• türkçesi 2015 yılında pinhan yayıncılık'tan tuğrul veli soylu çevirisi ve feminen dişilliğin farklı yüzleri başlığıyla çıkmış olan carl gustav jung yapıtı. ağırlıklı olarak psikolojik tipler'den (1921) son dönem çalışmalarından aion'a (1951) kadar olan kitaplarından ve yazılarından seçilmiş.

    not: cadalozkedi uktesiymiş, kendisine selam ederim.

    önemli sayılabilecek bazı alıntılar:

    "aynı şekilde ebeveyn, eş, çocuklar, doğum ve ölüm de psişik kabiliyetler olarak, fiili imgeler olarak doğuştan gelir. bu a priori kategoriler, doğası gereği kolektif bir karaktere sahiptir."

    "kategoriler bir anlamda atalardan kalma tüm deneyimlerimizin birikimidir fakat deneyimin kendisi değildir. en azından günümüzdeki bilgimizin sınırlı yapısında bize böyle görünürler (anı imgelerinin kalıtımına dair kesin bir kanıt bulamadığımı itiraf etmeliyim fakat bunun özellikle hiçbir bireysellik içermeyen bu kolektif birikimleri kesin olarak engellediğini düşünmüyorum, ayrıca bireysel olarak belirlenmiş kalıtsal anılar var olabilir)."

    "kişisel ölümsüzlük niteliği ilkellerin gördüğü gibi hiçbir şekilde ruhun değişmez niteliği değildir, hatta haddi zatında bir ölümsüzlük anlayışını da barındırmaz. (...) "mezarın ötesi" ya da "ölümün diğer tarafı", psikolojide "bilincin ötesi" anlamına gelir: bundan da başka anlama gelmez çünkü ölümsüzlükle ilgili açıklamalar mezarın ötesindeki koşullar hakkında ahkam kesecek bir konumda olmayan bir canlı tarafından yapılıyordur."

    "yine de bu bağımsız varlığın görünmezliğinin* aynı anda neden ölümsüzlük içerdiği açık değildir."

    "yaşamımız kuşkusuz hep olduğu gibidir: başka bir deyişle hiçbir surette fani değildir. çünkü binlerce yıldır insan aynı fizyolojik ve psikolojik süreçleri devam ettirir, yaşamdaki "ebedi" devamlılık sezgisi kalbimizin derinine işlemiştir."

    [bu tür durumları eleştirel olarak incelediğimizde maskedeki mükemmelliğin, arkasında sürdürülen "özel yaşam" ile ödünlendiğini görürüz. dindar drummond bir defasında "hırçınlık, erdemin belasıdır" şeklinde hayıflanmıştı. her kim kendisi için iyi bir persona oluşturursa bunun bedelini öfke ile ödemek zorundadır. bismarck*, histerik ağlama krizlerine girerdi; wagner*, ipek sabahlığının kemeri ile ilgili mektup yazmaktan keyif alıyordu; nietzsche*, "sevgili lama" diye hitap ettiği kız kardeşine mektuplar yazmıştı; goethe*, eckermann ile sohbet ederdi vs.]

    "belirli tipteki modern insanın sadece personadan değil animadan da ayrılmayı kabul etmesi gerektiği kanısındayım."

    "psişe bütün bir varlık değildir, çelişkiler barındıran çok katmanlı bir karmaşadır."

    "geleceğe ait gerçekler vardır, geçmişe ait gerçekler vardır ve hiçbir zaman ait olmayan gerçekler vardır."

    "extra ecclesiam nulla salus [kilise dışında kurtuluş yoktur], buna geri dönebilenler için bugün de geçerli bir hakikattir. (...) bir protestan için ne söylenebilir? onun ne kilisesi ne rahibi vardır, sadece tanrıya sahiptir, hatta tanrı bile şüpheli durumdadır."

    "içsel dünyaya uyum gösterememe, dış dünyada cahillik ya da aptallık olarak ciddi sonuçlara yol açan bir ihmalkarlıktır."

    "aşağı bilinç eo ipso [kendiliğinden] kadına atfedilemez; o, yalnızca eril bilinçten farklıdır."

    "(...) anima ruh halleri* üretirken animus fikirler üretir; bir erkeğin ruh halleri belirsiz bir altyapıdan çıkıyorsa, kadının fikirleri, eşit ölçüde önceki bilinçdışı varsayımlara dayanıyor demektir. animus fikirleri, genelde kolay sarsılmayan katı görüşlü ya da geçerliliği tartışma götürmez prensipli bir karaktere sahiptir."

    "animusun genelde anima olarak yansıtıldığını söylemeye bile gerek yok. bu yansıtmalara özellikle uyum gösteren erkekler, ya her şeyi bilen, tanrının yürüyen birer kopyalarıdır ya da sıradan gerçekliği yücelik terminolojisine dönüştüren, tasarruflarındaki büyük ve değişken söz dağarcığı ile yanlış anlaşılan kelime bağımlılarıdır."

    "animusun hakim olduğu bir kadın her zaman kendi dişilliğini, uyum göstermiş dişil personasını kaybetme tehlikesi altındadır, tıpkı bir erkeğin benzer koşullarda feminen davranma riskini taşıması gibi."

    "bu yüzden erkeğin animasına tutkulu bir seçkinlik, kadının animusuna ise sınırsız bir çeşitlilik bağılıdır."

    "ilk keşfedilmesi gereken her zaman olgulardır, teoriler değildir. teori-kurma birçok farklı tartışmanın sonucudur."

    "batıda minimum kişisel özgürlükle maksimum politik özgürlük vardır; doğuda ise bunun tam tersidir. batıda avrupa'nın teknolojik ve bilimsel eğilimlerdeki muazzam gelişimini, uzak doğuda ise, avrupa'da olsaydı kontrol altında tutulacak olan, ruhani güçlerin uyanışını görmekteyiz."

