hesabın var mı? giriş yap

  • yurttaki mutfak zamazingosunun acma kapama mandalinin arkasindaki yay kırılmıstır. alet mandalin kendi agirligindan dolayi zirt pirt kapanmaktadir`. danimarkali, malin iade tarihinin gecip gecmedigine bakmak icin aletin garantisini, satin alma belgesini vs. arastirmaya baslamistir. (tahminen) irlandali olan ise telefon rehberi ariyordur ki, sari sayfalardan tamirci bulsundur, isleri yoluna koydursundur. turk gelir, gazeteden kopardigi kagidi kivirip mandalin kenarina sıkıstırır. (avrupanin dort bir yanindan tebrik telefonlari yagar)

    o gazete parcasi uzun sureler boyunca sanki aletin orijinal parcasiymis gibi diger milletlerin ogrencileri tarafindan ozenle korunur, alet kullanildiktan sonra yine ayni sekilde ayni yere takilir. baska bir gun, olaydan habersiz baska bir turk mutfak robotunu kullanmak uzere gelir, gazete parcasini cikarip yere atar. aletin kendi kendine kapandigini fark ettiginde mutfaktaki diger ogrenciler onu uyarmak ve "bak kardesim, iste o parcayi yere atmayacaktin, git bir gazete bul kivir vs." demek uzere harekete gecmislerdir. daha agizlarini acamadan eleman mandalin kenarina kibrit copunu sıkıstırmıstır bile.

  • benim sevmediğim bi şeysi var bunun. çok minik, aslında kimse farketmiyo muhtemelen ama, benim biraz sinirime dokunuyo.

    akşam eve geliyorum, yatana kadar ses telleri pasif, yatarken zaten pasif, sabah kalkıyorum, alelacele işe gidiyorum, teller hala pasif. iş yerinde, belki bi 15-20 saattir hiç hareket görmemiş ses tellerim, ilk rasladığım iş arkadaşıma günaydın derken bi garip oluyo, çatallı gibi garip bi ses çıkarabiliyo. yarım öksürük/boğaz temizleme gibi bişiden sonra sorunsuzca günaydın diyebiliyorum ama akabinde.

    bu durumdan zerre haz etmediğim için sabahları işe giderken yolda, bi kere bile olsa mutlaka "aaa eee ooo öööö uuu üüüü ıııı iiii" diyorum. en fazla 5saniyemi alıyo.

    çok küçük hesapların adamı diye milletle dalga geçiyodum. şimdi şu halime bak.

  • savcıya veririm dediğimde "burda kapı gibi ben dururken niye savcıya veriyon, bana ver" diyen insan. akabinde kendini tutamayıp gülünce, o sapık telefon numaranı değiştirene kadar sana rahat vermiyor. ama ne diyeyim yaratıcı çocukmuş, bu yaratıcılığı dava edemezdim.

  • stadyumu olmadığı ve maçlarını zannedersem 6 ayrı stadyumda göçebe şeklinde yaptığı bir sezonda, ekonomik olarak pek de iyi gitmezken ve hakemler tarafından 10 tane kırmızı kartla cezalandırılacak kadar örselendiği bir ligte,

    55-65bin kişilik mükemmel stadyumlarında oynayan, biri 10 penaltı almış biri sıfır kırmızı kart görmüş yani kısaca önü pek fazla tıkanmayan, kurulu düzen tarafından sürekli el üstünde tutulan 2 büyük rakibinin önünde 29 uncu haftayı lider bitirmiştir.

    daha da bir şey demiyroum. şampiyon olamasa da bu sene benim için çok büyük işler yaptı bu takım. feyenoord, tottenham, liverpool zaferlerini de ekliyorum bunlara.

  • hayata bakış açımın temelini oluşturan bakış açısı.

    zeki bir insan düşündüğünde, doğru soruları sorduğunda ve derin sorguladığında ulaşacağı şey nihilizmdir. her şey anlamını ve önemini yitirecektir. hayatın anlamı gibi şeylere cevap bulunamayacaktır vs.

    optimistik nihilizm ise bu anlam sorununu aşmaya ve gerçekçi bir bakış açısı oluşturmaya yardım ediyor.

    hayatın anlamı yaşamaktır, mücadele etmektir. kısa zaman sonra öleceğiz ve o yüzden daha iyi yaşayalım diyen akımdır optimistik nihilizm. hayatta sevdiğiniz şeylere anlam katan ve yaşama tutkuyla bağlayan şeydir. bir yandan iyimser bir yandan nihilistsinizdir. bence felsefe anlamında ki en başarılı sentezdir.

  • fil sürmesi, 2.000 öküzün boynuzuna dal bağlatıp, ateşe vererek sahte bir ordu gibi düşmanın üzerine salması bir yana, biyolojik savaşın ilk örneklerinden birini gerçekleştirmiş bir askeri taktik dehasıdır.

    roma ordusu ile yaptığı zama muharebesi’nde yenilse de, hannibal, halen aranan bir taktik dehası ve komutandı. bu nedenle gönüllü olarak sürgüne çıktığında hizmetlerini kiralamak için başta selevkos imparatorluğu olmak üzere ermenistan ve bitinya'da sarayda askeri danışmanlık yaptı.

    bitinya kralı prusias tarafından donanma komutanı yapıldıktan kısa bir süre sonra pergamon (bergama) kralı eumenes ii'in dev filosu ile çarpışmak zorunda kaldı.

    hannibal, kralın da teknelerden birinde olacağını biliyordu ancak hangi gemide olduğunu bilmiyordu. krala bir mesaj gönderen hannibal, elçilerinden kralın gemisinin hangisi olduğunu öğrendi. (teslim olacağını mı söylediler de gemiyi söylediler bilemiyorum... aksi pek akıllıca gözükmüyor.)

    adamlarına, bulabildikleri tüm zehirli yılanları, kil çömleklere doldurmalarını emretti. en hızlı gemilerini bu yılan dolu çömleklerle doldurtan hannibal, çömleklerin, fırlatabilecek mesafeye kadar yaklaştıktan sonra eumenes'in gemisine fırlatılmasını emretti.

    fırlatılan çömlekler ilk başta zararsız sanılsa da kısa sürede eumenes'in gemisi yılanlar tarafından istila edildi. kral eumenes, bu durum karşısında çareyi muharebe alanını terk etmekte buldu ve lidersiz kalan filosu, sayıca çok daha üstün oldukları hannibal'a yenildi.

    kaynak: 1, 2, 3

  • taksi durdurup durdurup; ''abi orası kısa mesafe'', ''köprüyü geçemem, uzak'' laflarına maruz kalan dayım ile, durdurduğu başka bir taksici arasında geçen diyalog:

    dayım: (kapıyı açar) nereye gitmek istersin?
    taksici: !? anlamadım abi:/
    dayım: nereye gitmek istersin dedim? taksi durduruyorum yarım saattir, yok o mesafe kısa, yok o uzun deyip duruyorlar. sana en uygun nereyse orayı söyle de, ben de oradan giderim artık bir şekilde.