hesabın var mı? giriş yap

  • bir dolu tanimadiginiz adamla ( ben diyim 20 siz diyin 50) bir kogu$a sokulursunuz, ustunuze giymeniz icin bir pijama vermi$lerdir ki eger minyon bir tipseniz 2 beden buyuk, car$aflar temiz gibi gorunsede ya $ilte... bir de ustune ustluk kogu$un pencereden uzak bir ko$esinde alt ranzaya du$tuyseniz...saat daha 8.30 ya da 9.00 dur. "ulan bu saatte yatilir mi" diye du$unmeyin, sabah erken kalkacaksinizdir. kogu$ta sigara icmek yasak. osuruk seslerine, ayak ve ter kokularina daha ali$mami$siniz.
    sevgilinizi du$unursunuz. onun $efkat, sevgi dolu kucagini. beyoglu' nu, kadikoy'u du$unursunuz, insanlar geceye hazirlik yapiyordur $u saatlerde, diye. cevrenize bakarsiniz, "insanlar her yerde, her yerde, her yerde, yalnizlik her yerde". burnunuzun diregi sizlar, "napiyosun lan burda aglanir mi?" diye kendinize gelirsiniz. "korkuyorum anne, al beni icine" diye telefon edesiniz gelir ama telefon yasak. her turlu bete sokan $arki, $iir, ani film $eridi gibi gozunuzden gecer, bir ara sizar kalirsiniz, gozlugunuzu bile cikaramadan.

  • huawei reklamının etkisiyle yaz ayları gelip insanların akın akın kalabalık oluşturmasından önce nisan ayı içerisinde gidip görme şansına eriştiğim şahane doğal güzellik.

    tam anlamıyla nefes kesici bir etkisi var. şu an için bulunduğu bölgenin milli park olmasının da etkisiyle kısmen bakir ve temiz görünüyor. ancak bu durumun çok fazla böyle sürmeyeceğini düşünüyorum. zira bizim bulunduğumuz nisan ayında birkaç gün içinde bile hatırı sayılır bir kalabalığa şahit olduk. bu tarz konularda ülkemiz bilinç düzeyini düşünecek olursak popüler olmasıyla doğru orantılı olarak ne yazık ki bölge kirletilecek ve tahrip edilecektir.

    öte yandan bu bölgede çadır ile konaklama yapmak isteyecekler için bir önerim var. en az tazı kanyonu kadar güzel ve etkileyici olan, tazı kanyonu'ndan 10 km uzaklıktaki köprülü kanyon'da bulunan köprü çayı' ının kenarında yer alan gökçesu camping'i tercih edip nehir kenarına çadırınızı kurabilirsiniz. kamp işletmesinin çok tatlı, hoş sohbet, oldukça ilgili ve bölgeyle alakalı ne sorarsanız yanıt alabileceğiniz, gezi konusunda sizi yönlendirebilecek nihat isminde bir sahibi var. daha önce bir çok kamp alanı gezmeme rağmen öncekilerde hiç rastlamadığım: sırf dev semaverde sürekli demlenen ve ücretsiz olarak istediğiniz kadar içebileceğiniz çay için bile nihat abiye teşekkür ederim. çaylar serin nisan akşamında şarabımızın yetmediği anlarda içimizin ısınmasına yardımcı oldu.

    kamp alanına yerleşip şöyle güzelce bir dinlenip doğayı ruhunuza çektikten sonra aracınızla tazı kanyonu'nu ziyaret edebilirsiniz ancak yolun bir kısmı araba için çok sağlıklı değil. el yordamıyla tahta parçalarının üzerine yazılmış küçük ve farkedilmesi zor "tazı kanyonu" levhalarını izledikten sonra yol sizi bölgedeki tek gözlemeci olan isa abi'nin tezgahının önüne çıkaracak. bu noktadan sonra yolu aracınızla devam etmek için zorlamamınızı öneririm. aracınızı gözlemecenin önüne park edip yaklaşık 20 dakikalık orman içerisinde bulunan patika yolu yürüyerek devam etmek kanyonun sunduğu görsel hazdan daha da fazla yararlanmaya yardımcı olacaktır. ormanın içinde ağaçların arasından ilerlerken bir anda sonsuz bir uçurum görüntüsünün ayaklarınızın altına yerleşmesine şahit olacaksınız. o anda birazcık nabzınız yükselecek ve ufak bir titreme ruhunuzu saracak. bunun keyfini çıkarın ve anılarınızda çok güzel yer kaplayacak fotoğraflar çekinin. unutmadan dönüşte de isa abi'nin gözlemelerinin tadına bakmayı unutmayın.

    değinmek istediğim başka bir konu da: kanyonda son derece temkinli olmanız gerektiği; çünkü henüz yeni yeni bilinmeye başlayan bu bölgeden devletin dahi haberdar olmadığını düşünüyorum. çevrede köylülerden başka kimse bulunmuyor ve ziyarretçilerin tamamı bölgeye yabancı ayrıca ziyaretçiler için herhangi bir güvenlik önlemi yok. dolayısıyla aşağı düşme riski bulunuyor. biraz dikkatli olmanızda fayda var.

