hesabın var mı? giriş yap

  • ben hep sabah saat 9'daki mesaim için saat 8'de uyanıp, duş alıp giyinip, kahvaltı edip, saçı başı şekle sokup, 7 dk.'lık yürüme mesafesindeki işime gittiğim için beni etkilemeyen mesele.

    deniz olmayan yerde nasıl yaşıyorsunuz yeaaa.

    aha işte böyle.. ne zor dii mi deniz olmayan yerde yaşamak?

  • haber

    kiğılı giyim yönetim kurulu başkanı abdullah kiğılı’nın tam kapanma kararından dolayı yaşadıkları sıkıntılardan dolayı isyan etmesidir. aynı zamanda dolar yıl sonu tahminin de gerçekçi olmadığını belirtmiş. reis ytd deseydin, bak spk çakar cezayı *

    --- spoiler ---

    kığılı, tam kapanma sebebiyle iç piyasanın kötü durumda olduğunu belirttiği değerlendirmesinde, haftalık çalışma süresinin 85'ten 36 saate indiğini açıkladı. "tcmb'nin anketinde yıl sonu 8,71 tl dolar/tl tahmini inandırıcı değil. üretim için ön siparişlerin verilmesi gerekiyor, planlama yapamıyoruz.” diyen kiğılı, pandemi nedeniyle birçok önemli markanın iflas noktasında olduğunu söyledi.
    --- spoiler ---

    bu arada aynı arkadaşın 2014’teki beyanı da şu şekilde:

    "ben hayatımda iki tane büyük başkan gördüm. biri turgut özal, öbürü de recep tayyip erdoğan"

    yavaş dön reis, ümmet yetişemiyor. dur lan onun yeri burası değildi.

  • istanbul ticaret borsası başkanı ç. ali kopuz böyle buyurmuş. bir de kızmış trafik kazalarına neden bu kadar tepki gösterilmiyor diye. ne pissiniz be.

    tekrar tekrar okuyorum çıldırıyorum. siz şimdi bunlar kaza falan değil, sorumsuzluk, ihmal derseniz vatan haini oluyorsunuz. neden? çünkü borsayı sabote ediyorsunuz. borsanın bir kaç puan düşmesi çıkması insan hayatından çok daha önemli çünkü. lan hadi tamam umrunuzda değil insanlar ölmüş yaşamış. lan açık açık nasıl söylüyorsunuz bunu?

    haberin detayları burada. sinirlenmeden sakin kalıp okuyabilecekler bir göz atsın. http://www.radikal.com.tr/…iyeye_saldiridir-1213654

    edit.

  • vallahi bu ekşi yazarları büyük bir sanrıda yaşıyor.o başlığı açan troll arkadaş dışında kimse cem yılmaz'ı tenkit falan etmiyor o başlıkta herkes aksini yazıyor hatta.günlerdir bir tane delinin tekinin yazdığı şeyi bütün bir topluma mal edip kavga ediyorsunuz zamanınıza yazık.

  • modern sanat akımları olarak nitelendirebileceğimiz akımların neredeyse hepsi 20. yüzyılda ortaya çıktı. devrimsel nitelikteki akımlar oluşturuldu. çağına göre bakılması lazım, bu akımların çıkmasının en büyük nedeni son yüzyılda belirginleşen özgünlük ve özgürlük anlayışıdır. picasso da michelangelo da büyük sanatçılardır, ama 1500lerde picasso doğsa picasso olamayacağı aşikardır. dönemin yapısına ve insanına en çok ulaşabilen sanatçı gerçek sanatçıdır. daha o zamanlarda insanın kendisini ifade edebileceği eserler bile neredeyse yalnızca otoportrelerdi, ki iç dünya yansımasından bahsedemeyiz. aynı şekilde şu anki günümüze michelangelo gelse o da hakettiği yere ulaşamayacaktı. picassonun o dönemde yaşaması gerektiğini düşündürecek tek bir düşünce bulamamaktayım. hazır konusu açılmışken değinmek istediğim bir nokta iste şu an ben sanatçıyım diye dolaşanların bir kısmının picasso vari tablolar yaparak kendilerini picasso zannetmesinden kaynaklanmakta. o dönemde ilk siz yapsanız evet sanatçıydınız ama şu an sadede kolaya kaçan taklitçilersiniz. sanat insanlarla beraber ilerlemek zorunda olan bir süreçtir. mağara çizimlerini sanat olarak nitelendiriyorsak - ki tartışmaya açık bir konu- şu an duvarına ceylan avlayan insan çizsen ona da sanat deme durumunda kalman lazım. sezarın hakkı sezara.

