• bir gün dahi yurtdışında çalışmamış, sistemin içine girmemiş kişilerin ezberden yorum yaptığı başlık. küçük bir eleştiri gelince de, almandan çok almancı, batılıdan çok batıcılar küfrediyor. öbür adam yıllarca türkiye'de yaşamış, okumuş, çalışmış. sonra taşınmış yurtdışına orda da aynı süreçlerden geçmiş. ama adam anlatıyor yurtdışının olumlu ve olumsuz taraflarını, hemen saydırıyorlar .

    ben şimdi istanbul'u videolardan görüyorum. boğaz, galata, restoranlar… her şey süper görünüyor ama öyle değil de mi? çünkü 4 sene istanbul'da okudum ben. trafiğini de, kirasını da, gürültüyü de biliyorum. yurtdışında da tecrübe edinmeden ( erasmus öğrenciliği ya da gidip eyfelin önünde resim çekinmeyi kastetmiyorum) yorum yapmak saçma.
  • başarı kıstası kişiden kişiye göre değişir. kimisi için başarı, yerleştiği ülkede çok kazanmasa da doğru şekilde entegre olmaktır. bir diğerine göre maddi yönden bol kazançtır. ne olursa olsun büyük bir hayat tecrübesidir.

    önemli olan soru mutlu ve huzurlu olup olmadığınızdır. tabi ki bunlar da göreceli kavramlar. göçmenlerin yerli halk ile kolay sosyalleşemediği bir ülkede yaşıyorsanız sizin asosyal bir yapıda olmanız avantaj haline bile gelebilir. ya da tam tersi kendi ülkenizde aşırı sosyal bir insansanız aradaki bariyerleri yıkmaya çalışırken sıkılabilir/yorulabilirsiniz.

    bir de yurt dışında yaşamak denildiği vakit insanımızın aklına hep gelişmiş ülkeler geliyor. halbuki adını sanını bilmediğiniz, bilseniz bile haritada gösteremeyeceğiniz bazı ülkelerde mutlu mesut yaşayan, bazen de bu ülkeleri sıçrama tahtası olarak kullanan insanlarımız var. yıllar önce uganda'da bir kumarhane projesinde kısa süreli çalışmıştım. kaldığım otelin yakınlarında bir türk restoranı olduğunu söylediler. başkent kampala'da victoria gölünün yakınlarında güzel temiz bir yerdi.

    yemek sırasında sahibiyle biraz sohbet etme şansım oldu. alakasız yerlerde bir türk görünce insanın kafasında otomatik olarak para için oraya geldiği yargısı oluşuyor. tabi ki maddiyat büyük bir motivasyon kaynağı fakat bu abi başka bir iş için gelip ortamı beğenmiş. bölgenin sakinliği ve halkın açık fikirli oluşu hoşuna gitmiş. türkiye'de tarlayı tapanı satıp uganda'ya yerleşmiş. lokal bir hatunla evlenip çoluk çocuğa karışmış. dışarıdan bakarsanız pek bir numarası yok şehrin. göl manzarası da güzel fakat türkiye ile kıyas kabul etmez ama ben burada huzur buldum diyen adama ne diyebilirsin ki? belli ki benim göremediğim bir şeyler görmüş.

    gençlerin farkına varamadığı bir durum da şu ki; it bağlasan durmayacak bölgelerde yabancıların cirit atmasının mutlaka bir sebebinin olduğudur. insanlar, boktan bir ülkede, piyasadaki boşlıktan faydalanarak rakipsiz piyasalara girerek kendi ülkelerinde kazandıklarının yüzlerce katını kazanabilirler. bu normal olandır. türkler için ise daha değişik bir mevzu var. örneğin hanginizin amerika'da hamburgerci açmaya götünüz yer? ya da hanginiz japonya'da suşi restoranı açabilirsiniz?

    türkler çok ters bir millet. adam gitmiş tayland'da masaj salonu açarak başarılı olmuş. bavyera'da kendi bira markasını yaratmış. lan kamboçya'da lavaş satarak zengin olmuş adamla tanıştım ben. gerçekten dünyanın en enteresan halklarından birisiyiz. para zaten kişiye her türlü kapıyı açıyor. boktan bir ülkede belirli bir süre çalışarak daha sonra gelişmiş bir ülkeye cebinde parası olduğu için hiç zorlanmadan yerleşen insanlar da tanıyorum. bizim insanımızın vizyon eksikliği var. yoksa kurnazlık default geliyor. vizyonu da olursa milyon dolarlık oluyorlar zaten. hatta güzel bir örnek vereyim.