    "simgeler, daima arkaik kalıntılar ve ırk engramlarından (izlerinden) türer, bu kalıntılar ve izlerin yaş ve kökenleri tartışmalıdır ve bunun hakkında hiçbir şekilde nihai bir belirleme söz konusu değildir. (...) içgüdünün farklılaşması biyolojik bir gereklilikti ve yine öyledir: bu farklılaşma insana özgü değildir, işçi arıların cinsel körelmeleriyle de aynı şekilde kendini gösterir."

    "sevgi daima bir problemdir, yaşımız ne olursa olsun. çocuklukta ebeveynlerin sevgisi bir problemdir, ihtiyar bir adam içinse problem, sevgiden çıkardığı anlamdır."

    "çünkü sevgi, her genel kıstas ve kuralın geçerliliğini kaybetmesi anlamına gelir, aynı dinsel inançlardaki gibi, tarih içerisinde sürekli olarak sistemleştirilse de özü itibarıyla hiçbir geleneksel kurala boyun eğmeyen bireysel bir deneyimdir."

    ["şimdiki zaman", büyük uygarlık merkezlerinde saklanan ince yüzeyli bir tabakadır. eğer bu, çarlık rusyasındaki gibi çok inceyse olayların da gösterdiği gibi hiçbir anlam taşımaz.]

    "yeni yol, ön kabulün ve ne yazık ki dindarlığın olmadığı bakir bölgelerden geçer. geliştirilemeyen tek şey ahlaktır çünkü geleneksel ahlaktaki her değişim, tanımından dolayı ahlaksızlıktır."

    "fakat bir şeyin sevgisi için önemli şeyler başarabilen kadınlar, oldukça istisnadır. çünkü bu, doğalarıyla gerçekten bağdaşmamaktadır. bir şeye sevgi duymak, erkeğin imtiyazıdır. fakat eril ve dişil unsurlar, insani doğamız içerisinde birleştiklerinden, bir erkek kendisinin dişil kısmında, bir kadın da kendi eril kısmında yaşayabilir."

    "erkek, kendi konforunu her zamankinden çok sevmektedir, çünkü çağımız, sinir zayıflığı, güçsüzlük ve rahat koltuk çağıdır. pencereye tırmanmak ve düellolar yapmak için enerji kalmamıştır. buna karşın eşini aldatma olayına rastlamak çok da zor değildir. böyle bir olay, hiçbir şekilde çok fazla maliyet çıkarmamalıdır, bundan dolayı macera sadece geçici türde olabilir. bugünün erkeği bir kurum olan evliliğinin riske girmesinden korkar. kaçamak bir şeyler yapmaya taraftardır ve bu nedenle seks işçiliğini destekler. bahse girerim ki ortaçağda, adı çıkmış genelevler ve sınırlanmayan fahişelikle birlikte aldatma günümüze göre nispeten çok daha yaygındı. bu anlamda günümüzde evlilik geçmişte olduğundan daha güvenlidir. fakat fiiliyatta tartışılmaya başlamıştır. (...) bugünkü evlilikler doğrusu oldukça istikrarsızdır."

    "(...) çünkü bir kadın için eros ilişkisi gerçek ve belirleyici bir ilişkidir. kadın için evlilik, birlikteliğin içine yerleştirilmiş cinselliği olan bir ilişkidir."

    "kadının sevgisi bütün erkeği, yani sadece erilliği değil o erilliğin olumsuzluklarını da ister. kadının sevgisi erkeğinki gibi duygusal değildir; bilakis bazen inanılmaz derecede duygusuzdur ve hatta kadını fedakarlığa zorlayabilir. bu şekilde sevilen bir erkek aşağı derecedeki kısmından kaçamaz çünkü erkek kadının sevgi gerçekliğine kendi, gerçekliği ile ancak karşılık verir."

    "biz, gücümüz dahilinde bağımsızız, istisnayız ve kendi kaderimizin efendisiyiz. zayıflığımız dahilinde bağımlıyız ve kısıtlıyız, bu zayıflığımızla kaderin araçları oluruz, çünkü burada önemli olan bireyin iradesi değil türlerin iradesidir."

    "ne yazık ki arzuladığımız dünyada hiç kimse arzu ettiği gibi yaşayamaz, fakat iyi ve kötünün çarpıştığı ve birbirlerini tahrip ettiği fiili dünyada hiçbir yaratım ya da yapım ellerimiz kirlenmeden meydana gelmez."

    "devamlılık sadece hayvanlara özgüdür fakat başlangıç, insanın ayrıcalığıdır."

    "kadınlar, sadece sevginin kendilerine tam bir itibar kazandırabileceğinin gittikçe farkına varmışlardır. aynı şekilde erkekler de yaşama en üstün anlamını sadece ruhun verebileceğini sezmeye başlamışlardır. her ikisi de psişik bir ilişki arayışındadırlar çünkü tamamlanmaları için sevginin ruha, ruhun da sevgiye ihtiyacı vardır."

    [kötünün karşısında olmayan iyi yoktur. "hiçbir adam, işlemediği bir günahtan* kurtulamaz" der carpocrates. bu, anlamak isteyenler için derin bir söylemdir ve yanlış sonuç çıkarmayı tercih edenler için de altın bir fırsattır.]

    "hiçbir erkeğin başlangıç noktası şimdiki zaman değildir; her erkek yavaşça adam olur, çünkü geçmiş olmasaydı şimdi olmazdı. genç bir erkek henüz bir geçmiş elde edememiştir, bu nedenle şimdiki zamana da sahip değildir. o, kültür yaratamaz, sadece var olur*. kültür yaratmak, hayatının baharını devirmiş olgun insanların işidir."

    "ilişki sadece insanlar arasında psişik bir mesafe olduğunda mümkündür, aynı şekilde ahlak da özgürlüğe dayanır. bu nedenle kadının bilinçdışı eğilimi evlilik yapısını gevşetmeyi amaçlar, evliliğin ve ailenin yıkımını hedeflemez."