  • ilki 25 ile 30 milyon dolar arası bir bütçeyle çekilip 295 milyon dolar hasılat yapmasıyla ticari açıdan büyük başarı elde etmesi, ghostbusters 2 adına 30 ile 40 milyon dolar arası bütçe ayrılmasını sağlamıştır.

    aradan geçen 5 yılda ilerleyen teknoloji ve artan bütçe sayesinde görsel efektleri selefinden kat kat daha iyidir. ama ghostbusters 2 hasılat olarak 215 milyon dolar yaparak ilkinin finansal olarak gerisinde kalmıştır. yine de bu iki filmi karşılaştırdığınız zaman her ne kadar imdb puanları aksini söylemesine rağmen, ben ikinci filmi daha çok severim. çünkü buradaki kötü adam vigo daha unutulmaz bir karakterdir ve bu filmi genel anlamda daha komik bulurum. özellikle hakimin elektrikli sandalyeye gönderdiği ikizilerin hayalet olarak mahkeme salonunu basışları, titanic'in new york'a yanaşması, belediye başkanının dün gece fiorello la guardia ile konuştum demesi ve hayalet avcıları'nın özgürlük heykelini canlandırarak yürütmeleri falan beni gülmekten yerlere yatırmıştır.

    yani kısacası ghostbusters 2 başarılı bir devam filmidir, hatta kült bir yapım olduğunu bile pekala söyleyebilirim. bu arada netflix türkiye'de şu an mevcuttur.

  • aba'in olduğu dönemlerde aba'de olan ve aba kapanınca nba'e geçen, ortabatı bölgesindeki (her ne kadar takım batı'da kuzeybatı divizyonunda ise de) colorado eyaletinin denver şehri merkezli bir nba franchise'ı. günümüzde lacivert ve altın sarısı renklerde, iki adet çekiç, bir adet dağ ve bir basket topu ihtiva eden bir logoya sahip ve forması da aynı renklerde. ama ben eski logolarını daha bir beğeniyorum, böyle dağ arka planında rengarenk binalar olan 81-93 arası logo ile mavi dağ arka planında bordo ve sarı-kahverengi arası büyük fontlarla nuggets yazan 93-2003 arası logolarını (denver tarihi logoları). yine mutombo'lu dönemlerinin formaları da daha bir hoş geliyor. ama bir ara carmelo'lu yıllarda kullanılan o açık mavi bir forma var dostlar, işte onu hiç sevemedim.

    70'li yıllarda aba'den nba'e geçiş yaptığında larry brown koçluğunda bobby jones, dan issel gibi isimlerle nba'e iyi başladılar.

    80'li yıllar boyunca kiki vandeweghe, alex english, fat lever, calvin natt gibi iyi kalibrede oyunculara sahip oldular. bu yıllarda playoff'un müdavimiydiler. 81-90 arası hiç playoff kaçırmadılar. bir kez de batı konferans finali oynadılar (1985). vandeweghe, english, lever, bu adamlar iyi skorerlerdi ve her biri birer all-star'dı. ancak rakipleri daha sağlam olduğundan, final göremediler. önce vandeweghe portland'a gitti ve natt sakatlık sarmalına girdi. 1990 itibariyle de yaş almış olan english ve lever da takımdan ayrılınca, 90'lar nuggets için kabus gibi başladı. ve öyle de sürdü. 90'lı yıllar boyunca denver sadece iki kez playoff'a, o da ucundan, girebildi (94 ve 95). özellikle 97-98 ve 98-99 sezonları, 11 ve 14 galibiyetle takımın dip yaptığı sezonlardı.

