boş oluyor. ama dediğim gibi arkadaşlar tuvaletleri temiz, meydana da çok yakın, 2 tişört bakıyormuş gibi yapıp gidip tuvaleti kullanabilirsiniz. önünden de gondol turları var, bir çok insan buradan gondola biniyor, deneyebilirsiniz. burada 40 dakikalık 6 kişilik gondol gezisinin fiyatı 80 euro.

    bu pahalılık sorununun en büyük nedeni turizm. "turistik yer" kavramını ben venedik'le anladım. ne prag, ne amsterdam'daki dam square, ne eiffel kulesi'nin, ne louvre müzesi'nin, ne de vatikan'ın önündeki sıra... hiçbiri venedik kadar değil. basıyor arkadaş, basıyor. nemli, çok sıcak bir hava insan yoğunluğu... cumartesi gecesi istiklal caddesi'nde dolaşan kalabalığın içerisinde yazın öğlen 12.30'da yürüdüğünüzü hayal edin. işte öyle bir şey. öyle basıyor insanı.

    ama hemen yılmayın daralmayın öyle. venedik'te kaybolmamak imkansız. hiç harita marita kasmayın zaman kaybetmeyin, illa ki kaybolacaksın yavrum, illa ki. ve kimse seni o bildiğin tek meydana yönlendiremeyecek, sen iç güdülerinle sağ sol yaparak gezeceksin. ama ne var biliyor musunuz? iyi ki kayboluyor insan. sanırım kuşbakışı venedik'e bakabilsek, 3-5 ana caddenin/sokağın, 2-3 meydanın tıklım tıklım olduğunu ama o hiçbir yere çıkmayan, 3 yanı binalara, 1 yanı kanala bakan muhteşem çıkmazların bomboş olduğunu görürürüz. işte sevin o çıkmazları, kafanızı dinleyin, 2-3 gondol geçer belki o kanaldan ne bileyim ayağınızı suya filan sokun. ama o ana meydanlara gitmeyin, bir kere gördüyseniz hemen uzaklaşın oralardan.

    otobüslerin son durağı olan meydandan -piazzale roma idi adı sanırım- vaporetto denilen yavaşlık müsveddesi minyatür vapurlarla san marco meydanı'na mı gitmek istiyorsunuz? aha işte boku yediğinizin resmidir. 1,5 litrelik soğuk suları depolayın yanınıza, resmen 1 saat sürüyor, kalabalık ve sıcak. bu yavaşlığın 2 nedeni var; ilki, venedik dediğimiz yer küçük kum adacıklarının üzerine inşa edilmiş ve köprülerle birbirine bağlanmış bir yer olduğundan, deniz taşıtlarının hızlı hareketlerinde kumlar oynuyor ve venedik batıyor. bu nedenle deniz taşıtlarına ciddi hız sınırlamaları getirilmiş. bir diğer nedeni ise, sikim başı durak olmasından kaynaklanıyor. evet resmen sikim başı. zikzak çizerek ilerlediğini düşünün, aha böyle; /\/\/\/\ sürekli karşıdan karşıya geçiyor ama duraklar arası mesafeye baktığınızda 100 metre ya var ya yok. bu harika yolculuğun gidiş-dönüş maliyeti 14 euro. yani tek yön 7 euro. kentkart gibi bir şeyleri var bunların, o kartları okuturmuş gibi okutuyorlar. ama turnikeli filan değil bu vaporettoların girişleri. 2 gün kaldım, 1 kere 7 euroluk bilet aldım, onu da makineye okutmadım, yanımda gezdirdim o 2 gün. kontrolle karşılaşmadım ama karşılaşsaydım da aptal turist ayağına yatıp "abi la ben bileti aldım da anlamadım nereye basacağımızı, allahıma yeminler olsun aldım, al bak kontrol et istersen" diyeceğidim. hazırdım ama karşılaşmadım. o bileti de orda verdim birilerine bedavadan. yalnız bu iş otobüslerde, trenlerde yemez anam babam. dikkatli olun derim.