    türk tekstil devleri 2000'li yılların başlarında kaz tüyü mont sektörünün güney asya'da attığını henüz keşfetmeden önce bir tanıdığım bu bölgede çalışıyordu. adamın asıl işi egzotik hayvan derisi alıp satmaktı. o yüzden en boktan kaçakçılarla muhatap olup, balta girmemiş ormanlarda türlü badireler atlatmışlığı var. bu abinin yolu bir gün vietnam'a düşmüş ve üretimin, özellikle montların ucuzluğunu görünce kafasında bir ampul yanmış. adam, büyük türk şirketleri bölgeye birilerini gönderip farklı fabrikalarla anlaşana kadar geçen bir kaç yıllık süreçte piyasada ne kadar marka varsa üretim yaptırarak aracılıktan parayı kırmış. sonra bu parayla abd'de ufak bir avm satın almış. şu an gelen kiralarla lüks yatında keyif çatıyor. aha vizyonsa vizyon, kurnazlıksa kurnazlık.

    zannımca hangi ülke olduğu fark etmeksizin geri dönen insanların büyük çoğunluğu gittikleri ülkenin zorluklarından bezenlerden ziyade kendilerini tanıyamamış insanlardan oluşuyor. çünkü fırsat gördükleri vakit idrak edemedikleri için çevrelerinde zengin olan türk, hintli, arap, vs. göçmenleri bir katakulli çeviriyor zannetme hatasına düşüyorlar. özellikle eğitimli insanlarımız avrupa'da bir şirkete kapak atınca çevresinde lüks araca binen ne kadar türk varsa steryotip gurbetçi olarak niteliyorlar. halbuki onların büyük çoğunluğu fırsatı erken görmüş ve aksiyon olmuş insanlardır. fırsatçılık ise bizdeki gibi yere yere para düştü diyerek arkadaşını domaltmak değildir. başarılı ticaret için kurnazlık temel özelliktir. yokluktan gelen insanların çok küçük karlarla sebat içinde çalışabilirler. bu da küçümsenecek bir şey değildir. ayrıca karaktersizlik ile ticari başarı paralel değildir. kafanızda böyle kalıplar varsa silin onları. ben de aynı hataya düşüyordum eskiden. sonra hiç beklemediğiniz derinlikte insanlar çıktıklarında siz de çok şaşırırsınız.

    anlayacağınız insanların başka bir ülkeye taşınma sebepleri çok çeşitli. teknik olarak bizimki gibi daha iyi şartlar arıyor insanlar. bu maddiyat olur, huzur olur, yeni deneyimler olur. temelinde şartları değiştirmek istiyor insanlar. bunun için yukarıda belirttiğim gibi insanın önce kendisini ve hedef aldığı ülkeyi az buçuk tanıması gerekiyor. aksi halde hüsran kaçınılmaz. mesela, idris usta'nın en büyük numarası ne deli olması ne de uyanık bir fırsatçı olmasıdır. onun en büyük olayı hayallerinden vazgeçmemiş olmasıdır. bu sayede yaşadığı topluma entegre olmuş, ne iş yaparsa hakkını vermiş, nihayetinde amacına ulaşmıştır. üç gün kaldığı ülkede, gördüğü ilk zorlukta götünü tuta tuta geri dönmemiştir. bu insanlardan alınacak en büyük ders de budur zaten.

    edit: bizim ufacık sözlük havuzunda dahi dünyanın her yerinde çok farklı işler yapan insanlar varmış. gelen mesajlar beni çok mutlu etti. kamboçya'da lavaş satan kişiyi bulamadım ama aynı işi kamboçya'da yapan başka bir sözlük yazarı mesaj attı. bir an yıllar sonra birbirimizi bulduk zannetik :) yine de bir yerine iki lavaşçı olması çok absürt değil mi lan? kimin aklına kimerlere lavaş satmak gelir?