    "tanrıya çok fazla ruh tahsis ettik, insana ise pek az. fakat insanın ruhu açlıktan kırılırsa, tanrının kendisi de serpilip büyüyemez. dişil psişe bu açlığa yanıt verir, çünkü o, logos'un ayırdığını bütünleştirecek olan eros'un işlevidir."

    "dante, kadının ruhani şövalyesidir. onun için üst ve alt dünyalar arasında bir maceraya kalkışır."

    "geç ortaçağın silinmeyen lekesi cadı avı, meryem anaya olan derin saygının artmasının bir sonucuydu."

    "fakat ruhanileşme her zaman belirli bir libido miktarının engellenmesi anlamına gelir, aksi halde bu libido cinsellikte israf edilecektir."

    "ayrıca eşcinsellik anlamına gelen "erkek seviciliğinden" de bahsedilebilir ki bu, klasik dönemden itibaren toplumsal ve eğitici bir kurum olarak çekiciliğini kaybetmiştir, bugün sapıklık ve sözde cezalandırılabilir bir suç olarak acınası ve dehşet verici, en azından erkekleri endişelendiren bir varoluş haline gelmiştir."

    "mesela bir parça eşcinsel bir öğretmen, parlak eğitim yeteneğini genelde kendi eşcinsel eğilimine borçludur."

    "ahlaki nitelikler özgürlük içerisinde kazanılır ve ancak ahlaken tehlikeli durumlarda değerlerini ortaya koyarlar."

    "sevgi, derinlik ve duygulara bağlılık gerektirir. onlar olmadan sevgi olmaz sadece şımarıklık olur."

    "sevginin dinsel inançla pek çok ortak yönü vardır. koşulsuz güven ister ve kesin teslimiyet bekler."

    "deneme evliliklerine aynı eleştiriyi getireceğim. bir adamın deneme evliliğine kalkışması onun rezervasyon yapması anlamına gelir. riske girmeyip ağzının yanmayacağından emin olmak ister. fakat bu, gerçek deneyimi en etkili şekilde engelleme biçimidir."

    "cinsellik kendini yabani olarak gösterir fakat bir sevgi ifadesi olarak kutsallaşır. bu nedenle bir erkeğe ne yaptığını değil nasıl yaptığını sorun. sevgiden yola çıkarak ya da sevgi ruhuyla yapıyorsa o zaman bir tanrıya hizmet ediyordur ve her ne yaparsa yapsın bunu yargılamak bizim işimiz değildir, çünkü yaptığı her şey kutsaldır."

    "sadece belirli kişilerin ulaştığı evreler de vardır; bunun sebebi ise ırk, aile, eğitim, yetenek veya tutkudur. doğa aristokrattır. genel geçer kanunlar var olmasına rağmen normal insan bir kurgudur. (...) doğa sadece aristokrat değildir, aynı zamanda ezoteriktir. yine de anlayış sahibi hiçbir insan bildiklerini sır olarak saklamaya ikna edilemeyecektir, çünkü psişik gelişime dair sırrın asla ifşa edilemeyeceğini çok iyi bilir, bunun nedeni de gelişimin basitçe bireysel yetenek sorunu olmasıdır."

    "modern bir terim olmadığı anlaşılan "arketip" kavramı aziz augustine* döneminden önce de kullanılmıştı ve platoncu yaklaşım içerisinde "idea" ile eşanlamlıydı."

    "yine de her zafer gelecekteki yenilginin çekirdeğini içerir. (...) insan aklını aşan metafiziğin olamayacağı ne kadar doğru ise, halihazırda kavranmamış ve idrak kabiliyetinin a priori yapısıyla sınırlanmamış deney bilgisinin olamayacağı da en az onun kadar doğrudur."

    "hindistan'da "müşfik ve korkunç anne" çelişkisini barındıran kali'dir. sankhya felsefesi, anne arketipini prakrti (madde) kavramı içerisinde işlemiştir ve buna üç gunas ya da temel nitelik atfeder: sattva, rajas ve tamas: iyilik, tutku ve karanlık."

    "olumsuz yön, tek amaçları çocuk doğurmak olan kadınlarda görülür. onun için koca açık biçimde ikincil öneme sahiptir; ve doğurmanın en önemli enstrümanı konumundadır. kadın; erkeği çocuklar, zayıf ilişkiler, kediler, köpekler ve ev eşyaları ile birlikte ilgilenilmesi gereken bir nesne olarak görür. kadının kendi kişiliği bile ikincil öneme sahiptir; genelde kişiliğinin bilincinde değildir çünkü yaşamı başkalarının gölgesinde ve aracılığıyla geçer, ilgi nesneleriyle tam bir özdeşim içerisinde sürer. (...) bu tip kadınlar sürekli olarak "başkaları için yaşama"larına* rağmen aslında gerçek bir fedakarlıkta bulunamazlar. (...) böyle bir annenin kendi kişiliği üzerindeki bilinci azaldıkça bilinçdışı güç istenci üzerindeki şiddeti artar. bu tür kadınlarda demeter'den ziyade baubo daha uygun bir simge olacaktır."

    "bu, plüton'un persephone'yi teselli bulamayan demeter'den nasıl kaçırdığını anlatır. fakat plüton**** tanrıların kararına göre her yıl yaz aylarında karısını kayınvalidesine teslim etmek zorunda kalmıştır."

    "rahim olarak anneye direnme, çoğunlukla adet görme bozuklukları, hamile kalamama hamilelikten nefret, hamilelik sırasında kanama ve kusma, düşük yapma* ve bunun gibi durumlar gösterir. materia yani malzeme olarak anne, bu kadınlarda nesnelere karşı olan tahammülsüzlüğün, araçların ve kapların beceriksiz kullanımının ve giyim kuşamdaki zevksizliğin arkasındaki neden olabilir."

