hesabın var mı? giriş yap

  • felsefe tarihinde farklı tanımları verilmiş olsa da, bu tanımlar arasından en yalın olanı 'başka şeylerin ona dayandığı, ama kendisi başka şeylere dayanmayan şey'dir... bu tanımın yetersizliği iki aşamalıdır: birinci aşamada 'dayanma' teriminin netleştirilmesi gerekir, öyle ki burada bahsedilen fiziksel olarak bir şeyin başka bir şeye bağlı olması anlamına gelebilecekken, bir diğer mümkün anlam da kavramsal bağımlılıktır... ikinci aşamada ise karşımıza 'töz olma' özelliğinin mutlak mı yoksa görece mi olduğu sorusu çıkar... ('a', 'b'nin tözüdür dedikten sonra 'c' de 'a'nın tözüdür diyebilmemiz mümkün müdür? gibi) ... bu sorular en iyi kiplik kuramı (modal theory) denilen alanda netleşir... yaygın anlamıyla kiplik kuramına göre dört temel metafiziksel kip (metaphysical mode) mevcuttur: zorunlu (ya da zorunluklu, necessary), olanaklı (possible), olumsal (contingent) ve olanaksız (impossible)... bu kipler ya da 'modlar', herhangi bir şeyin, olgunun ya da (burası çok önemli) bir kavramın, başka bir şeye, olguya ya da kavrama 'göre' hangi olanaklılık durumu içinde olduğunu gösterir, yani hepsi 'olanaklılık' üzerinden tanımlanabilir: zorunlu = olmaması olanaklı olmayan (that whose negation is not possible), olanaklı = olanaklı, olumsal = olmaması olanaklı olan (that whose negation is possible), ve olanaksız = olanaklı olmayan (that which is not possible)... tüm bu modlar şeyler arasındaki ilişkilerin 'özsel' mi (essential) yoksa 'ilineksel' mi (accidental) olup olmadığını belirtmek için kullanılır... bir şey, başka bir şey için zorunluysa, o şey için özseldir, yani özüne aittir... yok eğer bir şey başka bir şey için zorunlu değilse, o şey için ilinekseldir... işte bu bakımdan iki özellikten biri, diğerine özselse, onun tözüdür, değilse, onun ilineğidir... hayvan olmak insan olmaya özseldir, o halde hayvan, insanın tözüdür dememiz mümkün... oysa sakallı olmak insan olmak için ilinekseldir, bu yüzden sakal insanın ilineğidir... ama burada dikkat edilmesi gereken (ve daha önce de vurgulanan) bir şey var: 'hayvan olmak' ve 'insan olmak' arasındaki ilişkiden 'hayvan' ve 'insan' arasındaki ilişkiye geçmek nasıl mümkün? şöyle ki, kiplik kuramında ele alınan birimler bilinen anlamıyla 'varlıklar' değil, kavramlar... yani asıl olan kavramlar arasındaki ilişkileri göstermektir... bu yüzden bir insan olarak 'benim' şahsi varlığım, beni donatan 'kavramlara' ilkece çözümlenebilir: bir 'canlı' olmamla başlayıp 'hayvan olduğum' sonra 'insan olduğum' sonra 'adam' olduğum sonra 'ekşi sözlükte yazı yazdığım' sonra 'huysuz olduğum' sonra... şeklinde devam edersek, beni oluşturan bana ait hiç bir şey kalmaz, çünkü hepsi 'genel' özelliklerdir, bunların birleşimini 'ben' yapan, yalnızca bunların 'o şekilde düzenlenmiş olmasıdır'... yani her bir tekil (singular) varlık, aslında tikeldir (particular), çünkü 'onu' 'o' yapan, belli tümellerden (universals) nasiplenmiş olmasıdır (nasiplenmek=partake)... işte buradan tözle ilgili büyük bir tartışma açılır: bir birey için, bu özellikleri taşıyan yalın ve nötr (nitelik-bağımsız, quality-free) bir töz var mıdır, yoksa bireyin tözünü oluşturan şey tümel kavramların 'belli bir dizilişi' midir? ikinci soru: yalın ya da bileşkesel olsun, bir töz bilinen anlamıyla var mıdır, yoksa o bir kavram mıdır? ilk soruya verilen cevaplar için okurlar arda denkel'in türkçe metinlerine, ikincilerle ilgili sorunlar için de leibniz ve hegel okumaya davet edilir...