    kendisinin müsadesiyle tecrübesinin ufak bir kısmını şuraya alıntılıyorum:

    --- mesaj alıntısı ---

    covid vurana kadar 8 sene guesthouse ve restaurant işletim burada, bazı tanıdık işletmeler lavas istiyordu, onlar için de yapıyorduk. normalde pizza yapıyorduk. covid zamanı mecburen kapattım, başkent phnom penh'de pizzacı actim. fena gitmiyor. esim ilgileniyor, ben tekrar koh rong adasina geldim, ufak restaurant actim. bankaciydim, dış ticaret uzmanı. emekli olunca yerleştim buraya.

    kamboçya'da yerleşme sebebim para değil. rahat bir hayat ve yeni bir şeyler başarma arayışı. türkiye'de işimde başarılıydım, emekli olma diye çok yalvardılar ama dinlemedim, iyi ki de dinlememiştim. aslında her beyaz yakali gibi güneyde küçük bir işletme hayali kuruyordum ama biliyordum ki yerler beni çiğ çiğ. şans eseri emekli olmadan önceki sene, kamboçya'ya bir arkadaşımı ziyarete geldim. gördüm ki burada is yapmak daha kolay. ben de bilmiyorum, onlar da bilmiyorlar turizmi. ama ben çabuk öğrenirim.

    ilk 4 sene zor oldu. sonra yavaş yavaş öğrendim. covid öncesi 20 çalışanım vardı, cok da iyi para kazanıyordum. bulunduğum bölgedeki en iyi restaurant olmuştu benim restaurant. sonra covid fena vurdu, kızım da yeni doğmuştu. covid zamanı maddi açıdan zor geçti ama şimdi düzlüğe çıktık. benim için tekrar güzel işleyen bir yer kurup, tekrar başarma fırsatı. bu sefer daha planlı ve ilerlemeye açık.

    --- mesaj alıntısı ---

    bu arkadaş tam da entry de bahsettiğim vazgeçmeyen, huzur arayan, değişimden korkmayan insan. çok taktir ettim kendisini. özellikle belli bir yaştan sonra başka ülkeye taşınıp adapte olmak boru değil, göt ister.

    bakın şu arkadaş adına da çok sevindim. bu entryi yazdıktan sonra ekşi şeyler'de denk geldim. çok güzel özetlemiş: (bkz: #92965057)
  • (bkz: #147878445) uganda bahsi geçmiş, kenya'da yaşayan ve debe entry'sinde anlatılan abilerden birkaçıyla karşılaşmış biri olarak benim de söyleyeceklerim var.

    doğu afrika, güney amerika, güney asya gibi bölgelerde bu tarz bir başarı hikayesi yazabilmek için bence iki şart var:

    birincisi az buçuk bir sermayeniz olması lazım, 150-200 bin usd kadar. bu insanlar görünen ticari başarılarının arkasında zamanında bu bölgelere parayla gelip toprak sahibi olmuş insanlar. 20 yıl önce nairobi'de 10 bin usd'ye alınan araziler bugün 1 milyon usd'ye satılıyor, paranın kaynağı her zamanki gibi emlak ama ticari başarıymış gibi övünüyorlar. ayrıca batıp çıkma dönemlerinde toparlayabilecekleri şekilde kirli çıkılar. para meselesi konuşulunca tabi girdi kadar çıktı da önemli, ikinci maddede anlatacağım şekilde lokalleşerek masraflarını düşürüyorlar. insanın imajı da bir sermaye, imajları sayesinde temiz yüzlü adamın iki güne kalmadan gasp edileceği semtlerde aylık 300 usd'ye hayatlarını idame ettiriyorlar zor günlerinde.

    ikinci madde ise kadın meselesi, bu ülkelerde kadın hem bir tehlike hem de bir strategic partner. debe entrisinde anlatılan ugandalı abinin hem başarısının hem huzur ve mutluluğunun sırrı hanımıdır büyük ihtimalle. iyi bir hanımla sevgili olabilirseniz sizin tek başınıza beyaz olarak oturamayacağınız semtlerde oturur giderinizi düşürürsünüz, hanım sizin adınıza yerel dilde pazarlık yapar yol gösterir, önünüzü açar. türk damak zevkine çok yakın yemek yapar, dükkanınızı çekip çevirir ayrıca iyi de bir cinsellik vadeder. karşılığında siz de tırtıkladıkları paralara, geniş ailesine yaptığı yardımlara göz yumarsınız, bilmiyormuş gibi davranırsınız.

