hesabın var mı? giriş yap

  • azalarak bitmesini dilediğim izlerken utandığım reklam serileridir.

    komik desen komik değil oyunculuk var desen alakası yok. şu reklamları çeken adam biz ne yapıyoruz diye kendine sormadı mi acaba?

  • insanlara olayın ciddiyetini hissettirmektir.

    2008 krizinde, o dönem çalıştığım şirket (ki kendisi türkiye'nin enn taşşaklı holdinglerinden birinin lokomotif şirketidir, bunu patron şirketi olmadığını özellikle belirtmek için yazıyorum) hızla düşen hammadde fiyatları sebebiyle on milyonlarca dolar zarara uğramıştı. hatta sonrasında ciddi bir küçülmeye de gitmek zorunda kaldı.

    bu kriz şirketi vurmaya başladığında alınan tedbirlerden ilki ne oldu biliyor musunuz? idari binanın ortasındaki çay standında bulunan meyve / bitki çaylarını kaldırmak ve sadece (sallama) siyah çayları bırakmak... şaka gibiydi.

    bir kaç gün sonra fabrikanın müdürüne direkt "allahaşkına kaç kuruş kârınız olacak?" diye sordum... o da bana "ne kârı? amaç kâr değil, çalışanların işlerin yolunda gitmediğini hissetmelerini, gerçekten anlamalarını sağlamak" dedi.

    efendim bu pandemi konusunda da işler yolunda gitmiyor. sebebi hükümetin parayı öncelikli tutan boktan politikaları biliyorum.. ama diğer bir sebebi de insanların umursamazlığı. işte bu 9-5 yasağı da umursamazlığı sorgulatıyor, insanların kendilerine biraz çeki düzen vermesini sağlıyor, "iş ciddi yav" dedirtiyor.

    bu sayede de 1 ay içerisinde yarı yarıya azaltılabiliyor vaka sayısı.

  • "babama maç kaçta diye sordum. 'ben nerden bileyim aç teletext'i bak' dedi teletext dedi amk... ilhan mansız sakat, oynayamayacakmış desen inanacak..."

  • çok teşekkür ederim. şimdi youtube benim için bir süre halay tavsiyesi yapacak.

  • bunu diyen arkadaş yurt dışında bir süre yaşayıp kahvaltı anlayışımızın ne kadar kuvvetli olduğunu anlaması lazım. bu kadar geniş ve güzel kahvaltı sofrasına sahip başka bir ülke yok. (bkz: çakırlar köy kahvaltısı)

  • uzay asansörü dünya ile yörüngeyi birbirine bağlayacak bir asansör projesi. bu fikri ilk ortaya atan kişi konstantin tsiolkovski. tsiolkovsky aynı zamanda roket fırlatmalarına dair ilk denklemleri derleyen kişi. 1895 yılında, eyfel kulesi'nden ilham alarak, 35.800 kilometre uzunluğunda bir kule inşa edilip yörüngeye bir asansörle erişilebileceğini düşündü. neden asansörle çıkmaya ihtiyaç duyduğumuzu ve bu büyük mesafeyi anlamak için yörüngelerin nasıl işlediğini gözümüzün önüne almamız gerekiyor.

    /
    aslında gökyüzü ve merdiven eşleşmesi bizim kültürümüze çok ama çok eskiden beri işleyen bir durum.
    (bkz: göğe merdiven dayamak)
    (bkz: gökte düğün var deseler kadınlar merdiven kurar)
    gibi atasözü ve deyimlerin, hatta şiirlerin dilimize ve kültürümüze işlemiş olduğunu görüyoruz.
    /

    uzay araçları fırlatıldıklarında atmosferi geçip uzayda süzülmeye başlamıyorlar. atmosferi geçmek işin görece kolay kısmı çünkü uzay sınırı 100 kilometrede başlıyor. yörüngeye erişmek için bir araç yeterli yatay hıza ulaşmış olmalı (saniyede yaklaşık 8 kilometre). yörüngedeki araçlar bu sayede dengede kalabiliyorlar aksi takdirde dünya'ya doğru düşmeye başlarlar. yörünge ne kadar yüksekse uzay aracı da o kadar hızlı kareket etmeli. 35.800 kilometre ise yer sabit yörüngenin (ysy) yüksekliği. ysy'de bulunan uzay araçları 23 saat 56 dakikada bir yörünge tamamlıyor (dünya'nın kendi ekseni etrafında dönme süresi ile aynı) ve böylece aynı noktanın üzerinde kalabiliyorlar. bu uydu türleri genel olarak iletişim ve haberleşme için kullanılıyor.

