hesabın var mı? giriş yap

  • sözlükteki hesabımı kimse bilmiyor. bazen burda yazdıklarımı twitter, facebook sayfamda ''adam iyi yazmış'' diye paylaşasım geliyor.

    sanırım psikolojik sorunlarım var.

  • aklımda hayalimde canlandıramadığım durumdur.

    haberdeki müthiş rakam, konser sonunda 5120 euro elde edilmiş. 5120 ne lan? konser lan bu. haberdeki bilgiler bununla da bitmiyor. konseri 7bin ila 10bin arası adam izlemiş. kaç tane bilet satıldı birader bundan da mı haberiniz yok? bu arada sayman da 4bin kişi izlemiş diyor, turnikeden kaç kişi geçti bilmiyoruz diyor. ne halt ettiniz arkadaş siz?

    matematiksel olarak da şu gerçek var, konser bileti 25€ imiş, 4bin kişi geliyor en kötü ihtimalle, çarpın bakalım kaç para? 100 bin euro değil mi, elde kalan para 5120 €. siz dalga mı geçiyosunuz. satılan bilet sayısı belli değil, turnikeden kaç kişi girdi belli değil, harcanan para belli değil, 4 kişilik bir rock grubu ve onun ekibine verilen para 23 bin euro, (haberde cem adrian için 20 bin euro denmiş, o pek dillendirilmiyor herhalde duman'a bir garez var) geri kalan nerede belli değil.

    bence duman'ı bırak, hangi onun bunun evladı o 95bin €'yu cebine indirdiyse ona yüklen sen sayın tgb.

    ben haberde bu detayların verilmesinden sonra duman'ın 23 bin euro bile aldığından şüpheliyim.

    edit: oooo bir dakika bomba detay. konserin düzenlenme tarihi 24 mayıs. konserin adı 19 mayıs'tan geziye. soma faciası 15 mayıs, yani konseri sen aslında soma için düzenlemedin, ve konser ayarlandığında duman'ın talep ettiği normal para, yani aslında sen duman grubu ile aylar önce bunun için anlaştın, normal bir konser olsun diye, 23 bin lira onun parası, ama şansızlık eseri konserden önce bu olay yaşandı ve sen kendince bir kararla soma’ya bağışlıyoruz dedin. gelir az olunca da zaten anlaştığın ve çoktan parasını ödediğin duman grubu’na bok atıyorsun.
    vay vay vay…. şerefsizliğin bu boyutunu daha önce görmemiştim, türküz anladık ama hala şaşırıyoruz.

  • ispanyolca, ingilizce, danca ve almanca bilen, profesyonel yüzücü olan, unıcef'in iyi niyet elçisi olarak görev yapan ve bugün doğum günü olan sanatçı...

    josé pedro balmaceda pascal, 2 nisan 1975'te şili'nin santiago şehrinde doğdu. annesi bir psikolog, babası ise bir tiyatro yönetmeniydi. pascal, 10 yaşındayken ailesi danimarka'ya taşındı ve 1993'te amerika birleşik devletleri'ne göç etmeden önce orada birkaç yıl yaşadılar.

    pascal, oyunculuk kariyerine 1990'ların sonlarında başladı. ilk yıllarında birçok tiyatro oyununda rol aldı ve 2000'li yılların başında televizyon dizilerinde ve filmlerde küçük roller oynamaya başladı.

    2011 yılında hbo dizisi game of thrones'ta oberyn martell karakterini canlandırmaya başladı. bu rol, pascal'a dünya çapında tanınma kazandırdı ve oyunculuk yeteneğiyle birçok övgü topladı.

    game of thrones'tan sonra pascal, netflix dizisi narcos'ta javier peña karakterini canlandırdı. bu rolüyle de büyük beğeni topladı ve 2017 yılında en iyi erkek oyuncu dalında altın küre ödülü'ne aday gösterildi.

    pascal, 2019 yılında vizyona giren star wars evreninde geçen the mandalorian dizisinde din djarin karakterini canlandırmaya başladı. bu dizi, büyük bir başarı elde etti ve pascal'ın popülerliğini daha da artırdı.

    pascal, son yıllarda birçok film ve dizide rol aldı. 2022 yılında vizyona giren the unbearable weight of massive talent filminde nicolas cage' ile beraber rol aldı.

    pascal, oyunculuk kariyeri boyunca birçok ödül kazandı. 2017 yılında narcos dizisindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında altın küre ödülü'ne aday gösterildi. 2020 yılında the mandalorian dizisindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında primetime emmy ödülü'ne aday gösterildi.

    pascal, özel hayatını korumaya özen gösteren bir aktördür. 2019 yılında marie leoni ile evlendi ve bir kızları var.