    90'lı yıllara aslında biraz düz bir adam olan ancak adam yokluğunda çok top kullandığı için istatistikleri uçan michael adams'ın "önderliğinde" girdiler. adams bir süre iyi oynadı ama sonunda kariyerine bakınca düzlüğü ağır basmış bir adam denebilir. neyse 90-91 sezonunda coşan adams coştuğu sezonun sonunda bir diğer takım elementi, bir sene durmuş olan orlando woolridge ile birlikte ayrıldı. takım reggie williams gibi vasatı biraz aşabilen adamların ve bir grup vasat elemanın eline kaldı. düşen takım performansı, yüksek sıradan draft seçimlerini beraberinde getirdi. işte bu dönemdir ki, 90'lar nba'inin aslanlarından bilinen, ribaund ve blok canavarı, cüssesiyle dikilip defalarca en iyi defansif oyuncu kategorilerine girmiş dikembe mutombo'nun 91'de denver'a 4. sıradan draft edilişi. 1990'da da fenerbahçe'den de bildiğiniz mahmoud abdul rauf 3. sıradan draft edilmişti. abdul rauf kötü oyuncu değildi ve bir dönem nba'de iyi istatistikler yakaladı; ama ilerlemesi beklendiği kadar iyi olmadı (bunda kendisinin bir olayda abd milli marşına ayağa kalkmadıktan sonra linç yemesinin de payı ve bundan sonra yaşadıklarının psikolojik etkisi mutlaka vardır). kendisine çok bel bağlanan bir diğer draft seçimi (92 beşinci sıra seçimi) laphonso ellis da bir iki iyi sezon geçirse de, sakatlıkların da payıyla uzun vadede bir draft bust oldu. yine o dönemlerdir ki nba'in 90'larda bilinen isimlerinden robert pack ve bryant stith'in adları burada duyulmaya başladı. keza yine bilinen isimlerden jalen rose ve rodney rogers da kariyerine denver'da başlamıştı (rose esas sonradan gittiği indiana'da ihya olacaktı). bu 94 ve 95 yıllarında, yıllanmış eski skorer dale ellis'ın skora katkısı, abdul rauf ve mutombo'nun parlayan performansları, reggie williams, pack, rogers, rose gibi isimlerin de etkileriyle ucundan playoff yapsa da denver, ya ilk turda ya da ikinci turda hemen elendi. 95'te takıma yine bilinen bir isim olan, ancak potansiyelini asla tam yakalayamamış uzun forvet antonio mcdyessda katıldı (bu rogers, brent barry gibi isimlerin yer aldığı bir takasla olacaktı ki kendisi uzun yıllar denver'da, yer yer sakatlanarak da olsa oynayacak ve katkı verecektir).