  • http://genclerbirligi.org.tr/kamuoyuna-duyuru-6/

    kamuoyuna duyuru
    cumhuriyetle yaşıt kulübümüz, türk sporuna olan katkısı, türk sporuna kattığı değerlerle ve duruşuyla taraflı tarafsız kamuoyunca yıllardan bu yana centilmen sıfatı ile anılmıştır. bu hem taraftarımızın tribünde yarattığı aile ortamı hem de kulüp politikamız gereği bizim de onurla göğsümüzde taşıdığımız bir sıfat olmuştur. bu sebeple de ankara’da rakip takımları centilmence misafir etmiş, rakip takımlardan da gittiği deplasmanlarda aynı şekilde karşılık görmüş; o karşılığı göremese de centilmence mücadele ile sonuçlardan bağımsız olarak sahadan ayrılmıştır.

    salı akşamı vodafone park’ta beşiktaş jk başkanı sayın fikret orman ve yönetim kurulu üyelerinin , başkanımız ve yönetim kurulu üyelerimize göstermiş oldukları misafirperverlik ve nezaketleri için teşekkür ederiz. benzer bir misafirperverliği rakip teknik direktör tarafından yedek kulübemize bir hoş geldiniz ziyareti ya da farklı şekillerde göremesek de futbolcularımız ve teknik ekibimiz centilmence mücadeleden vazgeçmemiş , mücadelenin sonunda da kazananı kutlamıştır. aldıkları 3-1’lik galibiyetten dolayı rakibimizi tekrar kutlarız.

    maç sonu rakip teknik direktörün yaptığı açıklamalar yaşça “büyüklük” sıfatının arkasına gizlenemeyecek kadar hatalı ve şaşırtıcıydı. ayrıca şenol güneş’e gelen her dostça uyarı ya da hatırlatmaya “büyüklük” sıfatıyla siper olanlara şunu da hatırlatmak isteriz;
    22 eylül 2015 tarihinde oynanan gençlerbirliği – beşiktaş maçından sonra merhum onursal başkanımız ilhan cavcav’ın hakemle ilgili yorumunu kasteden şenol güneş’in , “cavcav hakemi görmüş mü ki… uzağı görebiliyor demek, iyi” cümlesi kendisinin de bu kavramlara olan bakış açısını gösteriyor.

    maç sonunda sebebini bilmediğimiz bir şekilde “saygısız olduğumuzu söylediler, nasıl bir saygısızlığımız oldu bilmiyorum. ayakkabıları yoktu 10 çift ayakkabıyı biz verdik. bizi yenseler bizim ayakkabılarımızla yeneceklerdi” açıklaması ile “sözde” bir lütuf örneği sergilemesi ise kamuoyunun takdiridir. ancak biz hatırlatmak isteriz ki; saygı, “10 ayakkabı verilerek(!)” kazanılmayacak kadar önemli bir olgudur. ayrıca iddia edildiği gibi bir ayakkabı alışverişi olmamış, futbolcularımız sahaya kendi ayakkabıları ve malzemeleri ile çıkmıştır. ayakkabılar verilmiş olsa dahi; yapılan iyiliğin bu şekilde konuşulması, amiyane tabirle başa kakılması da bir o kadar söyleyeni küçülten söylemlerdir.

    beşiktaş gibi saygın ve büyük bir camianın teknik direktörü olması bile şenol güneş’in son dönemdeki davranışlarını ve açıklamalarını örtme konusunda yeterli olamıyor.