    "içten içe bilinir fakat *doğa kadar yabancıdır, sevgi dolu ve şefkatlidir ancak kader gibi acımasızdır, neşeli ve bitmez tükenmez bir yaşam vericidir - mater dolorosa [kederli ana] ve ölümün ardından kapanan suskun bir kapıdır."

    "fakat doğrusunu söylemek gerekirse duyarlı bir kişi devasa boyuttaki anlamın, sorumluluğun, vazifenin, cennet ve cehennemin yükünü, sevgiye layık, hoşgörülü, anlayışlı, affedici, kırılgan ve yanılabilir* bir insan olan annelerimizin omuzlarına yüklemez. bizim küçük ve aciz bir parçası olduğumuz yaşam bütünlüğünü, doğuştan gelen mater natura [doğa ana] ve mater spiritualis [ruhani ana] imgelerini annelerin bizim için taşıdığını bilir."

    "insan arketipleri anlasa da anlamasa da o dünyanın bilincine varmalıdır çünkü bu konuda insan hala doğanın bir parçasıdır ve kendi kökleriyle bağlıdır. insanı yaşamın ilk imgelerinden kopartan bir dünya görüşü ya da bir toplumsal düzen, bir kültür değil gittikçe artan bir hapishane ya da bir ahırdır."

    "insanın en üst melekesi, ilahi armağan olan aklı küçümsemeyi de doğru bulmuyorum. fakat tam bir tiran rolündeki aklın hiçbir anlamı yoktur - karşıtının yani karanlığın olmadığı bir dünyada ışığın da bir değeri yoktur. insan, annenin bilge önerisine ve her varlığa sınırlar koyan acımasız doğa kanununa uymayı önemsemelidir."

    "ilahi merak doğmayı arzular ve çatışma, acı ya da günahtan çekinmez. bilinçdışı, logos için ilk günahtır, kötülüğün kendisidir. bu nedenle ilk yaratıcı özgürleşme eylemi anneyi öldürmektir. tüm yüceliklere ve derinliklere meydan okuyan ruh, synesius'un dediği gibi, ilahi cezayı çekmek yani kafkas kayalarına zincirlenmek zorundadır."

    "çatışma yaratmak, kelimenin tam anlamıyla şeytani bir erdemdir. çatışma ateşi ortaya çıkarır. bu, duygulanım ve duygu ateşidir, her ateş gibi iki unsuru vardır; yanma ve aydınlatma. (...) duygu olmadan karanlıktan aydınlığa ya da durağanlıktan harekete hiçbir değişim olmaz."

    "normal olarak rahatsız eden kişi, rahatsızlık içerisinde sıkışmış kendisidir. kadının tutuşturduğu ateşin parıltısı, karmaşıklığın tüm kurbanlarını hem uyandırır hem aydınlatır. öyle ki anlamsız kargaşa bir arınma süreci haline gelir."

    "bildiğiniz gibi karmaşa sadece sonuna kadar yaşanmışsa gerçekten üstesinden gelinebilir. diğer bir deyişle daha öteye ulaşabilmek için karmaşalarımızdan dolayı mesafe koyduğumuz şeyleri kendimize çekip onları posası çıkana** kadar içmek zorundayız."

    "bir kadın için anne, cinsiyet ile şartlanan bilinçli yaşamı simgeler. fakat bir erkek için anne, bilinçdışının örtük imgeleriyle dolu olan ama yine de o erkeğin deneyimlemek zorunda olduğu yabancı bir simgedir."

    "halbuki bir erkek için anne ipso facto [kendiliğinden] simgeseldir, bir kadın için ise sadece psikolojik gelişim sürecinde bir simge haline gelir. çalışmalar, urania tipi anne-imgesinin eril psikolojide baskın olduğu, kadında ise yeraltı tipi ya da toprak ananın daha sık görüldüğü çarpıcı gerçeğini ortaya koymaktadır."

    "bundan dolayı erkek, puer aeternus [ebedi çocuk] ya da filius sapientiae [bilgelik çocuğu] ile birlikte, sofya'nın lütfunun üzerine nazil olduğu çocuk-sever ile özdeştir."

    "ayrıca o*, vahiy tanrısıdır ve erken ortaçağın resmi olmayan doğa felsefesinde dünyayı yaratan nous'tan farksızdır. bu gizem için belki de en iyi ifade tabula smaragdina metni içerisinde görülür: "omne superius sicut inferius" [yukarıda olan aşağıdakinin aynısıdır]."

    "bilen kişi, gece ulumalarıyla korku veren proserpina ile göksel venüs'ü ilişkilendirebilecek (bu, başlangıçtan beri var olan anne-imgesinin dehşet verici paradoksudur) ve apuleius'un cennetin kraliçesine yaptığı muhteşem duada ifade ettiği karşıtlıkların gerilimini anlamak için açıklamaya ihtiyaç duymayacaktır."

    "sadece ikonolojik örnekler olarak isis ve çocuk horus değil, aynı zamanda dionysos'un ölümlü annesi semele'nin göğe yükselişi de benzer şekilde kutsal bakirenin göğe yükselişini anımsatır. semele'nin oğlu ölür, tanrı olarak yeniden dirilir: kendisi olymposluların en gencidir. meryem ananın isa'nın doğduğu toprak olması gibi semele de bir toprak tanrıçası olarak görülebilir."

    "bu nedenle soğuk, düşüncesiz ve kariyer düşkünü faust'tan kişilik olarak daha olumlu olan mephistopheles örneğindeki gibi "düzenüstü" kişilik, alçak ve çirkin görünüme sahip olabilir. diğer olumsuz figür, halk hikayelerindeki tom thumb ya da tom dumb'tır. bir kadın'da kore'ye karşılık gelen figür genelde çifttir, yani anne ve bakiredir, bunun anlamı kadının bir an için ilkinde, başka bir an diğerinde belirmesidir. başlangıç için, demeter-kore mitinin oluşumundaki dişil etkinin şimdiye kadar kore için pratikte pek önemli olmayan eril etkiden çok daha ağır bastığı sonucuna varabiliriz. demeter mitindeki erkek gerçekte sadece ayartıcı ya da fetheden rolündedir."

