hesabın var mı? giriş yap

  • yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış dil. bir kaç yıl sonra bu gerçeği daha net bir şekilde görebileceğiz. iletişim çağına ayak uyduramaması yok olma sürecini hızlandıran en büyük etken. unesco kaç yıl önce uyarısını yaptı. geriye biz dil sahiplerinin insafına bıraktı. başlığa uğrayıp dil hakkında bilgi almak isteyen zazalar ve zazaca meraklılarına kendi bilgi ve birikimlerimle birkaç şey paylaşmak istiyorum.

    zazaca kurmancca gibi yarı ergativite dil olma özelliği göstermektedir. ergativite geçişli fiil cümle yapılarında dilbilgisel ilişkileri ifade eder. zazaca da şimdiki zaman + gelecek zaman formlarında akuzatif özellik gösterirken yani yüklem özneye göre çekimlenirken geçmiş zaman formunun geçişli fiil cümlelerinde ergativ özellik gösterir. yüklem nesneye göre çekimlenirken şahıs zamiri bükünlü bir hal alır.

    öncesinde zazacada şahıs zamirlerinin yalın ve bükünlü hallerini görelim;

    yalın hal >>> türkçe
    ez --- ben
    ti --- sen
    o --- o (eril)
    a --- o (dişil)
    ma --- biz
    şima --- siz
    ê --- onlar

    bükünlü hal >>> türkçe
    mi --- ben
    to --- sen
    ey --- o (eril)
    aye --- o (dişil)
    ma --- biz
    şima --- siz
    înan --- onlar

    örnekler üzerinde daha net anlamış olacağız. şimdiki zaman ve gelecek zamanda cümle yapısı;
    şimdiki zaman (demo înkayîn)
    ez gude kay kena. --- ez........a (ben top oynuyorum)
    tı gude kay kenî. --- ti.........î/a (eril/dişil) (sen top oynuyorsun)
    o gude kay keno. --- o.........o (o top oynuyor)
    ma gude kay kenî. --- ma......î (biz top oynuyoruz)
    şima gude kay kenî. --- şima...î (siz top oynuyorsunuz)
    ê gude kay kenî. --- ê.........î (onlar top oynuyorlar)

    not: î/ê (her iki harf çoğul için kullanılabilir)

    gelecek zaman (demo ameyîn)
    ez do awe biwera. --- ez........a (ben su içeceğim)
    ti do awe biwerî. --- ti.........î/a (sen su içeceksin)
    o do awe biwero. --- o.........o (o su içecek)
    ma do awe biwerî. --- ma......î (biz su içeceğiz)
    şima do awe biwerî. --- şima...î (siz su içeceksiniz)
    ê do awe biwerî. --- ê........î (onlar su içecekler)

    geçmiş zamanda işler biraz karışacak. geçişli fiil cümlelerinde yüklemin nesnenin durumuna göre değişeceğini göreceğiz. farkı net anlayabilmeniz için şimdiki zaman ve geçmiş zaman karşılaştırmalı örnekler vereceğim.

    şimdiki zaman >>>> geçmiş zaman

    ez saye wena >>>> mi saye werde
    (ben elma yerim) >> (ben elma yedim)
    ti saye wenî >>>> to saye werde
    (sen elma yiyorsun) >> ( sen elma yedin)
    o saye weno >>>> ey saye werde
    (o elma yiyor) >> (o elma yedi)
    ma saye wenî >>>> ma saye werde
    (biz elma yiyoruz) >> (biz elma yedik)
    şima saye wenî >>>> şima saye werde
    (siz elma yiyorsunuz) >> (siz elma yediniz)
    ê saye werdî >>>> înan saye werde
    (onlar elma yiyor) >> (onlar elma yedi)

    geçmiş zamanda şahıs zamirlerinin bükünlü bir hal aldığını görüyoruz. yüklem nesnenin durumuna göre değişecek. aynı örneğin geçmiş zaman çoğul halini görelim. yüklemin nesnenin durumuna göre değişimini gözlemleyelim.