    pedro pascal'ın önerebileceğim bazı işleri;

    law & order: special victims unit (2005)
    (bkz: the good wife) (2010)
    (bkz: game of thrones) (2011-2014)
    (bkz: narcos) (2015-2017)
    (bkz: kingsman the golden circle) (2017)
    (bkz: the equalizer 2) (2018)
    (bkz: triple frontier) (2019)
    (bkz: the mandalorian) (2019-)
    (bkz: wonder woman 1984) (2020) (gerçi film berbat ama pascal iyi)
    (bkz: the unbearable weight of massive talent) (2022)

  • "iyilik yap denize at" demişler ama atamadım. dayanamayıp anlatacağım. kardeşim maltepe'de orhangazi ilköğretim okulu'nda sınava giriyor. saat 9:20'de okula geldik sohbet ediyoruz.
    "hayatın bu sınava bağlı değil, rahat ol" geyikleri dönerken anons yapıldı, öğrencilerin sınıflara girmesi gerektiği söylendi.
    öptüm, gaz verip yolladım. elimde kahve ile girişin karşısına oturdum, velileri bahçeden şutlayacakları saati bekliyorum.
    aksiyon burada başlıyor...

    feryat figan bir kız binadan fırladı 'anneeee' diyerek haykırmaya başladı. koşarken bir taraftan da 'orhangazi değil osmangazi' demez mi?
    saate baktım 09:44, kız okulun önünde hüngür hüngür ağlıyor, annesi de ağlamaya başlamaz mı?
    yemin ediyorum bana bir haller oldu. bir an her şeyi unuttum, bildiğin hayatımın amacıymış gibi yerimden fırladım.
    50 metre koşup kızın elinden giriş belgesini aldım, adresi haritada bulup beklemelerini söyledim.
    araba 300 metre mesafede, ben günde 2 paket sigara içiyorum ve hayatımın deparını atıyorum.

    arabanın ilk sahibi sakarya il emniyet müdürü, 2. sahibine satarken çakarları sökmüşler ama siren duruyor.
    dörtlüleri yaktım, sireni çalıştırdım saniyeler içinde okulun önündeyim.

    kız ve annesi arabaya atladı, 7 km yol ve 10 dakikadan biraz fazla zaman var.

    7 milyar insanın önünde konuşma yapsam dudağım titremez ama adrenalin varille salgılanıyor.

    ve evet, 09.58.
    okula bir girişim var, padişah saraya böyle girmemiştir.
    kız sarılıp öyle öptü ki, master card reklamı aklıma geldi.
    "paranın satın alamayacağı şeyler vardır, gerisi için onemliuyarilar"

    umarım başarırsın canım, iyi şanslar...

    edit: düzeltme

  • pavlov'un şartlanmayla ilgili deneyler bütünü.

    ben pavlov'un deneyiyle, köpekleriyle veya bu nedir diye uzun uzun anlatmayla ilgilenmiyorum. anlatmak istediğim şey pavlov'un klasik koşullanmayla birlikte bir savaşın kaderini nasıl değiştirdiği.

    2. dünya savaşı'nda pavlov'un klasik koşullanma deneyi modifiye edilerek kullanılmış. alman-sovyet cephesinde sovyetler oldukça güçsüz bir durumda kalmış. savaş onların aleyhine giderken çok akıllıca bir hamle savaşın bütün kaderini değişmiş.

    bir grup köpek toplanmış ve günlerce bir barınakta aç bırakılmış. daha sonra barınaktan çıkarılan köpekler ara ara yiyecek bulmak için gezinmiş fakat karınları aç halde barınaklarına geri dönmüş. daha sonra barınakların olduğu yere altlarında et parçaları yer alan tanklar getirilmiş. dışarı salınan köpekler hemen bu etleri buluyor ve karınlarını doyurmuşlar. bunun üzerine köpekler belli aralıklarla altlarında et olmayan tankların olduğu alanda çıktığında tankların altlarına koşmaya başlamışlar. yani klasik koşullanma gerçekleşmiş oldu.

    daha sonra köpekler savaş esnasında üzerlerine bomba yerleştirilmiş biçimde salındı. alman tanklarını gören köpekler, altında et olduğu düşüncesiyle tankların altına koşmaya başladı. tankların altına giren köpekler patlatılıyordu ve böylece sovyetler alman birliği karşısında oldukça büyük bir başarı elde etmiş bulunuyorlar. üstelik bu küçük ama etkili strateji onların neredeyse bir şey yapmasına gerek bile bırakmadı.

    savaş sadece bilek gücüyle kazanılmıyormuş demek ki. akıl, bu işin vazgeçilmez parçası.

    kaynak: https://www.guncelpsikoloji.net/…-deneyi-h6264.html

  • 70 lerde her seçim öncesi tapu dağıtılırmış, 2000 lerde askeri operasyona evrildi. seçim tanrıları kan istiyor.

  • konser verdiğinde resmi tatil olan tek rock grubu. show must go onnnn!!!