    "pratik gözlem konusu olarak kore, genelde kadında bilinmeyen genç bir kız, gretchen ya da evlenmemiş anne olarak belirir. (...) işin garip yanı pek çok işkence ya da sefahat alemi "toprak ana" tarafından yürütülür. kan içme*, kan banyosu ayrıca çarmıha germe* mevcuttur."

    "resim ya da plastik temsillerinde anne, yüzündeki ilkel ya da hayvansı bir ifadeyle siyaha ya da kırmızıya (bunlar onun temel renkleridir) çalan koyu renktedir. yapısı sıkça brassempouy ya da willendorf'a ait venüs'ün* neolitik idealine ya da hal saflieni uyuyanına* benzer."

    "bir kadın, anne olarak daha öncesini, kız çocuk olarak da sonrasını yaşar. bu bağların bilinç deneyimi, yaşamın nesillerüstü genişlediği hissini verir - bu, ölümsüzlük duygusunu beraberinde getiren zaman dışı varlığın deneyimine ve inancına yönelik dolaysız ilk adımdır."

    "burada ayılarla ilişkili, anne gibi korumacı bir tanrıçamız var, bir tür diana ya da gallo-roman dea artio. gök kadın, bilinçli insanın göğe yükselmesine ve hayvanlar dünyasına inmesine kadar uzanan "düzenüstü kişiliğin" olumlu yönüdür, ayı ise olumsuz yönü."

    "üstteki ay-leydi*aşağıdaki toprak anadan açık bir şekilde ayrışmaktadır. ay-leydi rüya göreni güneşle bir şekilde tehlikeli bir maceraya zorlarken toprak ana, şefkatli kollarında onu koruyucu şekilde yakalar."

    "bu nedenle kem göze karşı muskalar genelde ilkeller tarafından sırtlarında göremedikleri savunmasız nokta olan ense üzerine konurdu."

    "aslında demeter kültü psikolojisi, erkek için gerekli fakat yıkıcı bir faktör de olabilen toplumun anaerkil niteliklerinin tümünü taşır."

    "gölge, tüm ben-kişiliği ile mücadele eden ahlaki bir problemdir çünkü hiç kimse yeterince ahlaki çaba göstermeden gölgenin bilincinde olamaz. onun bilincinde olmak, mevcut ve gerçek olarak kişiliğin karanlık yönlerini fark etmeyi gerektirir."

    "laf arasında, duygu, bireyin bir etkinliği değildir ancak başa gelen bir şeydir. duygulanım uyumun en zayıf olduğu yerden çıkar ve aynı zamanda bu uyumun zayıflığının yani belirli bir derece aşağılığın ve kişiliğin daha alt düzeydeki varlığının nedenini ortaya çıkarır."

    "diğer bir deyişle bir insanın doğasındaki görece kötülüğü fark etmesi olasılık sınırları içerisindedir, fakat gerçek kötülüğün yüzüne bakmak hem nadir hem de yıkıcı bir deneyimdir."

    "bu nedenle annesini unutmaya ve yaşamının ilk aşkını terk etme acısına katlanabilen sadakatsiz bir eros'a ihtiyaç duyacaktır. bu tehlikeyi önceden gören anne, her yaşam macerasının riski olan ahlaki bozulmadan onu korumak amacıyla ona dikkatli bir şekilde bağlılık, özveri ve sadakat erdemleri aşılamıştır. o, bu dersleri çok iyi öğrenmiştir ve annesine sadık kalır. bu doğal olarak annede derin bir kaygıya neden olur (örneğin annenin daha çok sevinmesi için oğlunun eşcinsel olduğu ortaya çıktığında) ve aynı zamanda olumlu şekilde mitolojik olan bilinçdışı bir tatmin ortaya çıkarır."

    "anima ve animus karşılaştıklarında animus güç kılıcını çeker, anima yanıltma ve cazibe zehrini ortaya çıkarır. ikisinin de aşık olması eşit derecede olası olduğundan (özellikle ilk bakışta aşk durumu) sonuç her zaman olumsuz olmayabilir. aşkın dili şaşırtıcı derecede tek düzedir, bağlanma ve sadakatle yıpranmış izahlar kullanır, böylece partnerler bir kez daha kendilerini kolektif durumda bulurlar. yine de birbirleriyle en bireysel biçimde ilgili oldukları yanılsamasının içinde yaşarlar."

    "doğa tutucudur ve akışının değişmesine kolaylıkla izin vermez. anima ve animusun gezindiği özel alanların dokunulmazlığını en sert biçimde savunur. bundan dolayı kişinin anima ve animus yansıtmalarını bilinçli hale getirmek gölge tarafını tanımaktan çok daha zordur."

    "bu dört unsur, yarısı içkin yarısı da aşkın olan, benim quaternio* evliliği adını verdiğim arketip dörtlemeyi oluşturur. quaternio evliliği sadece kendilik için değil aynı zamanda akraba evliliği, evlilik sınıfları ve yerleşimin dört parçaya bölümlenmesi gibi ilkel toplum yapısı için de bir düzen sağlar. diğer yandan kendilik, bir tanrı-imgedir ya da en azından bir'den ayrılamaz. erken dönem hıristiyan ruhu bundan habersiz değildi, aksi halde iskenderiyeli klement* asla kendini bilen tanrıyı bilir* demezdi."

