53 entry daha
  • şimdi artık bilinçdışına bilinçaltı diyenlere bel altı demişler muamelesi yapıyoruz ama zamanında tahteşşuur diyorlarmış. tabii o zaman da bel altı gidiyor olabilirler.

    ruh hastalarının bir çöplük bilinçdışı vardır. kendileri de toplamın, toplumun çöpü, bilinçdışıdırlar.

    duyguların kontrol edilemezlerse kontrol ederler, göründüğün gibi değil, olduğun gibi olursun. seni sen yaratmadın, etkinliğin seçimin sonsuz değil, göbeğinden yeryüzüne ve iç özelliklerine bağlısın.

    bilinçdışının dikkati: neyi nasıl bildiğini bilmeden biliyor olma, etkime, hesaba katmak. çünkü bilinç kesintili, bilinçdışı düz gibi süreklidir.

    nuhun gemisi olarak yüzen beden.
    gemiye aradan atlayan şeytan gibi bilinçdışı arzular. her hayvanın eşdeğeri, iç varlıklarımız. yine de soyunu kurutmayı sonradan başardıklarımız.

    unutmaya çalışmadığımız, benimsediğimiz anları bile unuttuğumuza göre psikanalitik kuramdaki bilinçdışı ayan beyan gerçektir. haydi unutalım gitsin. bilinçdışı algı kısıtının ve/ya işlem sorununun çıktısı mı? bir mükemmel algı, bir süperişlemci beyin bilinçdışından kurtulabilir mi sanmalıydık? yok, bilinçdışı vardır, kaçınılmazdır ve ebedidir. hatta kendini gerekirse kuşaklar aşırı, atlamalı biçimde kanıtlar. genetik geçiş fenotip özellikleri için geçerliyken, bilinçdışı temalar için de geçerli olabilir, genetik geçiş olmuyorsa sosyal sistemler içinden de açıklanabilir.

    bir ilişkide asla tüm kartlar açık olamaz/açılamaz. bu bir içtenlik sorunu değil varlığın karanlık tarafı sorunudur. ilk ipucunu bilinçdışında verir.

    karanlığın keşfi (bu yerine göre bilinçdışıdır, yerine göre iç kötülük, veya denetlenmesi zor güçlerimizdir) bilgeliğe de deliliğe de yol açar. olasıdır. çizgi film ghost busters bununla flört eden, eğlenceliğe dönüştüren, meraklanan bir ürün gözüyle görülebilir. bunları araştırırken ilişkiden, ilişkideki kartlar eller belirsizliğinden uzaklaşmış oluyoruz. kendimize ve evrene dönmüş oluyoruz. bir ilişkiyi doyurucu yaşamanın bir ilkesi açılmaya ve başka bağlar kurmaya izin verme katsayısıdır. neticeye karışmıyoruz, bilemeyiz. her ilişki de her kişi de birer evrendir. çöl gezegeni de olsa bir evrendir.

    bilinçdışını kabul etmezliği üzerinden denebilir ki, jean-paul sartre kendi ile ilişkiyi her an her şeyi bilme, kendine karşı ayna veya tabak gibi olma diye kavramlaştırıyor. oysa insan su gibi hava gibi, burgaçlanarak, karışıp kendi içine kıvrılıp, durulup, dışarı doğru çözülerek, kendinden kaçarak, kendini bularak, kayaysa kendini kazarak, dönel, döngüsel ve faz gecikmeli biçimde davranıyor yani öz-ilişki kuruyor. özbilgi söz konusu olduğunda, kendini her an bilmek, bildiğini bilmek olanaksız. kendini kaybetmek ile kendine yalan söylemek aynı şey değil.

    "kötü şair, bilinçli olması gereken yerde bilinçdışı; bilinçdışı olması gereken yerde bilinçli olandır." t. s. eliot

    "bilinçaltı yüzünden her şeyden kuşkulanılabilirdi, ama her şey açıklanabilirdi." catherine clement - la putain du diable

    [öyleyse, solaris-şey için önemli olan salt ötekiliğin aşırı, mutlak bir yakınlıkla çakışmasıdır. solaris-şey doğrudan kendimiz "olan" bir ötekilik olduğundan, varlığımızın "nesnel olarak-öznel" fantazmatik özünü sahneye koyduğundan, bilinçdışından bile daha çok "kendimiz"dir, kendimizin erişilmez çekirdeğidir.] slavoj zizek - the thing from inner space