  • babannem özellikle bana ve ablalarıma karşı inanılmaz cimriydi. bizimle aynı avludaki evde yaşar, bizden yer içerdi. epey bir parası, malı vardı ama beş kuruş katkısı olmazdı bize.

    neyse, bu kişi, kızlarının çocukları geldi mi deli olurdu. onları içeri alıp kapıyı falan kilitlerdi biz de girmeyelim diye. çocuğuz biz de tabi amk akıl ermiyor o zamanlar, "babaane, babaaane" diye kedi gibi bağırıyorum her seferinde kapının önünde. taş çatlasa 5 yaşındayım. ne zaman sonra açılırdı kapı, masadan tabaklar toplanırken. o zaman anlam veremiyorsun ama büyüyünce taşlar yerine oturuyor.

    bir keresinde, zeytinlerin toplanma zamanı gelmiş. en az bir, bir buçuk ay sürüyor zeytin zamanı. ben de birinci sınıfa yeni başlamıştım. öğle yemeğine eve gelicem ama annem evde değil, işçilerle birlikte tarlada babamla. ablalarım başka bir okulda ortaokula gidiyor, onlar yemekhanede yiyor. babanneme demişler "nyarla'ya öğlen yemeği ver" diye. zaten zayıfça bişeyim o zamanlar, bir tane yumurta, iki dilim de ekmek yediğim. yumurta zaten bizim kümesten, ekmek ise babannemden. ben yedikçe bu homur homur söyleniyor kendi kendine. sonra akşam babama "bi dahakine nyarla'nın ekmeğini de bırakın" demiş ya lan karı. iki dilim ekmek lan alt tarafı, iki dilim ekmek amk torunundan esirgediğin. babam felaket sinirlendi, delirdi adam, epey söylendi ve o günden sonra biz evde yokken babannem giremesin diye mutfağın kapısını kilitlemeye başladı. ben de sonraki öğlen yemeklerinin hepsini ananemde yedim. ikisi de dünyada değil şu an. biri öldü, biri rahmetli oldu.

  • açık ve net konuşmak gerekiyor; anayasa değişikliğinin ardından yeni hsyk'nın göreve başlaması ile türk yargı dünyası ve onlarca yıllık uygulamaları hallaç pamuğu gibi atılıyor. birazdan dinci kardeşlerimiz buraya gelip ağlamaya başlayacak yargının içindeki derin devleti bitirdik, yargı artık halkın hizmetinde, belirli bir elitin değil, kahrolsun ergenekon diye; sakın kanmayın, kazın ayağı böyle değil.

    allah'ın bildiğini kuldan saklamanın gereği yok; özel yetkili cumhuriyet savcılıkları ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, herkesin bildiği gibi, belirli bir görüşün egemen olduğu yerler; bunların gücünün önünde hiçbir şeyin durması da mümkün değil. sorun şu ki bu yapı, bu eşsiz gücünü, örgütlü suçlar ile müdadele için değil, mensup olduğu düşünce yapısına karşı muhalif gördüğü her kesimi ezmek için kullanıyor. bu durum önce ergenekon davası ile başladı, ardından balyoz davası ile devam etti, bunu oda tv davası izledi, aynı anda istanbul ve şimdi izmir'de devam eden askeri casusluk davaları ile sürüyor; kck davaları da aynı yapının eseri. işte şimdi gün geldi bu sefer aynı gücü muhalif sol dernekler üzerinde kullanıyorlar.

    arkadaşlar; dünyanın her yerinde kabul edilmiş temel ilkedir: yargı, üçlü bir sac ayağı üzerine oturur; savcı itham eder, tezi sunar; avukat savunur, anti tezi sunar; hakim de yargıya ulaşır, sentez yapar. bu nedenle her üç kurum hem birbirinden ayrı hem de birbirine saygılı hareket eder. modern toplumlarda, savunmayı temsil eden avukatlar son derece saygın olduğu gibi, kendilerine dokunulması da son derece sınırlı durumlarda mümkün olur; hele ki takip ettikleri davalar nedeniyle sanki o davanın bir parçasıymış gibi yargılanmaları kabul edilemez.

    yeni hsyk ile birlikte, bu saydığım davalar kapsamında, her seferinde avukatlık büroları basıldı, avukatlar göz altına alındı, tutuklandı, savunma gizliliği ihlal edildi; bugün artık geldiğimiz nokta korkunç; bahsettiğim yapı, özellikle sol kesime yönelik davalarda büyük etki gösteren avukatları bu sefer hedef almış gözüküyor; sabaha karşı onlarca avukatın bürolarının basılıp, kendilerinin yaka paça göz altına alınmalarının, faşist rejimler dışında, dünyada hiç bir örneği yoktur.

    bugün artık çok tehlikeli bir noktadayız; görüşlerini beğenin, beğenmeyin, avukatlık kurumu; sizi haksızlıklara karşı koruyabilecek son kaledir; eğer bu kale yıkılırsa yarın hiç birimizin ne olacağının garantisi yoktur.

    kendileri ile aynı görüşleri çoğu zaman paylaşmasam da, göz altındaki meslektaşlarıma dayanma gücü diliyorum; umarım bu soruşturmadan başı dik çıkarlar.