    (bkz: aspects of the masculine)
    (bkz: syzygy/@ibisile)
    (bkz: ayişe)
    (bkz: vis a tergo)
    (bkz: bilinçdışı/@ibisile)
  • “jung’un dişil psikolojiye muhtemelen en büyük katkısı, dişil psişenin karşıcins (eril) arketip unsuru, yani animus kavramıdır”. ayrıca “jung, olumsuz yönleri vurgulama
    eğilimindeydi... animusun olumlu kısmıyla ilgili yazılanlar çok azdı. jung, animusun ‘kadın bilincine muhakeme, düşünüp tartma ve kendini tanıma yeteneği sağlayan’ ‘ayırt edici işlevinden’ ve yaratıcılık, üretkenlik, girişkenlik ve teşebbüs niteliklerinden bahsetmişti”, der.

    tıpkı bir kadının “erkeksi”liği en azından yakın zamana kadar yakışıksız görmesi gibi bir erkek de kadınsı davranışları mümkün olduğunca bastırmayı erdem sayar. kadınsı eğilimleri ve davranışları bastırma doğal olarak karşıcins taleplerin bilinçdışında birikmesine neden olur. ve yine doğal olarak kadın imgesi (ruh imgesi) bu talepler için bir alımlama yeri haline gelir ki bu, seveceği insanı seçmede
    erkeğin kendi bilinçdışı dişilliğine en iyi uyan kadını kazanma eğiliminin de nedenidir — kısaca kendi ruh yansımasını tereddütsüzce alımlayabilen bir kadın arar erkek. bu tür bir seçim genelde tamamen ideal olarak görülüp hissedilmesine rağmen erkeğin açık bir şekilde kendi zayıflığı ile evlendiği sonucu çıkarılabilir.

    bir erkeğin duygularını canlandıran kadınlar taşıyıcı olur.

    içsel dünya unsurları bilinçdışı olduklarından güçlü bir biçimde bize etki ederler, kendilik kültüründe (kültür bireysellikle başlamaz mı?) gelişim gösterme eğilimindeki herkesin anima etkilerini nesnelleştirmesi ve sonra bu etkilerin altında yatan içeriği anlamaya çalışması gerekir. bu şekilde görünmez olana uyum gösterir ve korunur.
    uyum, her iki dünyaya ödün vermeden bir sonuca ulaşmaz. iç ve dış dünya taleplerinin dikkate alınmasından daha doğrusu aralarındaki çatışmadan muhtemel olan ve gerekli olan çıkar.

    anima, ruh halleri üretirken animus fikirler üretir; bir erkeğin ruh halleri belirsiz bir altyapıdan çıkıyorsa, kadının fikirleri, eşit ölçüde önceki bilinçdışı varsayımlara dayanıyor demektir. manimus fikirleri, genelde kolay sarsılmayan katı görüşlü ya da geçerliliği tartışma götürmez prensipli bir karaktere sahiptir. eğer bu fikirleri analiz edersek bilinçdışı varsayımlar ile karşılaşırız, ki bunların öncelikle varlıklarının anlaşılması gerekir, yani fikirler, görünürde bu tür varsayımlar sanki varmış gibi düşünülür. fakat gerçekte fikirler tasarlanmış değildirler; hazır olarak bulunurlar, olumlu bir şekilde ve kadının en ufak bir şüphe duymadığı pek çok görüş
    ile birlikte tutulurlar.

    animus, tartışmasız, “akılcı”, ex cathedra [yetkili] yargı gücü koyan bir tür babalar ya da liderler meclisine benzer. daha yakından incelendiğinde bu zahmetli hükümlerin, az çok bilinçdışı bir şekilde çocukluktan bir araya gelen söylemler ve fikirler olduğu, ortalama hakikat, adalet ve akla yatkınlık kanunlarının arasına, veya bilinçli ve ehil muhakeme yetersiz kaldığında (sıkça meydana gelir) bir görüşe bağlanan önyargılar özetinin arasına sıkıştığı ortaya çıkmıştır. bazen bu fikirler sözde sağduyu biçimini alır, bazen de bir eğitim parodisi gibi olan prensipler olarak ortaya çıkar:

    anima gibi animus da kıskanç bir sevgilidir. gerçek bir erkeğin yerine onunla ilgili bir fikir koymada, eleştirinin asla kabul edilmediği oldukça tartışmalı gerekçeler öne sürmede beceriklidir. animus fikirleri her zaman kolektiftir ve animanın eşler arasındaki duygusal beklentilere ve yansıtmalara saldırması gibi bireysellikleri ve bireysel hükümleri geçersiz kılar. eğer kadına bir sevimlilik hali geliyorsa, bu animus fikirleri erkek için daha dokunaklı ve çocuksu bir şey kazanır ki bu, erkeğin müşfik, babacan, öğretmenvari bir tavır benimsemesini sağlar. fakat kadın erkeğin duygusal
    tarafını canlandırmazsa cazibedar çaresizlikler ve aptallıklar yerine kadından becerikli olması beklenir. o zaman kadının animus fikirleri erkeği oldukça kızdırır, çünkü o fikirler sadece fikir uğruna fikir temelindedir.

    entelektüel kadında animus, eleştirel tartışmacılığa teşvik eder ve bu kadınlar oldukça ukala olabilirler, bununla birlikte bazı ilgisiz zayıf noktaları ifade etmede özellikle ısrar ederler ve bunu anlamsız bir şekilde esas konu haline getirirler. ya da mükemmel derecede açık bir tartışma, oldukça farklı bir giriş ile son derece can sıkıcı bir hal alır. bu tür kadınlar bunu bilmeden sadece erkeği öfkelendirme amacındadır ve bu nedenle tamamıyla animusun insafına kalmışlardır. “maalesef hep haklıyım”, bu insanların bana olan itiraflarından biridir.