    geçmiş zaman çoğul hal

    mi sayî werdî (ben elmaları yedim)
    to sayî werdî (sen elmaları yedin)
    ey sayî werdî (o elmaları yedi) (eril)
    aye sayî werdî (o elmaları yedi) (dişil)
    ma sayî werdî (biz elmaları yedik)
    şima sayî werdî (siz elmaları yediniz)
    înan sayî werdî (onlar elmaları yediler)

    geçmiş zaman tekil hali

    mi nan werd (ben ekmek yedim)
    to nan werd (sen ekmek yedin)
    ey nan werd (o ekmek yedi) (eril)
    aye nan werd (o ekmek yedi) (dişil)
    ma nan werd (biz ekmek yedik)
    şima nan werd (siz ekmek yediniz)
    înan nan werd (onlar ekmek yediler)

    geçmiş zamanda özne bükünlü haldeyken nesne durumundaki şahıs zamirleri yalın halde olur. örneğe bakalım;

    mi ti dî > (ben-seni-gördüm)
    to ez kişta > (sen-beni-öldürdün)
    ma ti dî > (biz-seni-gördük)
    şima ez weriznaya > (siz-beni-kaldırdınız)
    înan ma kiştî > (onlar-bizi-öldürdüler) (ma) zamirinin yalın ve bükünlü hali de aynıdır.

    örnekleri çeşitlendirelim.

    geçmiş zaman >> mi bawer kişt.

    mi: bükünlü halde kullanıldı. (özne durumunda)
    bawer: yalın halde kullanıldı. (nesne durumunda)
    kişt: nesnenin durumuna göre şekil alır. yalın haliyle kullanıldı.

    şimdiki zaman >> ez bawerî kişena.

    ez: yalın haliyle kullanıldı. (özne durumunda)
    bawerî: bükünlü haliyle kullanıldı (nesne durumuna)
    kişena: şimdiki zaman olduğu için özneden etkilendi. öznenin durumuna göre şekil aldı. ez.....a

    geçmiş zaman >> kutikan verg werdo. (köpekler kurt yemiş)

    kutikan: ''an'' eki alarak bükünlü hale geldi. (özne durumunda)
    verg: yalın halde kullanıldı. (nesne durumunda)
    werdo: geçmiş zaman olduğu için nesneden etkilendi. nesnenin durumuna göre şekil aldı.

    şimdiki zaman >> kutikî vergan wenî. (köpekler kurtları yiyorlar)

    kutikî: yalın halde. ''î'' eki çoğulu ifade eder. (özne durumuna)
    vergan: bükünlü haliyle kullanıldı. (nene durumunda)
    wenî: şimdiki zaman olduğu için özneden etkilendi. öznenin durumuna göre şekil aldı. ê.....î

  • çok ilgi çekmemiş konu ama 11 yıldır 2 polis koruması ve koruma aracı olmasıyla vergilerimizden kaç milyon tl'nin buraya gittiğini düşünebiliyor musunuz? kim abi bu ne tehditi 11 senedir koruma verecek kadar. kocaları tarafından alanen tehdit edilen kadınlara verin bu korumaları. bu şahıslar da çok tehdit hissediyorlarsa özel güvenlik şirketlerine gitsinler. 1 sene falan neyse de 11 sene nedir ya yazık...

  • bilim öncesi insanlar, deprem gibi doğal felaketleri tanrının gazabı, cezalandırması, uyarısı olarak görürlerdi. şimdi bilim ilerledi, depremin nasıl ve niçin olduğunu biliyoruz: fay hattına ev kurarsan, evini sağlam yapmazsan önünde sonunda yıkılacağından haberdarız. artık birkaç cahil dışında kimse depremi tanrının kullarını cezalandırması olarak değerlendirmiyor.

    ancak, onca bilimsel ilerlememize karşın, depremin yerini ve zamanını tahmin edemiyoruz. bilemediğimiz için korkuyoruz, depremin tedirginliği ile yaşıyoruz.

