hesabın var mı? giriş yap

  • sayin cem yılmaz'dan telifi filan geçtim, en azından bir gala daveti beklediğim filmdir. saygılarımla,

    geç kalmış edit: valla ilk günden iletişim kuruldu, cicili bicili zarfta davetiyem ulaştı elime. biz davete icabet edemedik ani bir iş sebebiyle ankara'dan, ama yine de teşekkürü borç bilirim.

  • bir müzik türü olarak 1980'lerin ikinci yarısında ismi verilmiştir. kitaro, vangelis, jean michel jarre, enya, yanni, david arkenstone ve özellikle narada ve windham hill müzisyenleri bu gruba giren sanatçılardır. genelde enstrümentaldir, loreena mckennitt, enya gibi özellikle kelt kökenli sanatçılar tarafından şarkı formunda eserler de verilmektedir.

    new age ismi, bu sanatçılar tarafından pek benimsenmemiştir. sözgelimi mckennitt "modern kelt müziği" tanımını tercih ederken, jarre "elektronik süit", kitaro da "ruh müziği" ya da "ses resimleri" olarak çalışmalarını tanımlar. eleştirmenler ya da top bilmem kaç listelerini hazırlayanlar tarafından da bu tip çalışmalar, daha başka bir sürü isme yakıştırılır; ambient, relaxing, easy listening vb. ancak şu da bir gerçektir ki, new age (ve diğer isimler) çıkmadan önce, jean michel jarre'ın magnetic fields albümü (1981) 4 ayrı listeye girme başarısı göstermiştir. isim kullanışlı olmuş yani, tek liste var artık.

    bu müziğin ismi yakışmış, yakışmamış ya da "hayır, filanca sanatçı new age'den daha derinlikli müzik yapar!.." tartışmalarına girmeyip de, genel kabul gören anlayış üzerinden gidecek olursak, bu başlık altında toplanan çalışmaların yaşama kattıklarını da daha iyi görebiliriz.

    new age, biraz sesleri kullanarak resim yapmak, biraz da sözcükler yerine seslerle duyguları anlatmaktır. gördüklerinizi ya da hissettiklerinizi daha geniş bir hareket alanında somutlaştırabilirsiniz bu müzikle. elektronik sesleri küçümsemez, tam tersine, synthesizer'ı kendi işlevi içinde ele alan çalışmaları mümkün kılar. kalıplara yaslanması gerekmez, bu nedenle anlatım araçları çok geniştir. zaman zaman denizdeki bir mağarada yankılanan dalga seslerini, zaman zaman da metro vagonlarının raylardaki seslerini kullanırsınız bu özgür alanda, hatta bir sulama fıskiyesinden ritmi verebilirsiniz. mutlaka davullar olacak diye bir kural yoktur, söze gereksinim duymaz çoğunlukla, illa aşk temalarını anlatmaz, gitarsız da müzik olabileceğinin kanıtıdır, akustik sesler dışındaki seçenekleri sunar. diğer müziklere ait çeşitli belirteçleri, öğeleri alıp kullanabilirsiniz ama bunun tersi genelde küçümsemeyle karşılanır. (klasik müziğe elektronik sokmak ya da rock müzikte yerel tınılar kullanmak vb). daha çok klasik müzik ve caz arasında bir çizgi izlese de, türün kendine özgü müzisyenleri sayesinde bu kalıp da kırılmıştır.

    bu geniş anlatım özgürlüğü, new age çalışmaları belgesellerin, dizilerin, çizgi filmlerin ve kimi sinema filmlerinin vazgeçilmezi yapmıştır. ipek yolu, chariots of fire, 1492 - conquest of paradise, baraka dünyaca ünlü örnekler arasında sayılabilir. sözleri olabildiğince az kullanıp öykü anlatmak isterseniz, yine size en yakın tür new age olacaktır. vangelis'in the city ya da oceanic, kitaro'nun sacred journey of ku-kai 1-2-3 albümleri, jarre'ın oxygene, revolutions albümleri vb. çoğu zaman belli bir melodiye sahip olmayan doğaçlama kaydedilmiş olan parçalar, öykülemeye destek olur.