    95-96'da takımın düşen performansı ve playofflara kalınamaması, takımda bazı hamleleri ve değişiklikleri getirdi. ama esas problem mutombo'nun kontratının bitmesiydi. mutombo gitti atlanta'ya imza attı. jalen rose ve reggie williams yaşlanmakta olan mark jackson'un ve ricky pierce getirildiği bir takasla indiana'ya gitti. pack washington'a gitti. veteran isimler sarunas marciulionis ve kenny smith nba'de son senelerini yaşamak üzere geldiler ama pek fayda veremediler. 95-96'da playoff yapamayan takım giderek daha çok dip yapma yönüne gitti (laphonso ellis ve mcdyess'ın bu dönem bazı sezonlarda parlak performansları olmakla birlikte, takım genel olarak kötüydü). zaten abdul rauf'un performans problemleri yaşamaya başlaması ve mutombo'nun da atlanta hawks'a gitmesi neticesinde denver sittin sene playoff da göremedi 95'ten sonra. dale ellis da kariyerinin son demlerini başka limanlarda geçirmek üzere 97'de yelken açtı. problemli abdul rauf 96'da sacramento'ya geçmişti, orada da kariyeri bitti zaten, sonra fenerbahçe'ye geldi. sacramento'dan bildiğiniz bobby jackson ve golden state'ten bildiğiniz ribaund canavarı danny fortson da kariyerine burada başlamıştı, ama jackson 1 sene, fortson 2 sene kaldı. 97-98'de 11 galibiyetle berbat bir sezon geçirdiler (mcdyess 1 sene sonra dönecekti ama o seneyi suns'ta geçirmişti). 97-98 itibariyle kadroları o kadar kötüydü ki, takımın skor anlamında lideri takımın altıncı adamı johnny newman'dı. kadro o kadar kötüydü ki, bugün burada zikretmeye değecek bir tane adam yok içinde (dean garrett, tony battie, anthony goldwire, eric washington falan gibi bugün ismini dahi zor hatırlayacağınız adamlar ilk beşte başlıyordu). 98-99'da lokavt neticesinde kısa geçen sezonda mike d'antoni koçluğunda 14-36 yaptılar. bu yıl kadro biraz olsun düzelmişti. mcdyess geri döndü, nick van exel takıma getirildi, chauncey billups iki sene burada kaldı ama sonra minnesota'ya kaçtı. beyaz pivot yetersizliğinin nispeten iyi bir örneği olan ama nba kariyeri boyunca sakatlıktan kurtulamayan raef lafrentz draft edildi. miami'den bildiğiniz altıncı adam james posey kariyerine 99'da burada başladı. eski oyuncuları dan issel'ın koç olduğu 99-00'de ve 2000-2001'de performansları biraz ilerleyecekti (all star seviyesine ulaşan mcdyess ve de ayrıca van exel'in de katkılarıyla - kısa bir süre ron mercer de ufak bir parlama gösterecek, posey ve miami'den getirilen voshon lenard ufak tefek katkı yapacak, takıma yeni katılan george mccloud ve chris gatling veteran katkısı verecekti) ancak yine pek bir yere varamayacaklardı.

    2001-2002'de mcdyess sakatlanacak, bu trend de sona erecekti. iki sene kadar bir süre nba'in kontrat balonlarından, yine de iyi düzeyde bir oyuncu olan juwan howard bir süre burada duracaktı. yine 2002'de brezilya basketbolunun ölümsüz bir ismi nene hilario kariyerine burada başlayacak ve uzun yıllar kalacaktı. keza marcus camby de takıma aynı sene katılacak ve uzun yıllar kalacak, nba'in bu defansif canavarı, özellikle ribaund ve bloklarda iyi performans verecekti. van exel 2001-2002'de vites artıracak, ancak 2002'de vitesi artırdığı gibi takımdan ayrılacaktı. ancak takımla ilgili esas problem şuydu: takıma sürekli, çoğunluğu rotasyon adamları ve yedek hüviyetli oyuncular gelip gidiyor - ancak takım bir türlü doğru dürüst bir iskelet oluşturamıyordu. normal bir sezonda 20 küsür oyuncu takıma gelip gidiyor - hiçbiri de doğru düzgün katkı sağlamıyordu - ki bu şartlarla zaten bu adamlardan katkı alınması çok da mümkün değildi. ama bu durum 2002'den itibaren kırılmaya başladı. camby ve nene bunun ilk işaret fişekleriydi. nihayet franchise efsanesi carmelo anthony 2003'te draft edildi ve aynı sene andre miller da clippers'tan getirildi; nihayet belirli bir çekirdek oluşturulabildi. miller - anthony - nene - camby çekirdeği 2004'te nihayet takımı playoff'a taşıyacak (ilk turda en iyi dönemindeki minnesota'ya elense de), ümitli bir geleceğin kapılarını aralayacaktı. bu çekirdek durduğu sürece denver düzenli olarak playoff görecekti. bu çekirdeğe ertesi sezon kenyon martin de eklemlenecekti. ama takımın şutör gard pozisyonunda ciddi bir eksiği vardı; bu uzun süre başlarını ağrıtacaktı. birkaç senedir yine eski oyuncu kiki vandeweghe'nin gm olduğu denver'da george karl döneminin başladığı 2004-2005'te de çekirdek korunuyor olsa da, bu sefer ilk turda spurs'e eleneceklerdi. ertesi sezon da ilk turda clippers'a elenerek iyice hayal kırıklığı yaşatacaklardı.