  • 1.5 yıl baykuş besledim. yuvasından düşmüş, annesi terk etmiş bir yavruydu. uzun süre ben besledim, büyüdüğünde gözü hep dışarıdaydı. açıkcası pek dışarıya salmak istemiyordum çünkü ev kuşu olmuştu.
    iyi dedim madem çok istiyorsun, ne olur ne olmaz diye ayağına bilezik ve hafif zincir bağladım, omzuma oturttum. 1 ay kadar hiç hareket etmeden omzumda dolaştı, sürekli etrafı izledi. mahalleli ekşisözlük halkı gibi çok korkuyordu. cesaret edenlerin sevmesine eğer o izin veriyorsa ben de izin veriyordum. seçiciydi. sonra yavaş yavaş hareketlendi, bisiklet sürerken ön sepete tüneyip kanatlarını açıyordu. yakında evden ayrılacağını ikimiz de biliyorduk, orman bölgesinin nerede olduğunu bile gösterdim ona.
    bölgesini benimle gezerek tanıdıktan sonra rahatlamaya başladı. ayağındaki zinciri çıkarttım. öğle vakti ben okuldayken evde uyuyor, akşam geldiğimde biraz oyun oynadıktan sonra dışarı çıkmak istiyordu. iyii dedim, açtım pencereyi, oturdu pencerenin dışına. ilk defa kendi başına dışarı adım atmış oldu. bunu bir hafta kadar yaptıktan sonra da ilk defa yalnız başına mahallede uçtu.
    her akşam beraber yemek yerdik ama uçuşları başladıktan sonra yemek yemez oldu. karnına baktım, paşam yemiş “bir şeyler” karnı tok, güzeelll.
    1 ay kadar süre de oğlanı her gece dışarı saldım, sabah ışıklarında da eve geri uyumaya aldım. bazen eve erken geliyordu, cama tık tık yapmazsa imkanı yok gelişini duyamam. çook sessiz uçuyordu. baykuşla yaşadığımı bilen misafirlerim pencereden dışarı baktığında içeriyi gözetleyen bir çift gözü görünce korkarlardı.
    sonrasında da ikimizin de beklediği o gün geldi. nasıl anladık bilmiyorum ama ikimiz de birbirimizle vedalaştık. pencereyi açtım, bana uçarken hünerlerini sergiledi ve gitti.
    3 ay gibi uzuuun bir sürede hiç denk gelmedik. belki de geldi ama uzaktan izledi, ben görmedim. bir gece odamda takılırken bir baykuş sesi, cama tık tık, yatağımdan zıplarken ağlayacaktım neredeyse. evett paşam gelmiş hem de misafiriyle. yanında tanımadığım daha küçük boyutlarda bir baykuş daha vardı ama o bana hiç yaklaşmadı, 5 metre ileride ağaç dalında benim oğlanı bekliyordu. oğlan sevgilisini tanıştırmaya getirdi galiba. eve çağırdım, gelmedi.
    sonrasında bazen hanımla, bazen yalnız, ayda bir ziyaretime geldi. o herkesin korktuğu sesi, cama iki tık tık sedini duymak ve kocaman gözlerini görmek için sabırsızlanıyordum.
    arada bir pencereme hediyeler geliyordu, sahibini biliyorum ama görüşemiyorduk.
    gelelim kalıcı ayrılışımıza, okulum bitti. evi alttan dersi olan arkadaşıma devrettim. sırf onu son kez görmek için mezun olduğum halde gelmesini günlerce bekledim ama gelmedi, denk gelemedik. veda edememiş olmak beni gerçekten üzüyor. onu çok özlüyorum. ben gittikten sonra arkadaşıma 2 sefer hediye bırakmış, sonra bırakmış bir daha da gelmemiş.

    çok hayvan baktım, çok hayvanla beraber yaşadım ama baykuş tanıdığım en ilginç en özel hayvandı. saniyesinde vahşi bir yırtıcı olabilirken bir saniyede bebek moduna geçebiliyordu. eğer yaşıyorsa bu sene 7 yaşına girmiş oldu. batıl inançlara inanmayın aslında inanılmaz tatlı hayvanlar.
    o baykuş sesini çok özlüyorum çoookkk.

  • bu konuda is bankasi ile aramizda gecen dialogu harfiyen aktariyorum:

    - iyi gunler. kredi kartimdan 27 eylul tarihinde 40 tl uyelik aidati kesilmis. iadesini talep edebilir miyim?
    - tabi efendim. kontrol ediyorum su anda.
    - peki.
    - kartinizin son 4 hanesini alabilir miyim?
    - 1234
    (30-40 sn.lik bekleme)
    - evet efendim, kontrollerini sagladigimda sistem, kredi kart aidatinizin iadesini onayladi. gelecek ay ekstrenize yansiyacaktir.
    - peki tesekkur ederim.
    - tesekkurler, iyi gunler.

    halbuki ben laflarimi hazirlamistim, "kimsiniz olm siz" tarzi cikismalarim hazirdi : )