    yoğun bir iş temposunda ya da yorucu bir günün sonunda, insanı gevşetecek, dinginleştirecek bir potansiyele sahiptir bu müzik türü. bunun için illa mumlar yakmak, egzotik tütsüler kullanmak, sessiz bir ortamda yoga yapmak gerekmez. akşam iş çıkışı dolmuşta giderken kulaklıktan dinlenecek bir parça, mesela vangelis'in the city albümünden twilight çalarken dışarıya, giderek çöken alacakaranlığa bakmak yeter. yoğun çalışma temposunda bir yerlere bakmak yerine gözleri kapamak ve mesela tango to evora'yı dinlemek de dinginleşmeyi sağlayacaktır.

    yaşam bir bütündür ve new age felsefe olarak bu anlayışı benimseyen bir akımdır. sanat, yalnızca bir erkek ve kadın arasındaki duygusal etkileşime indirgenemeyeceğinden, müzik de bunun istisnası değildir. new age, popüler anlayışın bu yöneliminin dışına, daha geniş bir yelpazeye yöneliktir. stephan micus'un ya da dead can dance'in mistisizmi, kitaro'nun doğadan çizdiği manzaralar, vangelis'in uzay temaları ya da jean michel jarre'ın insan-doğa arasındaki etkileşimlerini anlatan çalışmaları; gün içinde şu ya da bu biçimde karşılaştığınız yaşam parçalarıdır ve her biri, o muhteşem bütünü olanca görkemiyle anlatmaya yöneliktir.

    edit: yazım ve de bakınızlar filan...

  • adam diyor ki bizim toplumumuzda erkekler "özel hayat" kavramını suistimal ederler, karılarını evde bırakır giderler, aldatırlar. evde bırakılan, kendini oyalayacak işi gücü, aklını meşgul edecek bir fikri, meşgalesi olmayan kadınlar da dırdır ederler, adamı bezdirirler. ve hem kadınlara hem erkeklere genel bir eleştiri getiriyor ve diyor ki "türkler yalnız kalmayı, meditasyon yapmayı, tefekkürünü geliştirmeyi bilmez, dedikodu yapar, boş boş işlerle uğraşır." yani adam özetle diyor ki bu ülkenin insanları mıçmıç ilişkiler ve evlilikler yaşar, kendi iç dünyaları sığ olduğu için birbirinin tepesine biner, dedikodu eder, kadını da erkeği de yalnız kalmayı, kendini geliştirmeyi, birey olmayı bilmez, birbirine saygı duymaz, dolayısıyla bunların yapacağı evlilikten de bir halt olmaz, sadece zaman kaybıdır.

    ben burada ne kadın düşmanlığı, ne evlilik karşıtlığı görebildim. eleştirinin gittiği yer belli, ve o eleştirilenler de muhtemelen bu videoyu izleyip, ana mesajı anlamayıp "ilber hoca da evlilik boş iş diyo yea" şeklinde konuşacaklar orda burda.

  • 3 yaşındaki dünya yakışıklısı kardeşim, artık yaşının da getirdiği olgunlukla annelerimizin farklı olduğunu kavramış, lakin babalarımızın aynı olup olmadığı konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. ve sonunda kaçınılmaz soru gelir:

    -abla *bu benim annem, senin annen kim?
    +tatlım benim annem başka biri, burda değil şimdi başka bi yerde.
    -peki senin baban kim?
    +benim babam bu*, senin de baban benim de. babamız aynı yani.
    -*senin baban kim?
    +canım bu işte benim babam?

    kardeş bi süre sessiz kalır. minik kafasında durumu anlamaya çalışmaktadır. ve sonunda:

    -senin baban benim!

    der. sonra da cebinden demin babamın ona verdiği bi milyonu çıkarıp bana verir.

    -al sana para. ben büyüycem, işe giricem çalışıcam. o zaman daha çok para vericem sana. ben senin babanım.

  • twitter'da "bence 'ekşi sözlükçüler' beni gereksiz ciddiye alıyor.birakın beni kendi halime. ne yoruyorsunuz hem kendinizi hem okuyucuyu:)" yazmış.

    arkadaşlar dağılalım.