    bu abilerin benim tanıdığım hepsinin türkiye'de, durumu bilen ama bilmiyormuş gibi davranan bir hanımı, bulundukları bölgede de zaman zaman 2-3 hanımı vardır. bu durum eşler arasında bir şekilde kabul görür ama eş almak yerine her gece başka kadının koynuna giden (ki bunun için de imkan var) hem maddi anlamda hem sosyal anlamda game over olur.

    yani sonuç olarak tabiki tabanlarımız götümüze vurarak kaçmamak, dirayetli olmak önemli. ama yine de bu bölgelerde hep belli bir tipte adamların ticarette başarılı olduğunu görmenizin sebebi sadece beyaz yaka tiplerin dirayetsiz olması değil yukarıdaki şartları sağlayamamaları.

    bu arada expat olarak da mutlu olabilirsiniz, biz dört senedir nairobi'de çoluklu çocuklu aile olarak mutlu yaşıyoruz (son zamanlarda biraz giderler arttığı ve iş yükü saçma seviyelere ulaştığı için başka bir memlekete taşınmayı düşünüyoruz ama sosyal anlamda mutluyuz yani). yukarıda bahsettiğim konular ticaret hayatı için geçerli expatlar için değil, büyük konuşmayayım ama düzenli maaşımız olmasa bugün battım yarın çıktım risklerim olsa götüm üç buçuk atar kenya'da çünkü giderlerimi düşüremem belli bir rakamın altına.
  • yurtdışında yaşamak genellikle bir ülkenin vatandaşını yüzüstü bırakmasıdır.
    yetiştiği ülkede hakettiği değeri göremeyip bambaşka bir hayata atılıp varolmaya çalışmasıdır.
    uzaklaştığı ailesi ve dostlarının yerine para ve huzur koymaya çalışmasıdır.

    tabi ki istisnai durumlar vardır ama genelde insanlar yetiştiği yerde yaşamak ister. expat da olsan, 10k euro da maaş alsan gurbetçisindir., yabancısındır. kolay değil abi daha rahat iphone alıyosun diye

    hangi işi yapıyor olursan ol patron değilsen işçisindir.

    şu an ülkemiz kanamaktadır malesef. çok yazık.
  • bilmem izlemis miydiniz. sefiller filminde jean valjean'in, cezasi bittikten sonra eline gecmisi ile ilgili bir kagit tutusturuyorlar. adamdan o kagidi ileride yapacagi her is icin kendisi ile birlikte goturmesini istiyorlar. sonrasinda da kagidi goren yetkililier 'follow him', 'no work here' gibisinden sozler ediyorlar ya hani. %80'lik bir kesim icin en azindan, yurtdisinda yasamayi direk buna benzetiyorum.
  • neresi olursa olsun, başınıza bir sey gelmediği sürece çok iyi deneyimdir.

    boktan bir ülkedeyseniz (dandirik bir afrika ülkesi gibi) kendi memleketimizin kıymetini anlarsınız. mısır seyahatlerim sonrasında istanbula indiğimde kendimi brüksel'de gibi hissediyordum.

    iyi bir ülkeye giderseniz (gelişmiş batı avrupa veya kuzey amerika ülkeleri) feyz alacağınız konuları görürsünüz (örneğin stop işaretinden durmak gibi, "stop means stop") ya da aklınıza bir iş fikri gelir türkiye'de denersiniz (bkz: yemek sepeti, martı), dilinizi geliştirirsiniz, farklı kültürden insanlarla iş yapmayı öğrenir, başka kültürlerdeki iş disiplinini veya disiplinsizliğini (bukra inşallah) görürsünüz.

    eğer bir akdeniz ülkesine gitmiyorsanız, hele de kuzey amerikaya gidiyorsanız uzun süreli, yeni bir hayat kurmak için, eşiniz veya partneriniz olmadan gitmenizi önermem keza oralarda ciddi psikolojik meydan okumalar yaşayabilirsiniz. yurtdışında yalnızlık diye bir fenomen var gerçekten de.