    sonra 2006-2007'de flaş bir hamle geldi. allen iverson takıma katıldı. yıldızsa yıldız. carmelo ve iverson, yanında da andre miller, kenyon martin, camby, nene ve yeni getirilen j.r. smith.. iyi bir kadroydu, oyuncular kendini toplarsa (bilhassa iverson) şampiyonluğa oynayabileceği düşünülüyordu - ancak o sezon epey sakatlıklar oldu (iverson 50 maç oynadı -- miller sezonun çoğunu kaçırdı -- kenyon martin tüm sezonu sakat geçirdi)..2007-2008'de denver'ın rüya takım projesi daha iyi sonuç verdi. her ne kadar andre miller ayrılmışsa da, iverson-anthony-martin-camby çekirdeğinin pek sakatlık yaşamadan oynamış olması, 50-32 ile onları playoff'a çıkardı - fakat yine lakers'a ilk turda süpürüldüler.

    2008-2009'da baktılar iverson ile olmuyor, iverson'u detroit'e gönderdiler ve miller'dan sonra biraz eksik kalan oyun kurucu pozisyonuna chauncey billups'ı geri getirdiler. tartışmalı olabilecek bir takastı ancak bu takas neticede denver'ın lehine işledi. bu esnada yıllanmaya başlayan camby takımdan ayrıldı. buna karşın takım o sezon nihayet flaş bir patlama yaptı (bu billups değişik bir adam, geldiği takımı ihya eden bir beyin). on yıllar sonra ilk kez batı konferansı finaline çıktı ve kobe-gasol ikilisinin coştuğu 2009 playofflarında lakers'a 4-2 yenilerek sezonu bitirdi.

    ertesi sezonu (09-10) 53-29 ile daha evvelki sezon gibi yine konferanslarında lider bitirmelerine karşın, ilk turda utah jazz'a elendiler. takıma draft ile ty lawson geldi ki, birkaç sene oyun kurucu pozisyonunda oynayacak, bir dönem ışık gösterecek, sonra denver'dan ayrılınca derhal sönecekti. bu yıllar carmelo'nun coştuğu yıllardı. takım yine anthony, billups, martin, smith, nene gibi iyi isimlere sahipti. ancak takımın yedek (bench) derinliği epey zayıftı (bench'teki isimleri yazsan şöyle bir tane hatrı sayılır adam yazamıyorsun bile..); ki bu playoff başarısızlıklarında aşikar bir rol oynamıştır.

    denver'da bir türlü sonuç alamayan ve kontratı bitmekte olan arıza carmelo'nun talepleri tak ettiğinden ve denver kendisini beleş elden çıkarmak istemediğinden olsa gerek; 2011'in başında korkunç bir takasla anthony ve billups new york knicks'e gönderildi. karşılığında alınanlar ise saçmalıktı. wilson chandler, danilo gallinari, kontrat balonu timofey mozgov, raymond felton ve bir avuç draft hakkı..yine 10-11'de de bildik senaryo tekrarlandı, 50 galibiyetli performans ve yine ilk turda elendiler. ertesi sezon 11-12'de, aslında vasat kadrolarına karşın (lawson, arron afflalo, gallinari, yıllanmış andre miller, çoğu zamanı sakat geçiren nene, mozgov, kenneth faried, kosta koufos, yedekte al harrington, javale mcgee vs.) yine playoff görmeyi başardılar. bu kadro son derece vasat olmasına karşın iyi iş yaptı ve ilk turda lakers'ı 4-3'e kadar da zorladı. bu arada gm'liğe de aslen toronto'dan bildiğiniz masai ujiri getirildi.

    starsız bu kadro 2012-13'te iyi performans verdi. andre iguodala takıma eklenmişti. lawson - gallinari - iguodala - faried - koufos beşi, yedekten andre miller, mcgee, corey brewer, evan fournier tarzı adamlarla, hem de 57-25 ile playoff yaptı (ve tabi ki ilk turda gsw'ye elendi). 2013'te artık uzun yıllardır süren george karl dönemi bitti - yerine oyunculuğundan hafif kıl olduğunuz ama kötü oyuncu da diyemeyeceğiniz brian shaw geldi.