    şenol güneş’in bursaspor’da, yani bir anadolu takımında iken “istanbul’un havası kirli” cümlesini kurduğu dönemki hisleri baki mi bilmiyoruz ancak kendisinin o ima ettiği havadan etkilendiği çok açık.

    umuyoruz ki en kısa sürede bu durumdan çıkar ve yine herkesin sevdiği , saydığı şenol güneş olarak türk futboluna katkı vermeye devam eder.

    gençlerbirliği spor kulübü

  • bu google ve facebook başta olmak üzere akla gelen bütün teknoloji şirketlerinin verilerinin toplamından fazla. üstelik bu veriyi 700 bin yıldan uzun tutabiliyor (dvd’ler 100 yılı bile göremiyor mesela). saklama süresi en az 2 bin yıl olarak hesaplanmış. *

    şimdi bunu yaratan tanrı, aynı zamanda 'muhammed'in evine yemeğe çağrılmadan girmeyin' der mi?

    büdüt: ateist değilim, deistim, tanrı'yı din vs göndermeyecek bir mühendis olarak hayal ediyorum.

    debe: normalde debe editi girmem lakin bugün günlerden beşiktaş, başarılar beşiktaşım.

    edit3: teşekkürler beşiktaş'ım, çok güzel bir gün. .

  • hindistan'la ilgili olarak internet aleminde mutlaka karşımıza bir şekilde üretim görüntüleri çıkan yemekler.

    bu yemeklerin yapılmasında bazı şartlar var, şartların sağlanmasına göre yemeğin orijinal hindistan sokak lezzetleri sınıfına girip girmediğini tespit ediyoruz. buradan sonrasını dikkatli okuyunuz, vedat abi (bkz: vedat milor) bu işi para alıp yapıyor ama ben tamamen bedava yapıyorum. amaç amme hizmeti.

    - mazot kıvamında kızartma yağı.
    en önemli kıstasımız bu. eğer hindistan'da sokakta pişirilen bir yemeği gerçek sokak lezzetinden saymak istiyorsak mutlaka malzemelerin içine atılıp kızartılması gereken mazot renginde bir yağa ihtiyacımız var.

    - yumurta
    içeriğinde yumurta olmaksızın sokakta pişirilen bir hint yemeği kesinlikle gerçek bir sokak lezzeti değildir. yumurta o yemeğin içinde mutlaka olacak arkadaş. ancak haşlanmış olarak tercih etmiyoruz, kırılmış olması önceliğimiz. ancak şöyle terbiyesizler hem haşlanmış hem de kırılmış olanı aynı yemeğin içine atıyor ki bu çok ayıp birşey ve tavuk görse tavukluğundan utanır o derece ayıp sokak lezzeti kültüründe. (yalnız bu videonun 15:20. dakikasındaki görüntü hakikaten iğrenç, eklerken benim bile midem kalktı ööğyk!!!)

    - sahlep kıvamında sıvılaştırılmış un bulamacı
    kesinlikle olması gereken bir malzeme. hatta yemeğin kendisi. eğer büyük bir kaşıkla veya küçük bir çanakla alınıp pişirme sacına dökülüyor ve sonra fıyttıdı fıyttıdı diyerek dairesel hareketlerle saca yayılıyorsa o zaman gerçek bir sokak lezzetine yaklaşıyoruz demektir.

    - kurum bağlamış çukur sac
    sokakta pişen yemeğe gerçek lezzetini verecek olan önemli malzemelerden biri simsiyah olmuş, kurum bağlamış çukur pişirme sacı. özellikle içine birikmiş mazotumsu yağ ve harst harst diye sacın tüm metalini sökercesine üzerine sürtülen spatulası ile bu sac olmazsa olmaz malzememiz. bu sacın tavalaştırılmış veya biraz daha büyütülerek kazanvari versiyonları da mevcut ancak öz hakiki sokak lezzeti diyorsak yozlaşmış olanlarını 2.plana atmak durumundayız.

    - korna sesi
    bu faktör yemeğimize tad anlamında bir katkısı olmayacak bir unsur ama o yemeğin gerçek bir sokak lezzeti sayılması için aradığımız diğer bir önemli şey. lütfen şu sesi dinleyin, ve aşçının elleri ile yakaladığı melodik ahenge odaklanın. (arkaplana dikkat) hep mideyi beslemek olmaz, biraz da ruhunuzun doyması gerekiyor.