    son olarak da gitmek isteyenler için şu entarimde bahsettiğim (bkz: #29386939) o muhteşem alışveriş merkezinin yerini tarif edeceğim, içkilerinizi istifleyin, öyle dönüş yapın anam yurda. şimdi otobüslerin son durağı olan yerden bahsettik, neydi? hep beraber söyleyelim, piazzale roma. burası oldukça kalabalık bir durak, çünkü kara taşıtlarının son durağı. beşiktaş'taki vapur iskelelerinin önündeki durak gibi. yani venedik'e geldiyseniz bu durakta illa ki bulunacaksınız. büfeler var, otobüse biniş kartınızı oradan da alabilirsiniz, otobüs şoförü de veriyor, kendi seçiminiz. alacağınız biletin ücreti 2.60 euro. bineceğiniz otobüs; sottomarina (chioggia) yazan otobüs olacak. tam olarak üzerinde; sottomarina - corsia b5 bus line yazan direğin önünden kalkıyor, karıştırmanız imkansız. tekrar ediyorum b5 bus line. ineceğiniz durak dogaletto durağı. şoföre söylediğiniz taktirde size ineceğiniz yerde haber veriyor. marketin adı; iperlando shopping mall. bu bahsettiğim dogaletto durağı, tam olarak bu marketin önü. tam önü lan tam önünde indiriyor. geri dönerken de yapmanız gereken tek şey indiğiniz yerden karşıya geçmek olacak. yolculuk en fazla 15-20 dk sürüyor. hemen hemen yarım saatte bir otobüs var. ulaşım çok kolay kısacası. fiyatlar da gerçekten ucuz. içki alacaklar free shoplara bırakmasın, buradan alsın derim. tabi ucuzluk sadece içkilerde değil, yiyecekler, su filan da ucuz. zaten oldukça da kalabalık bir alışveriş merkeziydi.

    derken artık gideceklere iyi tatiller diyerek burada çat diye sonlandırmak istiyorum, bye.
  • kanalların ve köprülerin başkenti. 2.5 günlük bir gezi sonucu yaptıklarımı gördüklerimi azıcık ucundan yazayım, benden sonra gidecek arkadaşlar biraz nasiplensinler. zira gitmeden önce biraz gezindim, yemek içmek konusunda sözlükte dişe dokunur bir tavsiye göremedim.

    cuma günü sabah pegasus uçağı ile bologna'ya gittim. şimdiye kadar gördüğüm en ufak havaalanı olabilir, adeta bir adana havaalanı gibiydi. el bagajıyla gitmenin ve uçaktan ön sırada fırlamanın verdiği etkiyle 10 dakika bile sürmeden havaalanında çıktım. 10 dakikada bir havaalanından tren istasyonuna (central station) giden belediye otobüsü var, 6 euro karşılığında aldığım biletle 15 dakikalık bir yolculuk sonrası tren istasyonuna vardım.

    tren biletimi önden internetten almıştım ama hesaplamadığım şey tren istasyonuna bu kadar hızlı şekilde ulaşmaktı. bu sebepten dolayı baktım trene 1 saat var, benimkiyle aynı trenin bir önceki seferi de önümden bol bol boş koltukla geçiyor, risk budur deyip attım kendimi vagona. 1 saat 15 dakikalık yolculuğu kafamda bir terslik olursa nasıl aptal ayağına yatarım diye düşünerek geçirdim ama şansıma mıdır bilmem kontrol yapılmadı. önce venedik'in dışı olan mestre istasyonunda durduk, sonra ver elini santa lucia istasyonu. zaten venedik bu noktada başlıyor, zira trenden indikten sonra kesinlikle kara ulaşımı yok. ulaşım için ya kanal taksi kullanılıyor ya da daha makul olarak vaporetto denilen beşiktaş-üsküdar motorundan dahi küçük kanal tekneleri. eğer oteliniz istasyona yakın değilse gitmeden önce mutlaka hangi vaporetto durağında inerek otele gideceğinizi öğrenin.

    bizim otelimiz tren istasyonuna 5 dakika mesafede tek yıldızlı locanda salieri isimli ufak bir oteldi. odaları ciddi anlamda küçük olmasına rağmen hem temiz olması, hem istasyona yakın olması hem de venedik standartlarına göre 50€ gibi oldukça düşük bir gecelik ücrete sahip olmasıyla bana göre doğru seçim oldu. ancak oteli booking'den bulmamıza rağmen rezervasyonu kendi sitesinden yaparak günlük 15€ kar ettik, size de otel araştırırken tavsiye ederim.

    bavulları otele attıktan sonra hem yemek hem de bir gece görüşü için akşam turuna çıktık. başta da dediğim gibi bir ulaşım aracı olmadığı için tek seçenek tabanvay. zaten her yer her yere yakın olduğu için, sokak tabelalarını takip ederek gezi rotasında olan kısımları baştan başa toplam yarım saate yürürsünüz. otelden (istasyon bölgesi) rialto köprüsü 15 dakika, rialto'dan san marco 10 dakika. zaten sağa sola hayran hayran bakarak zamanın nasıl geçtiğini de anlamıyorsunuz.

    gelelim beni en çok şaşırtan şeylerden birine. italya bildiğimiz gibi pizzanın pizza olduğu topraklardır. ama buna rağmen koskoca venedik'te gerçek italyan pizzası olan taş fırında pişen pizza bulmak adeta bir rüya. daha önce gittiğim italya kentlerinde 3 sokaktan birinde rastladığım o pizza cennetleri maalesef venedik'te bildiğimiz elektrikli fırın pizzasına dönüşmüş. italya'ya kadar gitmişken ağız tadıyla pizza yemeyecek miyim diyen arkadaşlar burayı not alsın, bizim 3 günde gördüğümüz tek yer rossopomodoro isimli san marco yakınlarındaki yerdi. gerçekten çok güzel pizzalar yapıyorlar, kesinlikle pişman olmazsınız. ayrıca fiyatları da oldukça makul, pizzalar 7€'dan başlıyor, house wine'ın yarım litresi 6€.