    "ilahi merak doğmayı arzular ve çatışma, acı ya da günahtan çekinmez. bilinçdışı, logos için ilk günahtır, kötülüğün kendisidir. bu nedenle ilk yaratıcı özgürleşme eylemi anneyi öldürmektir. tüm yüceliklere ve derinliklere meydan okuyan ruh, synesius'un dediği gibi, ilahi cezayı çekmek yani kafkas kayalarına zincirlenmek zorundadır. karşıtı olmadan hiçbir şey var olamaz, başlangıçta ikisi birdi, sonda da bir olacaklar. bilinç, bilinç dışının sürekli sürekli dikkate alınmasıyla var olabilir, hayatta kalan her şeyin pek çok ölüme maruz kalması gibi." carl gustav jung - aspects of the feminine

    "oysa anne imgesi bilinçdışını temsil eder ve bilinçdışının bilinçle birleşmesi nasıl ki hayati bir ihtiyaçsa, bilincin bilinçdışıyla bağlantısını kaybetmemesi de o kertede hayati bir ihtiyaçtır. bir insanın içindeki bu bağlantıyı hiçbir şey başarılı bir hayat kadar tehlikeye atamaz; başarılı bir hayat kişiye bilinçdışına bağlılığını unutturur." carl gustav jung - aspects of the masculine

    "bundan dolayı merkür'e çift yönlü denmesi çok doğrudur; merkür hem etken hem edilgendir. "yükselen" etken kısmına sol denir; edilgen kısım ancak bu etken kısım sayesinde anlaşılabilir. edilgen kısım bu yüzden luna adını taşır çünkü ışığını güneşten alır. merkür açıkça klasik dönem filozoflarının kozmik nous kavramına tekabül eder. insan aklı bu kavramın bir türevi ve bu yüzden benzer şekilde psikenin bilinç dediğimiz günlük yaşantısıdır. bilinç, kendisinin elzem bir mukabili olarak karanlık, örtük, görünmez bir yana; varlığı ancak bilincin ışığıyla bilinebilen bilinçdışına ihtiyaç duyar." carl gustav jung - aspects of the masculine

    [yaşlı adamın bilinçdışıyla ilişkisi, kendisine "ormanın kralı" denilen bir rus masalında açık açık ifade edilir. köylü yorgun bir halde bir ağaç kütüğüne oturunca birden ufak tefek, yaşlı bir adam peyda olur: "yüzü gözü kırış kırıştır ve dizlerine kadar uzanan yeşil bir sakalı vardır". "sen de kimsin?", diye sorar köylü. "ben ormanın kralı och", diye cevap verir cüce. (...) ormanın kralı burada, ormanda su perilerinin arasında hüküm süren bir bitki veya ağaç ruhudur; suyla da bağlantıları vardır ki bu onun açık bir biçimde bilinçdışıyla olan ilişkisini gösterir çünkü bilinçdışı çoğu zaman ağaç ve su sembolleriyle ifade edilir.] carl gustav jung - aspects of the masculine

    "insan, hiçbir yerde ve hiçbir zaman maddenin davranışını gözlemlemeden ve kanunlarına dikkat etmeden onu kontrol altına alamamıştır; ancak bunu yaptığı sürece onu kontrol edebilmiştir. aynı şey, bugün bilinçdışı dediğimiz o nesnel ruh için geçerlidir: o da madde gibi dayanıklıdır, ele avuca sığmaz ve gizemlidir, fazla insandışı ya da insanüstü olduğu için bize crimen laesae majestatis humanae [krala karşı işlenen ihanet suçu] gibi görünen kanunlara uyar. insan esere (opus) el uzatırsa, simyacının dediği gibi tanrının yaratısını tekrarlar. oluşmamış olanla, tiamat'ın kaosuyla mücadele aslında ilkel bir tecrübedir." carl gustav jung - aspects of the masculine

    "bilinçdışını tanımak en alttakini en üste koyup düzeltmeye çalıştığı durumu yeniden oluşturan bolşevik bir deney değildir." carl gustav jung - rüyalar