    animusla uzlaşma tekniği, animadakiyle aynı prensibe dayanır; sadece burada, kadın, eleştirmeyi ve düşüncelerini belli bir mesafede tutmayı; bunları baskılamak
    için değil kökenini araştırarak aynı erkeklerin animayla olan ilişkileri gibi ilkel imgeleri keşfedeceği arka plana daha derin bir şekilde geçmeyi öğrenmelidir. animus, bir bakıma tüm kadınlardaki erkeğe dair ata deneyimin birikimidir

    animanın “tek-kişilikli” diyebileceğimiz niteliğinden farklı olarak animusun çoğulculuğu düşünüldüğünde, bu olağanüstü gerçek bana bilinçli tutumla ilişkili gibi gelir. kadının bilinçli davranışı genelde erkeğinkine göre çok daha kişiseldir. kadının dünyası babalar ve anneler, erkek ve kız kardeşler, kocalar ve çocuklardan oluşur. dünyanın geri kalanı da aynı şekilde birbirlerine selam veren ama genelde kendileriyle ilgilenen ailelerden oluşur. erkeğin dünyası ise ülke, devlet, iş mevzuları vesairedir. erkeğin ailesi, basitçe hedefe götüren bir araçtır. karısı, onun hayatının kadını olmak zorunda değildir (kadının “erkeğim” dediğinde kastettiği şeyle kıyaslanamayacak şekilde). genel onun için kişiselden daha fazla şey ifade eder; onun dünyası çok sayıda eşgüdümlü faktörden oluşur; kadının kocası dışındaki dünyası ise bir çeşit kozmik sis içinde kaybolur. bu yüzden erkeğin animasma tutkulu bir seçkinlik, kadının animusuna ise sınırsız bir çeşitlilik bağlıdır.

    kadının zihinde erilleşmesi istenmeyen sonuçlar çıkarır. belki de kadın,
    bir erkeğin duygularına erişmeden ona iyi bir yoldaş olabilir. bunun sebebi, kadının animusunun kendi duygularına yaklaşmasını engellemiş olmasıdır. kadın, kendi eril akıl tipine uygun olan eril cinsellik tipi karşısında savunma olarak soğuk olabilecektir. ya da savunma tepkimesi başarılı değilse kadın, anlayışlı cinsellik yerine daha çok bir erkek karakteristiği olan saldırgan, ısrarcı bir cinsellik biçimi geliştirir. bu tepkime, yavaşça yok olan erkekle bir bakıma cebren bir köprü kurmak için tasarlanmış
    kasıtlı bir fenomendir. üçüncü bir olasılık tercih edilen eril rolde isteğe bağlı
    eşcinselliktir."
  • carl gustav jung'ın okuması oldukça zahmetli eseri.

    kitapta oldukça yoğun bir imgesel anlatım var. anima ve animus kavramlara yabancıysanız, daha önce psikoloji okuması yapmadıysanız 200 sayfalık bu kitabın ne denli yoğun olduğunu tahayyül etmeniz imkansızdır. sen nerden biliyorsun ulan derseniz, kendimden biliyorum.

    yalnız tüm bunları bir kenara bırakırsak gene de okuyabilirsiniz. çünkü jung kavramları kitap içinde peyder pey yapıyor. bazen kendimizin ötesindeki eserleri okumamız, en azından bunun için çaba göstermemiz içinde bulunduğumuz çukurdan çıkmak için farz oluyor. bu bağlamda kitaba gözünüzü kapatmayın derim.

    jung'ın avrupalı kadın için açtığı bölümün en başında böyle buyurdu zerdüşt alıntısı yapması ve bu alıntının " kimileri var ki, hizmete tme yükümlülüklerini fırlatıp atarken, son değerlerini de atmış olurlar" cümlesini içermesi dikkat çekicidir. sırf bu husus bile uzun uzun irdelenecek ve hatta tartışılacak bir konudur.

    bazi karşıtlıklar da yine sorgulanmaya açıktır. örneğin "kadının sevgisinin duygusuz olması" yargısı enteresandır. sevginin duygusuz olması.

    ortaçağın yüzkarası cadılık ile ilgili de oldukça güzel bir bölüm yer almakta. cadılığı ortaya çıkan "dengeleyici" psikolojik krize oldukça farklı bir bakış açısı kazandırıyor. hatta aklınızda büyük bir soru işareti bırakması için şu cümleyi alıntılayabilirim: "geç ortaçağın silinmeyen lekesi cadı avı,meryem anaya olan derin saygının artmasının bir sonucudur". buyrun buradan yakın.

    kitapta bu şekilde bir çok dikkat çekici böüm var. fedakar annelerin psikolojisi, eşcinselliğin sonuçları gibi konularda radikal söylemlerle tabularınıza hücum ediyor.

    velhasıl emek isteyen ve fakat emeğinizin karşılığını veren bir kitap.

    ayrıca hay arketipini siksinler jung.
  • (bkz: carl gustav jung) un bu kitabını okumak sahiden de yoğun bir dikkat bütünlüğü istiyor.okurken zaman zaman durup,araştırıp,sindirip ancak öyle diğer cümleye geçebiliyorsunuz.bu yüzden oldukça sakin bir ruh hali ile okunmasını tavsiye ediyorum.aksi halde benim gibi kaç kez başa sararsınız bilmiyorum .
    sizi can evinizden vuracak küçük göndermelere de bol bol tesadüf edebilirsiniz .misal avrupalı kadın bölümü işte böyle dedi zerdüşt alıntısı ile başlıyor : "özgür mü diyorsun kendine ?ben senin bir boyunduruktan kaçtığını değil,seni yönlendiren düşüncelerini duymak istiyorum.sen,bir boyunduruktan kaçma hakkına sahip biri misin ?kimileri var ki,hizmet etme yükümlülüklerini fıtlatıp atarken,son değerlerini de atmış oldular."(bkz: böyle buyurdu zerdüşt)
  • biraz karışık ve ağır gibi dursa da çok yerinde tespitleri var.

    "sevgi daima bir problemdir, yaşımız ne olursa olsun...sevginin aynı zamanda yoğun bir bireysel sorun olduğu gerçeğine kıyasla tüm kollektif yaşam alanını istila etmesi ise minör bir zorluktur. çünkü sevgi her genel kıstas ve kuralın geçerliliğini kaybetmesi anlamına gelir, aynı dinsel inançlardaki gibi..."