    ve bilemediğimiz, bizi korkutan, çaresiz kaldığımız tüm doğal afetlerin izahını, binlerce yıldır yaptığımız gibi "bilinmeyen bir güç"te arıyoruz. ilkel insanın; "açıklayamadığı" depremi "tanrıların kızgınlığı"na bağladığı gibi, modern insan da açıklayamadığı depremi "abd'nin kızgınlığı"na bağlıyor.

    bir bilinmezi, yine başka bir bilinmezle, haarp ile, illuminati ile, gizli servisler ile, ufo'lar ile açıklamaya çalışıyoruz. cahil aklımız, gücümüzün yetmediği yerde, başımıza gelenleri "bizden çok daha güçlü" başka bir şeye bağlamaya o kadar bayılıyor ki...

    ne zaman nerede olacağını bilemediğimiz depremin artık tanrı tarafından gönderilen ceza olmadığına eminiz ama, depremin "görünmeyen güçlerin" verdiği bir ceza olduğu o kadar işlemiş ki genlerimize; "tanrı yapmadıysa, abd yapmıştır, illuminati yapmıştır" diyor ve buna inanıyoruz...

  • 28 ekim 1992 türkiye san marino maçının rövanşıdır. maçtaki ilginçlikler silsilesi 50 kişilik san marino bandosunun (spikerin söylediğine göre bu 50 kişi san marino ordusunun da yarısını oluşturuyordu ve bizim milliler isterlerse san marino'yu fethedip gelebilirlerdi.) istiklal marşımızın yarısını çalıp bırakmasıyla başladı. marşın geri kalanını milli takım ve tribündeki gurbetçilerimiz bandosuz söyledi. tarihindeki ilk kornerini ve golünü bize borçlu olan san marinonun asıl mesleği otobüs şöförlüğü olan kalecisi ilk dakikalarda sakatlanınca spiker ve sayın yorumcu "acaba yedek kalecileri var mı ehehehee" gibi cümleler kurdular. ama san marinonun yedek kalecisi panter kesildi ve millilerimize gol imkanı vermedi. istanbul'daki ilk maçtan gaza gelen san marinolular bu maçtan puan çıkarmaya kararlıydı. hem saha içinde hem de saha dışında iyi örgütlenmişlerdi. saha içinde defans oyuncuları ve "yedek" kalecileri canla başla mücadele ederken, saha dışında varolmayan top toplayıcı çocuklar, taca/auta çıkan topları bir türlü getirmiyordu. bu işi saffet sancaklı üstlenmişti. neredeyse tüm toplara o koşuyor, hepsini topluyordu. istanbul'daki ilk maçta san marinoya gol ve korner ikram edilmesi uzun süre basınımızda yazılıp çizildiği için millilerimiz defansta çok dikkatli oynuyorlardı. maç boyunca san marinoya sadece bir korner şansı tanımıştık. ogün temizkanoğlu topun kornere çıkmaması için varını yoğunu ortaya koymuştu ama maalesef san marino ikinci kornerini de milli takımımıza karşı kazanıyordu. ve o an spiker ve yorumcu "eyvah yine korner" demişti. bu korku dolu serzeniş kalemize çekilen bir penaltı olduğu izlenimini yaratacak kadar etkiliydi. dakikalar geçtikçe milli takımımız ataklarını sürdürdü ama bir türlü san marino'ya golünü atamadı. maç 0-0 bitti. ilk kornerini ve golünü bize atan san marino ilk puanını da milli takımımızdan alıyordu.

  • evi siz aldınız... hck değil.
    sızlanmaya gerek yok.

    topçusundan popçusuna kadar zibille milyoneri siz besliyorsunuz.
    şimdi tiktokçusu, infuluensırı, yuutubırı...
    yoksulluğun, varoşluğun sömürüsünü yapan repçisi...
    hepsi milyoner.

    kesenize bereket.
    zenginsiniz valla.

  • iğrenç pislikler, saf kötülükler adamlar kalkıp ülkene gelmiş vatandaşını enkazdan çıkartmış yardım etmiş teşekkür edeceğine dediği şeye bak yaratıkların. bunların cenazesine kefen dikeni de su vereni de arkalarından bir gram iyi şey diyeninde , bu tuvalet kağıdıyla kıçını silenin de yüzü gülmesin.