    "bilinçli zihin kendisinin bir papağan gibi eğitilmesine izin verir, ama bilinçdışı vermez - aziz augustinus da bu yüzden tanrıya, kendisini rüyalarından sorumlu tutmadığı için şükretmiştir. bilinçdışı, özerk ve psişik bir varlıktır; onu çalıştırmak için görünüşte başarılı, ama bilinç için zararlıdır. doğanın ve onun sırlarının ne geliştirilebileceği ne de bozulabileceği bir alanda öznel kontrolün ulaşamayacağı, dinleyebileceğimiz ama karışamayacağımız bir yerdedir ve orada kalacaktır." carl gustav jung - rüyalar

    "bu yüzden bilinçdışı, bilincin akılcı yargılarına bağlı olmamalıdır; daha çok sui generis bir deneyim olmalıdır. genellikle aklın bunu kabul etmesi kolay değildir, akıl tamamen olmasa da kısmen sacrificium intellectus* içerir." carl gustav jung - rüyalar

    "bu yüzden farkına varmalıyız ki inkar edilemez başarısına rağmen günümüz akılcı bilincinin adapte olmayan çocuksu bir yanı vardır ve hayata düşmandır. hayat kurumuş ve engellenmiş, kaynağın yeniden keşfedilmesi için haykırmaktadır; fakat kaynak, ancak bilinçli zihin "çocukların bölgesine" geri dönme acısını çekerse ve orada tıpkı daha önceki gibi bilinçdışından yardım alırsa bulunabilir." carl gustav jung - rüyalar

    "yaşam suyu çok kolay elde edilir: değerini bilmese de herkes ona sahiptir. "spernitur a stultis" aptallar onu küçümser; çünkü onlar iyi olan her şeyin dışarda ve başka bir yerde olduğunu, kendi ruhlarındaki kaynağın "herhangi bir şey" olmadığını düşünürler. lapis gibi o da "pretio quoque vilis", yani az bir bedele sahiptir ve bu yüzden spitteler'in prometheus'undaki mücevher gibi papazlardan çiftçilere kadar her kesim tarafından reddedilir ve ahasuerus'un onu toplayıp cebine koyduğu sokaklara atılır, "in viam eiectus". define yine bilinçdışına gömülür." carl gustav jung - rüyalar

    "kare ayrıca bir ev ya da tapınak, ya da içerde kalmış duvarlarla çevrili bir boşluk fikrini de ima etmektedir. ritüele göre stupalar daima sağa* yönelen hareketle tavaf edilmelidir, çünkü sola doğru hareket etmek uğursuzluktur. sol, yani "uğursuz" taraf bilinçdışı tarafıdır. yani sola doğru yapılan hareket bilinçdışı yönüne yapılan hareket demektir; sağa doğru yapılan hareket ise "doğrudur" ve bilinci hedefler. (...) pratikte oldukça oturmuş olduğunu bildiğimiz yoga, aynı şekilde işler: bilince sabit formlar yerleştirir. bunun batıdaki en önemli benzeri, ignatius loyola'ya* ait exercitia spiritualia'dır ve bu da aynı şekilde psikeye kurtuluşla ilgili sabit formlar yerleştirir. sembol, bilinçdışı durumu geçerli bir şekilde ifade ettiği sürece bu yöntem "doğru"dur." carl gustav jung - rüyalar

    "böyle bir küfür, sola doğru hareketin bir diabolica fraus olduğu, maymunun da şeytan olduğu varsayımına yol açabilir - çünkü şeytan aslında "tanrının maymunu" olarak görülür. bu sebeple sola doğru hareket* "kara hazretleri"ni tanrının yerine koymaya hazırlamak amacıyla ilahi gerçeği saptırmak olacaktır. ama bilinçdışının bu tarz dine küfretme gibi niyetleri yoktur; o sadece modern insanda olmayan son dionysus'u din dünyasına geri getirmeye çalışmaktadır. (nietzsche'nin hatırı kalmasın.) (...) ortaçağ karnavalları ve kilisedeki jeux de paume nispeten erken kaldırılmıştır. sonuç olarak karnaval laikleşmiş ve bununla birlikte ilahi sarhoşluk kutsal mekanlardan uzaklaştırılmıştır. geriye yas tutma, ciddiyet, ağırlık ve ölçülü ruhsal neşe kalmıştır. ancak cinnetin en doğrudan ve tehlikeli formu olan sarhoşluk tanrılardan yüz çevirmiş ve tüm coşku ve infialiyle insan dünyasını içine almıştır. pagan dinleri sarhoş esrikliğine kendi inançlarında yer vererek bu tehlikeyle yüzleşmiştir. herakleitos, "ama hades de, uğruna çıldırdıkları ve şarap ziyafeti sürdükleri dionysus'la aynı" derken, hiç şüphesiz bunun arkasında yatanı görmüştür. işte bu sebeple hades'ten beri tehdit oluşturan tehlikeyi kovmak için cümbüşlere dini bir izin verilmiştir. ancak bizim yaptığımız sadece, cehennemin kapılarını açmaya yaramıştır." carl gustav jung - rüyalar