    ikinci günün başlangıcını 7€luk vaporetto yolculuğu ile yaptık, büyük kanalı görmüş olduk. san marco durağında inip önce saat kulesine çıkmak şehre yüksekten bakmak için güzel bir tercih. kültürel yoğunluğum çok çok yüksek olmadığı için gezmek üzere tercihimi palazzo ducale için kullandım. öğrenci pasomla 17€'luk bilet 10€'ya düştü-aklınızda bulunsun. içerisi gerçekten çok ihtişamlı, zamanında venedik'in zenginliklerini göstermek için bazı odaların duvar işlemeleri altından yapılmış. önce saray tarafını gezdikten sonra mahkeme salonundan venedik'in yine çok meşhur olar ahlar köprüsü- ponte dei sospiri içinden yürüyüp hapishane tarafına geçiliyor. hapishanenin içindeki soğukluk ve basıklık neden insanların 1-2 yıl içinde orada öldüğünü tekrar hatırlatıyor. bugünün öğle yemeği venedik'in en meşhur makarnacısında; dal moro's. yukarıda tavsiye ettiğim pizzacının köşesinden dönünce iki sokak geride, ufacık bir dükkan. alıp ayakta yiyeceğiniz 6€'luk makarna taptaze olduğu için inanılmaz lezzetli olacak-yerken kulaklarımı çınlatırsınız diye umuyorum. o günün devamı avare avare rialto çevresindeki sokakları gezmekle geçti. bu noktada gondol sefasına değineyim, 100-120€ civarı değişen bir kazık yememek için bu romantizm adımını atladım, vaporetto kanalı görmek için yetti diyebilirim.

    akşam yemeği için adettendir deyip rialto manzaralı bir kanal restoranını seçtik, ortalama bir yemek yedik, çok numarası yok. oradan tekrar san marco'ya yürüyüp bir de meşhur cafe florianı görelim, kahveyi orada içelim dedik. papyonlu garsonları, eski romanlardan fırlamış atmosferi ve müzikleriyle çok güzel olmasına rağmen normalde 0,60€ olan ekpressonun 6.5€ olması sanırım papyondan kaynaklı.* bu menüyü görünce biraz çevreyi inceledik, 10 dakika kadar takıldıktan sonra hadi bize müsade deyip sipariş vermeden çıktık. tamam iyi hoş da iki yudumluk şeye o parayı versem sanırım gece uyumamazdım. akşam dönüşünde farklı bir rota izleyip accademia bölgesinden geçtik, bir de bu köprüyü gece görmüş olduk. hemen köprünün ayağında godfathermüziği çalan akordeonlu amca gecemizi renklendirmiş, o enfes manzaraya ayrı bir tat katmış oldu.

    son günümüz maske dükkanları ve hediyelikler arasında, ufak sokakları keşfederek geçti. maske alımı da önemli, zira çin fırtınası orada da mevcut. arkasında made in venezia yazıp mühür olanları tercih etmenizi tavsiye ederim. zaten arada 1-2 € fark oluyor, maksat yerel sanatçılar kazansın. ara sokaklarda bulunan güleryüzlü satıcılarla güzel bir pazarlık yapıp fiyatı biraz daha da düşürebiliyorsunuz.

    dönüşte san paulo havaalanında thy ile döneceğimiz için 20 dakikada bir kalkan aerobus ile merkezden kolaylıkla havaalanına ulaştık ve bir rüyayı geride bıraktık.

    venedik şimdiye kadar gördüğüm hiç bir kente benzemeyen, labirent gibi sokaklarıyla karmaşık gelse de kanallarıyla gerçekten huzur veren çok güzel bir şehir. aklının ucunda gitmek olan herkese gönül rahatlığı ile tavsiye eder, sorusu olan varsa çekinmeden yeşillendirmesini de beklerim.
  • suyun kaldırma kuvvetinin yer çekiminden fazla olduğu şehir.
  • yanınızda sevgiliniz varsa, gondola bindiğinizde güneş batarken gondolcu abi size "veneziiaaaa" diye şarkı söylüyorsa, çeşitli köprülerin altında "burada öpüşmeniz lazım", "olmadı biraz daha uzun" diyorsa, çiçek kokulu evlerin önünden geçerken masalda gibi hissediyorsanız, inip güzel bir şarap eşliğinde güzel bir yemek yiyip daracık sokaklarda çakırkeyif dolaşıyorsanız... harika bir yer. yok "bu ne lan her yer su", "bu garsonlar beni duymuyor" filan derseniz her şey bir anda saçma gelebilir elbette, yapmayın.
hesabın var mı? giriş yap