    "kişiliğin gelişimi için uysallık ve pasiflik zararlıdır çünkü bunlar değerli deneyime ve kişinin belirli yetenek ve meziyetleri uygulamasına engeldir. ahlaki nitelikler özgürlük içerisinde kazanılır ve ancak ahlaken tehlikeli durumlarda değerlerini ortaya koyarlar. sadece mahkumiyet cezasından dolayı çalmayan hırsız, ahlaki bir kişilik değildir."

    "temelde kadının benini ve iradesini erkeği engellemeyecek ve kendisinin kişiliğine dair erkekteki niyetleri gerçekleşmeye davet edecek şekilde arka planda korumak doğasına uyumludur. kadın gizli amaçlı pasif bir tutum sürdürerek erkeğin amaçlarını fark etmesine yardım eder ve bu şekilde onu tutar. aynı zamanda kadın kendi sıkıntıları içinde sıkışır, başkalarının kuyusunu kazan her kimse, önce kendisi oraya düşecektir." *

    "her gerçek ve derin sevgi bir fedakarlıktır. seven, öteki tüm olasılıkları daha doğrusu bu olasılıkları var eden yanılsamaları feda eder."

    aslında öyle ilintili bir kitap ki böyle parça parça yazıp ayırmak da pek mümkün değil.

    pinhan yayın syf 41,81,96,97
  • son dönemlerde psikolojiye olan ilgimi biraz daha somutlaştırmak için satın alıp okuduğum,carl gustav jung'un yayınladığı makalelerden derlenen kitabı. siz de benim gibi psikolojiye ilginizi yeni yeni somutlaştırıyorsanız, jung'un öğretilerine hakim değilseniz okuma listenizde biraz daha alt sıralara koyabilirsiniz. çünkü yeni girenler için gerçekten ağır olabilecek bir kitap, en azından bende öyle oldu. 194 sayfalık kitabı beşer, onar sayfa okuyarak bitirebildim.

    tabii jung'un ayrıca bir düşünür olmasından sebep, kitapta oldukça ilgi çekici tespitler de bulunuyor. bunlardan not aldıklarımdan bir tanesi şöyle;

    "toplum güvence adına böyle bir şey ister; her şey yerli yerinde olmalı, ayakkabıcı ayakkabıcılığını, şair şairliğini yapmalıdır. hiç kimse bunların her ikisi birden olmamalıdır, olması da uygun değildi çünkü "tuhaf" kaçar. böyle bir kişi diğerlerinden 'farklı' olacak ve pek güvenilir bulunmayacaktır. akademik dünyada 'amatör' politik dünyada 'ne yapacağı önceden kestirilemez', dinde kısaca özgür düşünceli biri olarak görülecek, güvenilmez ve yetersiz biri olarak her zaman kuşkuyla bakılacaktır çünkü toplum, ancak şair olmayan bir ayakkabıcının usta işi ayakkabı yapabileceğine inanmıştır. dünyaya samimi bir yüz göstermek önemlidir: sıradan insan -toplumun hakkında bilgi sahibi olduğu tek insan tipi- işe yarayabilecek bir şey başarmak için burnunu yalnızca tek bir şeye sokmalıdır, iki tanesi fazla olur. kuşkusuz toplulumuz böyle bir ideal üzerine kurulmuştur. o yüzden sorunsuz yaşamak isteyen biri bu beklentileri göz önünde bulundurmak zorundadır. tabii hiç kimse bireyselliğini bu beklentilere uyduramaz; o nedenle yapay bir kişilik oluşturmak kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelir. görgü kuralları ve iyi huy gibi talepler güzel bir maske edinmeyi daha da teşvik eder. maskenin ardında olup bitenlere 'özel yaşam' denir. bilincin rahatsız edici bir şekilde, çoğunlukla birbirinden farklı iki figüre bölünmesi, bilinçdışı üzerinde yansımaları olan acılı bir psikolojik operasyondur. <<syf. 16>>

    kendine iyi bir persona oluşturan bir kişi, doğal olarak bunun bedelini asabi olmakla ödemek zorunda kalır. <<syf. 17>>

    hiç kimse bedelini ödemeden kendinden kurtulup yapay bir kişiliğe bürünemez. <<syf. 17>>"

    jung'un burada bahsettiği şeyi, biraz daha günümüze ve türkiye şartlarında düşündüm ve bazı şeyler kafamda daha net bir şekilde oturdu diyebilirim. jung, burada toplumun herkese bir rol biçtiğini ve bu rolün dışına çıkılmasını istemediğinden, çıkanları da hoş görmediğinden bahsediyor. kendisine toplumun biçtiğine ek olarak bir rol seçenlerin ise asabi olacağındı söylüyor.

    bunları göz önüne alınca türkiye ve benzeri ülkelerdeki kadına, doğaya, hayvana, insana şiddet olaylarını bir yere oturtabildim. malûm, ülkemizde "aman, elalem ne der?" gibi bir düşünce yapısı var ve özellikle küçük yerlerde toplum baskısı çok yüksek. insanların omuzlarına yüklenen sorumluluklar bir süre sonra yük oluşturuyor. omuzlarına yük binen insanlar, kendileri oldukları ikinci bir kişilik yaratıyorlar kendilerine ancak jung'un da dediği gibi bu ikinci kişiliğine de bedel ödemeden bürünemiyor.

    belki de bu yüzden yüksek yerlere gelmiş, eğitim seviyesi yüksek insanların şiddete başvurduğunu, anlam veremediğimiz şeyler yaptığını görüyoruz. toplum ve sosyal çevresi, hayatı boyunca o kişiye olmak istemediği bir rol biçiyor. o kişi ise yıllar içerisinde gerçekten kendisi olabildiği bir kişilik yaratıyor kendisine ancak bir noktada bedelini asabilikle ödemek zorunda kalıyor.
hesabın var mı? giriş yap