    "uzlaşmak için gerçekleştirdikleri birbirlerinden ayrı uçuşta, bilinç ve bilinçdışı nadiren birbirine dokunurlar. bu yüzden rüyanın en başında zıt istikamette ilerleyen yılanların ortadan kaldırılması gerekir; yani bilinç ve bilinçdışı arasındaki çelişki birdenbire durdurulur ve ve bilinçli zihin circumambulatio vasıtasıyla gerilime dayanmaya zorlanır. böylece izlenen sihirli çember bilinçdışının patlak vermesine engel olacaktır; çünkü o tarz bir patlama psikozdur. rosarium'um yazarıyla birlikte "nohnulli perierunt in opera nostro": "davamızda az insan perişan olmamıştır" diyebiliriz. rüya, çok zor bir iş olan çelişkiler içinde düşünebilmenin - sadece üstün zekanın başarabileceği bir şey - başarıya ulaştığını göstermektedir." carl gustav jung - rüyalar

    "bilinçdışı var olduğu haliyle tanımlanamazdır, varlığı bir varsayımdır ve muhtemel içeriklerinin ne olduğu doğru bir şekilde söylenemez. toplam sadece onun kısımlarında ve bilincin içerikleri olduğu kadar deneyimlenebilir; ama toplam sıfatıyla bilincin ötesine geçmesi gerekir. sonuç olarak "kendilik", kant'ın ding an sich kavramına benzer belirsiz bir kavramdır. gerçi deneyimle birlikte üstünlüğünden bir şey kaybetmeksizin daha açık hale gelmeye başlar - rüyamızın da gösterdiği gibi. bilmediğimiz bir şeyin sınırlarını bilemeyeceğimiz için, kendiliğe de sınır çizecek konumda değiliz." carl gustav jung - rüyalar

    "bütün vahşi hayvanlar gibi aslanlar da gizli duyguları ifade ediyor. aslanın simyada önemli bir yeri vardır ve hemen hemen aynı anlama sahiptir. "kızgın" bir hayvandır; şeytanın simgesidir ve bilinçdışı tarafından yutulma tehlikesini ifade eder." carl gustav jung - rüyalar

    [sorulacak bir soru daha vardır: "üç var; ama dördüncü nerde?" mavi neden yok? bu renk rüya sahibinin "orantısız" mandalasında da yoktu. ilginçtir ki altın daireyle kesişen calendrier mavidir; üç-boyutlu mandaladaki dikey plak da öyle. dikeyi temsil eden mavi rengin yükseklik ve derinlik olduğunu (yukardaki mavi gökyüzü, aşağıdaki mavi deniz) ve dikeydeki herhangi bir daralmanın kareyi dikdörtgene indirgeyeceğini, dolayısıyla bilinçle bir şişmeye sebep olacağını varsayabiliriz. o halde dikey, bilinçdışına tekabül edecektir. ancak bir erkeğin bilinçdışının dişil karakteristikleri vardır ve mavi, meryem'in kutsal pelerininin rengidir.] carl gustav jung - rüyalar

    "insan psikesi düzgün bir şekilde anlaşılmadıkça, eğitim asla ciddi bir bilim haline gelemez. bilinçdışının karanlık kıtasına girmedikçe de insan psikesi anlaşılamaz." d. h. lawrence - psychoanalysis and the unconscious

    (bkz: xavier bichat)
    (bkz: collective unconsciousness), kollektif bilinçdışı
    (bkz: farkında olmamak)
    (bkz: gölge/@ibisile), gölgesiz/@ibisile
    (bkz: kültür kodu/@ibisile)
    (bkz: bilinçaltı/@ibisile)
    (bkz: oedipal üçgen/@ibisile)
    (bkz: kastrasyon anksiyetesi/@ibisile)
    (bkz: anam avradım olsun)
    (bkz: hamsi koydum tavaya başladı oynamaya)
    (bkz: mavi rengin modern zamana değin görülemediği savı)
    (bkz: ya hayır demezlerse/@ibisile)
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap