hesabın var mı? giriş yap

  • kesinlikle en riskli sorudur. acemi birliğinde çaycılık yapmayı bilen var mı sorusuna mühendis bir arkadaş el kaldırmıştı bütün eğitimlerden içtimalardan yırtmıştı. usta birliğinde bilgisayar kullanmayı bilen var mı diye sorulduğunda ise el kaldıranlara eski tüplü monitörleri taşıtmışlardı.

    edit: el kaldırmıştım.

  • sene 1963. barış manço, üniversite eğitimi gördüğü belçika'nın liege kentinde kendine bir ev tutmuştu..
    genç bir kızları olan çok tatlı yaşlı bir karı-kocaydı ev sahipleri.. onlarla akraba gibi olmuşlar ve deyim yerindeyse bu çift, barış manço'yu adeta damatları ilan etmişti. genç bir fotomodel olan marie claude ile barış manço, 31 ocak 1970'te evlenmişlerdi.
    barış manço'nun üzerinde, dededen kalma 175 yıllık, üzeri gümüş işlemeli mor bir kaftan varken, marie claude ise beyaz bir gelinlik yerine, üzerinde turkuaz işlemeler bulunan siyah bir gelinlik giymiş, başına yörük işi bir gelin başlığı takmıştı.

    barış ve marie, nikah sonrasındaki üç günü birlikte geçirir. sonra ikisi de işlerine döner. barış manço bir plak doldurmak üzere londra'ya giderken, türk dergilerindeki fruko reklamlarında da yer alan marie claude, yeni bir kampanya için istanbul'a uçar. genç çift çok mutlu, her şey çok güzeldir. daha doğrusu görüntü öyledir. nikahın üzerinden henüz 40 gün geçmişken, barış manço, eşinden boşanmak üzere mahkemeye başvurur.

    arda uskan, bu boşanmanın sebebini şöyle izah etmişti:
    "fikret kızılok, o günlerde barış'ın gurubunda gitar çalardı. fikret ile marie birbirine aşık olmuşlar.. bir gece fikret bizim evin kapısını çaldı. yanındakini görünce küçük dilimi yutacaktım değil sahiden yuttum. barış'ın eşi marie idi yanındaki. "bu gece sende kalabilir miyiz" dedi fikret. bir şey soramadım haliyle. ertesi sabah uyku tulumlarını sırtlayıp anadolu'nun yolunu tuttular.
    sevmişler birbirlerini yapacak bir şey yok.. barış ise hiçbir şey yapmadı. sessizce boşandı kızdan."

    barış manço bu konuya sessiz kalmış gibi görünse de olaydan sonra şu şarkıyı besteleyip müzik tarihimize adını altın harflerle yazdırmıştır.

    "ellerimle büyüttüğüm
    solarken dirilttiğim
    çiçeğimi kopardın sen
    ellere verdin."

    şimdi "dağlar dağlar"ı bir de bu öykünün ışığında dinleyelim.

    iyi ki doğdun barış manço, iyi ki geçtin hayatımızdan..

  • 24 yıldır erkeğim, yaz aylarında üstsüz gezebilme dışında bir artısını göremedim. kaldı ki bunu yaşlı alman teyzeler de yapıyor.

  • benden vergi alabileceği her fırsatı değerlendirip, aldığım nefes hariç her şeyden vergi alan, zorunlu askerlik için kışlaya çağıran, her türk vatandaşı gibi yasalarına tabi olduğum, yedi sülalemin yaşamını geçirdiği topraklarda, vatanımda hüküm süren devleti yöneten akp'nin, benim dinim olmayan bir din için "dinimiz" ifadesi kullanan bakanlığının tweet'idir.

    edit: zihniyet bu...
    (ışık hızında uçuran moderasyona teşekkürler.

  • - yazarım sana…

    + yazma! o zaman bekliyor insan. ee buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor. kalan da bekliyor, ama bazen çok uzun bekliyor. yani hani mesela zannediyorsun ki; bir yoldan birisi gelecek, boş uzun bir yol… devamlı ona bakıyorsun. sonra kimse gelmiyor. yazma boşver…

    (bkz: vizontele tuuba)

  • ''sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla bir şeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsata müteşşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?''
    charles bukowski

    ''hergün işe gidiyorsun. akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında alabildiğin tek şey koltuk takımı.
    gerçekten acınası bir durum.''
    tyler durden

    ''nabıcan mecnun ekmek parası.''
    ismail abi

  • ben anlamıyorum arkadaşım. hadi hepimiz yapıyoruz gerek etek traşı, gerek koltukaltı, gerek omuzdaki sırttaki kıllar bazen parmaklarda çirkin gözüküyor diye tam parmakların üstünde çıkan kıllar.. yanlış anlama ha, jilet falan değil bazen traş makinası bazen trimmer bazen makas kadar masum. böyle çaktırmadan üstten üstten kısaltıyorum ordaki kılları. ama şerefsizin evladı nasıl da anlıyor kestiğimi hemen uzamaya başlıyor. lan ne zaman gördün, deriye mi değdim, kıl dökücü krem mi sürdüm ki dellendin gıpraştın? it oğlu it... sen farkında bile değilken sağa sola yatıkken üstten inceden kestim seni. lan uzamıyodun ki daha önce... sabitlenmiştin sen? nerden gördün de yine uzuyorsun..
    köke yaptığı baskı hafifledi de mi uzamaya karar verdi... anlamıyorum arkadaşım.

  • "chaos isn’t a pit. chaos is a ladder. many who try to climb it fail and never get to try again. the fall breaks them. and some are given a chance to climb, they cling to the realm or the gods or love. only the ladder is real. the climb is all there is."