    bir uzay asansöründe ysy'ye ulaşana kadar hem hızınız hem yüksekliğiniz artıyor. bu sayede şiddetli fırlatmalara gerek kalmadan bir elektrik motoru sizi birkaç gün içerisinde uzaya taşıyor. bu, dünya'nın %90'ını dolaşan bir trene binmekle aynı şey. ancak maalesef böyle bir kule inşa etmemizin bir yolu yok çünkü hçibir kule bu kadar yüksek olup kendi ağırlığını taşıyamaz. ancak 1959 yılında rus bilim insanı yuri artsutanov böyle bir yapının bir kule yerine gergin bir kablo ile yapılabileceğini öngördü. böyle bir durumda, ysy'ye yerleştirilen bir uydu üzerinden bir halat aşağı doğru iletilirken başka bir halat da denge ağırlığı ile uydudan öteye doğru gönderilebilir. sonuç olarak ilk halat yere ulaştığında buraya demirlenebilir.

    bu konsept uzun yıllar bilim-kurgu olarak değerlendirildi çünkü böyle bir şeyi destekleyecek mukavemete sahip bir malzeme bulunmuyordu. 1990'larda karbon nanotüplerin icadıyla bu değişti. 2000 yılında yapılan bir nasa çalışması, 20 tonluk bir nanotüp halatın fırlatılarak ysy'ye yerleştirilmesini önerdi. bu halat yörüngedeki bir platforma yerleştirilebilir ve küçük robotik araçlarla daha fazla madde eklenebilirdi. böylece bir metre genişliğinde, uzunluğuna göre kağıttan ince bir halat oluşturulabilirdi.

    maalesef kimse 50 santimetreden daha uzun nanotüp üretmedi. ancak uzay asansörleri üzerine çalışanlar var. abd bazlı liftport group firması ticari karbon nantüpler geliştiriyor. firma mevcut materyallerle ay'a kadar ulaşan bir uzay asansörü yapmayı hedefliyor. eğer her şey beklendiği gibi giderse, içinde bulunduğumuz yüzyıl bitmeden uzaya giden trenler bile görebiliriz.

  • herkesin babasının kendi inancına, anlayışına göre değişen sözler.

    benim için yıllar yıllar önce, denizden bulup çıkardığım 250,000 lira ( biz küçükken 250,000 lira vardı mavi, o zaman en az 3 gofret 1 big babool alınabilecek bir paraydı, arkadaşlar bilir) sonrasında babamın söylediği sözlerdir.

    elimde heyecanla koşturarak yanına gitmiştim, 'bak denizde para buldum, gidip bakkaldan neler alıcam şimdi' diyerek. babam elimden o parayı alıp bana cebinden çıkardığı başka bir 250,000 lira verip, ' bir daha sakın kendine ait olmayan, başkasının kazandığı parayı alma, senin kazanmadığını harcamak haramdır, paraya ihtiyacın olduğunda bana söyle ben sana vereyim' demişti.

    üstünden belki 15 yıl geçti, ben hala unutmadım. büyüdüm, adam oldum, çalışmaya başladım, para içinde olduğum bir işim var, fırsatım olsa milyonları/trilyonları hortumlarım ama gel gör ki yerde gördüğüm 1 lirayı bile alıp harcayamıyorum.

    aynısını çocuğuma tembihleyecek miyim? ilk öğrettiklerimden biri olacak.

  • "iphone'lar blackberry'lerden sonra telefonu duvara atıp kırmalarda bi azalma oldu di mi, havasını sevdiğim atarlı sevgililer:))"

  • günümüzde mutluluğun sürekli yaşanması isteği üzerine daha da mutsuzluğun içine gömülen bizleri samimi ve dürüst bir yaklaşımla silkeleyen, gülseniz mi ağlasanız mı bilemediğiniz çok iyi seyirlik 1998 yapımı bir todd solondz filmi. filmde philip seymour hoffman ın oyunculuğunu da ihmal etmemek gerek.

  • 5 ocak 2017 izmir adliye patlamasında şehit düşen trafik polisimiz.

    bu ülkenin hainleri de kahramanları da bitmiyor.

    vatan sana minnettardır.