    3 5 ülkede çeşitli süreler yaşamış birisi olarak ben kendi ülkemde yaşamayı tercih ederim, gerçekten de objektif olarak doğa harikası bir ülke, gastronomide dünyada tartışmasız ilk 3'e girer, mevsim çeşitliliği var. tarih desen var. anadolu sadece lafta değil realitede de medeniyetin beşiğidir, biraz araştırır biraz da zaman ve para ayırıp bir anadolu turu yaparsaniz tarihî bölgelere aklınız gider.

    ama işte ülkenin durumu maalesef... insan bazen kendini konforun içinde dahi sürgünde hissediyor ülkesine dönmesini engelleyen faktörleri (başta ekonomi, siyasal belirsizlik, göçmen sorunu) gördükçe.

    bir şekilde hayatınızın bir döneminde yurt dışında yaşamanızı şiddetle öneririm, emin olun çok faydasını görürsünüz.
  • istatistik olması açısından, 35 yaş üstü 6 arkadaş ailelerimizle 5 sene önce geldik. türkiye'de üst seviyeye yakın bir gelir seviyesindeydik. geldiğimiz yerde orta seviyenin biraz üstündeyiz. aramızdaki tek bekar arkadaş bir sene sonunda geri dönme kararı alıp döndü. bir arkadaş sevmiyor ama dönmüyor da. geri kalan 4 aile sıkıntısız yaşıyoruz, tamamen seven yok. ortama en iyi uyum sağlayanlar çocuklar, en çok zorlananlar eşlerimiz oldu.

    erken yaşlarda gelmekte fayda var.
  • ben o tür bi insan değilmişim. kısa maceramda zaten en büyük motivasyonum barcelona'da daha kaç kez yaşama fırsatı bulabilirimdi. ikincisi ise belki akademik olarak ilerlerimdi. bu süreçte zorunda kalmadıkça ne buradaki hayatı ne kurduğum ilişkileri bırakıp gitmenin bir anlamı olmadığını, böyle bir rahatlığı tek yaşamanın anlamsızlığını anladım. açıkçası giderken belki bir kapı açarım diye düşünüyordum ama benim gibi çevresiyle sürekli iletişim kurarak yaşayan birisinin gözden kaçırdığı birşey oldu. orada yaşarken sevdiklerinin hayatına yılın 3 - 5 günü belki dokunabilirsin. paylaşmayı gerçekten esas alan birisinin gitmesi fazla depresif oluyormuş. hayır iş manasında bir gram huzur sağlayan birşey de olmayınca herşey katlanarak artıyor. biraz iyi olsaydı kendime birşeyler katıp, 1 yılı doldurup gelirdim. tabiki bunlar tekil sebep değil geri dönmek için: yaş, yalnız gitmek, aile, arkadaşlar, iş, ekonomi, oradaki hayatın ne kadar devam ettirileceği ve iş değişikliğine karar vermek. yurtdışı şu an bana sadece tek başına kurtuluş gibi geliyor. halbuki kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.
  • özellikle yalnız ve belli bir yaşın üstündeyseniz, okul için değil de iş için gittiyseniz alışması zordur.
  • bence arkadaşlık yoksa biraz da kendinizde arayın. benim tr'den daha çok eşim dostum var. yaşadığım bir çok ülkede bu hep böyle oldu. saat 5'te hastaneye de gelen oldu, doğum günümü kutlamaya gelen de. yani biraz kafaların değişmesi gerek, öyle ülkeden kaçtım kurtuldumla olmuyor bu işler. ha evet bir de dil. nerede olursanız olun bir şekilde temel şeyleri bilmeniz gerekiyor. türk insanı temelde iletişim özürlü. bir de dil bariyeri girince de işte böyle yalın yalın yaşıyor insanlar.
    yaşla başla bağlantıdan çok insanın kendiyle bağlantısı ile ilgili, kendine bir yer edinmesi ya da sürekli söylenip hayatı kendine zindan etmesi. hani şu deve diyar hiakyesi var ya hah o cuk oturuyor böyle zamanlarda.
hesabın var mı? giriş yap