  • acemi veya değil çoğu sürücüyü tırstıran, hatta evinin yolunu değiştirmeye mecbur bırakan sürücü aktivitesi.

    ancak bazen bu aktivite için vites, debriyaj, fren ve hatta el freni dahi yeterli olmamaktadır. çözüm adeta bir herkül gibi arabayı yokuşta kas gücü ile kaldırmaktan geçmektedir.

    true story

    fulya'nın ünlü yokuşlarının birinde kafa kafaya gelinen bir aracın öküz sahibi ile kavga etmekten kaçınan ben, adamla levye savaşına girmektense aracımı kenara doğru çekerek elemana yol verdim. yoluna gitmesini beklediğim kekan yanımdan geçerken saçma sapan sözler söyleyince bastırmaya çalıştığım kroluk damarım kabardı ve ani hareketler ile yokuş aşağı kendimi hafifçe bırakıp ilk sola dönüp ani bir hareket ile tekrar yokuşa verdim burnumu. araç otomatik vites olunca bu tür durumlarda daha rahat oluyor insan. neyse; gaza basmama rağmen aracın kıpırdamaması bir süre sonra dikkatimi çekti. bu bir süre dediğim çok da uzun bir süre değil tabi. el frenini çekip tekrar denedim, sonuç aynı. arkadan gelen beyaz duman ve aracın gazı yedikçe çıkardığı ilginç sesler eşliğinde sağ arka sabit olmak şartıyla sola doğru yönlenmesi durumun anlaşılmasına sebep olmuştu.

    evet, arabanın sağ arka çamurluğu anlık kro reflekslerimin farkına varmamı engellemesinden ötürü kaldırıma takılmıştı ve sağ arka teker hafiften boşa dönmekteydi. yokuşun ortasında çük gibi kalmanın ötesinde yavaş yavaş trafik oluşmakta ve "bu mal bu arabayı nasıl bu hale getirmiş lan?" diye fısıldaşmalar da duyulmaktaydı.

    neyse ki sevgili yokuş trafiği sakinleri çeşitli önerilerini sunmaya başlamışlardı ki benim gözüm yokuşu yavaşça çıkan, duruşuna kurban olduğum, bıyıklı bir amcaya takıldı. asıl fikir kesinlikle ondan gelicekti. olayı çöze çöze çıkıyordu yokuşu. belli ki matematiksel denklemleri ve gerekli kas gücünü hesaplıyordu. tekerin altına taş sokma fikrinin çeşitli sebeplerden ötürü elenmesinin ardından artık yokuşu çıkan amca ile aynı şeyi düşünüyorduk. amcanın da yanıma gelmesi ile gerekli psikolojik desteği yakaladım. hiç konuşmadık. sadece birbirimize baktık. arabaya bindim. kontağı kapattım, vitesi park'a aldım ve el frenini son kez çektim. sonuçta naim süleymanoğlu benim belime geliyordu ve kilolarca ağırlığı "hıpppps" diyip kaldırabiliyordu. bakışlar üzerimde yoğunlaşmıştı ve "yooo yooo saçmalama" dediklerini hissediyordum. sağ arkaya geçtim. amca tatktik vermeye bile gerek duymadan sadece "bismillah" dedi. yaradana sığınıp kaldırdım aracın arkasını. beklediğimden çok daha kolay olmuştu. bunun da gazıyla hepten yüklendim arabanın arkasını ve aracı kaldırımdan kurtarmakla kalmayıp, düzledim de. işte o anda bugün hala fulya'da hatırlanan, ingiliz taraftarların direkte patlayan şut sonrası verdikleri uuuuuuvvvvvvvvv tepkisine benzer bir tepki yükseldi.

    balkonlardan gelen alkışlar eşliğinde bindim arabama ve yokuşu yavaş yavaş tırmanmaya başladım. ancak biliyorum ki o amca olmasaydı, o bana güvenmeseydi bunu başaramazdım.