    - pis bir mekan
    normalde yanına bile yanaşmayacağınız, adımınızı attığınızda en hafif ihtimalle tifüs kapabileceğiniz bir ortamın olması gerekiyor. uzmanlar olarak bizim favorimiz mumbai (ex.bombay) sokaklarında yoğun egzos gazı ve açıktan akan lağım/suların olduğu, mümkünse kalabalık dipdibe bir mekan ve buralar istenen lezzetin ve samimiyetin yakalanması için birebir. temsili ortam.

    - esmer aşçı
    yemeğe asıl lezzetini veren, ayağında terliği, dökülen üstü başı, yağlı saçı, 3 günlük sakalı ile sürekli makine gibi çalışan bir aşçı tüm lezzetlerin harmanlanmasında ve garantili lezzet füzyonunun oluşmasında başroldeki kişidir. bu kişinin ufak şovlar yapması, işine odaklanırken aslında müşteriye damak lezzeti kadar görsel bir mutluluğu da sunması asıl arzulanan noktadır. eğer bu kişi yemeğin üzerine 40 tane şeyi parmaklarını batıra batıra atıyorsa, yemeğin mıncıklamadığı bir yerini bırakmıyorsa gerçek bir ustayla ve gerçek bir sokak lezzetiyle karşı karşıyasınız demektir. yalnız sigorta filan olmayacak adamda ona göre.

    buraya kadar olanlar gerek şarttı. bundan sonrakiler opsiyonel şeyler.
    - yemeğe konan 50 tane sos/baharat.
    - tezgahın arkasında aşçıya yardımcı olan, para alıp veren ve aynı ellerle yemeği müşteriye ileten yancı.
    - yemeğe atılan sebzeler içinde mutlaka arpacık soğan, biber ve soya filizi olması. (ki aslında yumurta ve sahlep kıvamındaki un bulamacının asli yemek unsuru olduğunu düşünürsek bunlar çok da değerlendirmeye alınmayabilir.)

    evet sevgili sözlükçüler şu anda artık siz de bir sokak lezzeti uzmanı sayılırsınız. hindistan'a gitmeden önce gerekli aşıları yaptırmanız halinde bu lezzetleri dibine kadar yaşamanız ve hint sokak kültürünün tadını çıkarmanızı dilerim.

    hindistan sokak yemekleri sektörünün emekçi üyelerini saygıyla selamlıyoruz.

    edit: some improvements

  • yalan haber.
    başlığı açanın anında uçurulmasını gerektiren haber.

    emekli kendi maaşını onyıllar boyunca ödediği primle kendine ödüyor emekli olduktan sonra. hiç bir çalışan hiç bir emeklinin maaşını ödemiyor.

  • süper bir şirinlemece.

    "sarıldım yattık uyuduk. battaniyemle çok mutluyuz ^^"
    "bana sevgi şarkısı söyledi, sonra sıcacık bir mutluluk verdi. yaşasın kettle! ^^"

    hay ben senin o tatlılığına gömüyüm. şeker.
    süper olay.

  • zengin ile fakir'in en küçük ortak böleni coca cola , en büyük ortak böleni ıphone

  • bu adam 1835'te, amerika'da halley kuyruklu yildizinin göründügü gün dogmus, sonra hayati boyunca halley bir daha göründügünde öleceginden bahsetmis, ve hakikaten de 75 yil sonra halley tekrar göründügü gün ölmüstür. böyle de ilginçtir.

  • hesabı ödedikten sonra, kapı önünden birkaç metre uzaklaştıktan sonra, arkanızdan koşarak gelip; "efendim, masadaki suyun ambalajını zedelemişsiniz. 3 lira daha almam gerekiyor" diyebilen garsonlara sahip işletmedir. bahsettiği su hamidiyenin küçük bardak boyutundaki suları.