hesabın var mı? giriş yap

  • dikotomi paradoksu ve ok paradoksu ayrı şeylerdir. aynı olan şey zeno'nun hız, hareket kavramını tam olarak anlayamamış olması. zaten o matematikçi değildi. mantıksal ve duyusal kavramlar üzerinden gidiyordu.

    dikotomi paradoksu:

    hedefinize ulaşmak için önce yolun yarısını gitmemiz gerekir. fakat yolun yarısını gitmek için önce çeyreğini gitmemiz gerekir, vs. eğer gitmemiz gereken mesafeyi durmadan ikiye bölersek, ilk ara hedefe bile ulaşmamız imkansızdır. o yüzden asla yola çıkamayız. daha da ötesi, bu gittikçe kısalan mesafeler sonsuz olduğundan, bir yolu katetmek için yapılacak sonsuz sayıda iş vardır, dolayısıyla asla bitmez. madem ne yola çıkabiliyoruz, ne de yolu bitirebiliyoruz, öyleyse hareket imkansızdır.

    ok paradoksu:

    hep aynı yeri kaplayan şey sabit duruyorsa, ve hareket halinde olan her an böyle bir yer kaplıyorsa, uçan ok hareket etmiyor demektir.

    kaynak: paradoks, jim al-khalili

  • misafirleri uğurlamak için aşağıya indik böyle cümbür cemaat. baya bi kalabalığız. misafirler baya uzağa gidecek arabalarına binmeden vedalaşıyoruz. artık tuttuğumla tokalşıp, öpüşüyoruz aralarında yeni tanıştıklarımzda var. işte memnun oldun falan filan. tam o sırada bi bey amcayıda tuttum tokalaştık, adamı öptüm, iyi geceler, iyi yolculuklar dedim. adam bi ürktü hatta sonradan fark ettim adamı ilk tutup tokalaşınca adam irkilip baya şaşırmıştı zaten. neyse efendim adam bana baktı ben adama. ulan diyorum bu kim? meğerse efendim adam sokaktan geçen normal bi vatandaşmış, ben onuda bizim misafirlerden sanıp öpüp koklamışım. sonra dayı banada iyi geceler yeğenim dedi arkasına baka baka gitti. ne zaman aklıma gelse gülerim. yok böyle bişey o adamın şaşkın bakışları hala gözümün önümde.

  • dün şehirden ve her şeyden uzak bir köy evinde orman manzarasına nazır oturuyordum. sobada çay demleniyordu. masada o günün gazetesi vardı. uzun zamandır yapmadığım "pazar gazetesi" okuma ritüelini gerçekleştireyim dedim. gazete kokusunu bile unutmuşum. alakalı olduğum her şeyden uzak bir şeyler okuma niyetiyle gazeteyi açtım gözüme çarpan ilk haber "ekşi sözlük yazarlarının favori filmi" oldu. gazeteyi fırlatıp ormana doğru koşmaya başladım.

  • bugün sabah aklıma gelip hayata geçirdiğim uygulama. 3 arkadaşıma meydan okuduktan sonra 1 semaver dolusu kaynar vaziyetteki çayı kafamdan aşağı döktüm. bu iletiyi özel güngören hastanesinden bir hemşireye yazdırıyorum, meydan okuduğum arkadaşlarımın telefonu kapalı, gözlerim ellerime aktı ekşiciler. ellerime aktı.

  • - sevgilim aylardır bu anı bekliyordum
    + ah bende sevgilim.. ama sana söylemem gereken bi şi var..
    - yaw boş ver şimdi gel şööle kolları...
    + yaw muhittin bi dinle anlatıyorum bak..
    - eee? ne ?
    + muhittin... bak.. ben daha küçükken.. eeee... tecavüze uğradım..
    - uhmm... şey.. hmm... ya neyse hayatım.. üzüldüm tabi.. ama... sen kendini şimdi iy hissediyosan... yani.. çokta önemli değil...

    (5-10 saniye sessizlik)

    - hmm.. akraba filanmıy dı ?
    + yok ya.. bizim mahallede bi bakkal vardı... böyle renkli şekerle , çukulatalar felan satardı.. bi gün sokakta oynarken bana.. ' sedat bi aşşağıya depoya gelsene sen' dedi...
    - sedat kim lan ?
    + yaw muhittin bi dinle anlatıyorum bak..

    (bkz: bi dur bi sus bi dinle)

  • her yeri kapalı camide 100lerce kişiyle toplanmak serbest, ama yılbaşında iki aile bir evde toplamak yasak. çok mantıklı bence