    2013-14'te iguodala ayrılınca ve gallinari ağır bir sakatlıkla bağlarını koparınca bu kadronun foyası meydana çıktı, balon patladı. playoff'a kalamadılar.. yine de bu kadro için 36-46 bile çok fazlaydı. bu arada o sene jan vesely'nin yolu da burdan geçti. ertesi sezon (14-15) daha da kötüydü. 30 galibiyetle kapattılar. bu bile fazla aslında da, lawson, faried, chandler gibi isimler kalibrelerine göre dirayetli performans verdiler (defansif güçleri berbattı). jusuf nurkiç de kariyerine burada başlamıştı, o esnada onu da harcamayı başardılar; saçma bir takasla mason plumlee karşılığı portland'a gitti ve sonrasında adam ciddi mertebe atladı.

    bugünkü kadrodan bildiğiniz isimler de bu yıllarda draft edilmeye başladı. will barton, gary harris, nikola jokic, jamal murray, 2014 - 2016 yıllarında draft edilen isimler. bu dönem draft edilen bir başka isim de emmanuel mudiay. 2015-2016'da gallinari biraz kendine geldi, yeni çaylakları performans vermeye başladılar. playoff yapamasalar da bir genç nüve oturtmaya başladılar.

    bu arada şunu belirtmek lazım, franchise'ın özellikle draftlerde bazı hataları olmadı değil, mesela draftte rudy gobert(2013) ve donovan mitchell'ı (2017) seçip çok kıytırık karşılıklarla utah'a gönderdiler..utah sayelerinde ihya oldu bile denebilir..

    2017-18'de playoff yapamasalar da paul millsap'ı takıma kattılar. bugunkü ilk beş o sene beraber oynamaya başladı (murray - harris - barton - millsap - jokic). velhasıl, 2018-19'da nihayet birkaç senedir oluşturulmaya çalışılan genç nüve sonuç verdi - hem 54-28 ile playoff yaptılar, hem de playoff ikinci turuna kadar geldiler (portland'ı son maça kadar da zorladılar). malik beasley, juan hernangomez, monte morris gibi eklemelerle iyi bir kadro derinliği yakaladılar. 19-20'de jerami grant gibi eklentilerle bunu katmerlediler. sakatlıktan dolayı potansiyelinin çok altında seçilen michael porter jr. da 19-20 sezonunda oynamaya başladı (dev manute bol'un dev oğlu bol bol'dan bahsetmek lazım herhalde :)) şu an kadro derinlikleriyle iyi bir takımlar. nikola jokic'in de bir süperstar seviyesine çıkması söz konusu oldu. jokic'in kendine has özellikleri, oyun kurucu rolünde bile oynaması, farklı bir taktik kabus yaptı denver'ı. ama bir şampiyonluk adayı mı, veya ilerleyen yıllarda güçlü bir şampiyonluk adayı mı, bu hala biraz soru işareti. playoff'taki yeri belki sabit, ama güçlü bir şampiyonluk adayı olarak addedilmiyor..

    gary harris'in grafiği tepetaklak aşağı gitti yıllar içinde. paul millsap yaşlandı. will barton'ın katkısı belli ve çok artış gösterebilecek düzeyde değil. jamal murray iyi bir oyuncu ama hala tam bir star seviyesine erişemedi. takımdan jokic'i çektiğinizde hemen düşebilecekmiş gibi bir görüntü var.. bakalım nereye giderler..