hesabın var mı? giriş yap

  • bebeklere bir şey diyemiyorum çünkü tek yapabildikleri gülmek ve ağlamak olduğu için uçakta avazı çıktığı kadar ağlaması çok normal. denk gelince üzüyor ama yapacak bir şey yok. ama 3-5 yaşına gelmiş artık laftan anlayan bir çocuk koltuk tekmeliyor avazı çıktığı kadar bağırıyor koltuk arasından uzanıp saçımı falan çekiyor ve anne babası ah çocuk işte canım gibi salak tepkiler veriyorsa o çocuğu elimin tersiyle koltuğuna yapıştırmak hakkım olmalı. o çocuk olduğu için öyle yapmıyor anne baba olarak siz vasıfsız olduğunuz için öyle yapıyor. gelip şımarta şımarta büyüttüğünüz çocuklarınızı burda savunmaya kalkmayın eğer zaptedemiyorsanız bizden uzak tutun. şımarıklıklarına tahammül etmek zorunda olan biz değiliz.

  • milliyet gazetesinden ayşegül kahvecioğlu'nun haberinde ayrıntılarını verdiği yasal düzenlemedir. milliyet

    özetle
    1- günlük erişimi 1 milyondan fazla olan sosyal ağlar türkiyede bir temsilci bulundurmak zorundalar.
    2- temsilci belirlemeyen sosyal ağların bant genişliği yüzde 95 oranında daraltılacak.
    3- bakın bu çok önemli: sosyal ağlar, türkiye'deki kullanıcıların verilerini türkiye'de barındırmakla yükümlü olacak.

    tahminimce bu maddeler şu anlama geliyor: "biz site kapatamayız, 'diktatör' derler; bir şartları zorlaştıralım, siz çekilin ülkemizden." zaten bu kafayla gidersek herhangi bir yabancı menşeli dizi, oyun veya film platformunun ülkemizin pazarına girmek isteyeceğini düşünmüyorum. hello orta doğu

    edit: sherosky nickli yazarın mesajını iletiyorum. aynı haber benzer başlıkla 8 nisan 2020'de de yayımlanmış. yani son zamanlarda kişilere edilen hakaretlerle ilgisi yok. önceden planlanmış her şey.
    edit2: 'ayaaan' nickli yazarın mesajı olaya farklı bir ışık tutuyor: "3 numaralı madde ile ilgili bir bilgilendirme yapayım; 1 hafta önce varlık fonu(berat albayrak) turkcell'i satın aldı. türkiye'de en büyük veri merkezi turkcell'in ve daha büyüğünün inşaatı tekirdağ'da devam etmekte. bu platformların veri merkezine gelmesi demek devasa veriyi burada barındırması, devasa paralar ödemesi demek." (bkz: #109665004)

  • insanları aptal yerine koymanın, kandırmanın yeni yolu. epey de popüler.

    eminim sizler de farkediyorsunuzdur bu gözü açık firmaları. her sektörde görmek mümkün ama ben bir kaç örnek vereyim.

    - 300'den 250 grama düşürülen ekmek.

    - 5'ten 4 buçuk kilograma düşürülen sıvı yağ.

    - önceden 200'ken şimdilerde 150 mililitre su eklenmesi gereken hazır içecek türevleri.*

    - paketin dibine bir avuç koyulan kuruyemiş türevleri.*

    - gramajı düşe düşe fındık boyutuna getirilmiş hazır kekler.*

    - 250'den 200 mililitreye düşürülen cam şişe içecekleri.*

    - gramajı azaltılmış kişisel bakım ürünleri.*

    bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. insanların dikkatsizliğinden faydalanıp hiç zam yapmamış gibi görünmek, sinsi hesaplar peşinde koşmak ne kadar etik bilemem ama o markalardan uzak duruyorum. gidip pahalı da olsa diğer markayı satın alıyorum. adam olsun da varsın zam yapsın.

    edit: birkaç ekleme daha yapmak istiyorum.

    - büyüğünün fiyatıyla satışa sunulan bir alt boy yumurtalar.

    - cips, bisküvi, çikolata türevleri.

    - 750'den 650 mililitreye kadar düşürülen şampuanlar.

    - makarna, dondurulmuş gıda türevleri.

    - adeti azaltılmış temizlik ürünleri.*

    - dondurmalar.

    evet ben de biliyorum bunlardan sağlıksız olanları, üzerinde gramajının yazdığını, bunun bir pazarlama stratejisi olduğunu. ama bu ürünlerin çoğu çocuklara hitap ediyor, kandırsınlar mı yani daha muhakeme yeteneği bile gelişmemiş yavrunu? sen ekmek yemiyorsun diye yiyenleri aldatsınlar mı? paketi bile değiştirmeyip daha da mı azaltsınlar ürünleri. akıl fikir diliyorum böyle düşünenlere.

  • sporcu kimliğinin yanında şov adamıdır. maçlarından önce ve sonraki söylemleriyle, mimikleri ve vücut dili ile muazzam şovlar yapmıştır.

    ernie terrell'ın maçtan önce kendisi ile taşşak geçip "cassius clay" demesi ve muhammed ali'nin maçta terrell'a her yumruk atışında "what's my name?" demesi unutulmazlar arasındadır.

    muhammad ali'nin, yerde yatan sonny liston'un tepesinde bütün heybeti ile durup spor tarihinin en iyi karelerinden birini vermesi.

    benim en sevdiğim şov'u ise; george w. bush'un, muhammed ali karşısında yumruklarını havaya kaldırıp "ehehehe" tribinde takılması, muhammed ali'nin bu şaklabanlığa cevabı, hastalığı nedeniyle titreyen elini şakağına kaldırıp "delirdin herhalde" der gibi oynatması.

    muhammed ali gelmiş geçmiş en iyi sporcu olmasının yanı sıra, çok iyi bir şov adamıdır.

  • 1950 yılının şubat ayında, on bir yaşındaki oğlunu birkaç ay önce çocuk felci nedeniyle kaybeden new york'lu, perişan bir baba, acıyı dindirecek bir çözüm bulmak için albert einstein'a başvurur;

    ‘’sevgili dr. einstein,
    geçen yaz on bir yaşındaki oğlum çocuk felcinden öldü. o sıra dışı bir çocuktu, toplumda faydalı bir yaşam için kendini hazırlayabilmek amacıyla bilgiye susamış, gelecek vaat eden bir delikanlıydı. onun ölümü varlığımın yapısını paramparça etti, hayatım neredeyse anlamsız bir boşluğa dönüştü çünkü tüm hayallerim ve arzularım bir şekilde onun geleceği ve çabalarıyla ilişkiliydi. geçtiğimiz aylar boyunca kederli ruhumu teselli edecek bir şeyler bulmaya çalıştım; hayatın kendisinden daha değerli böylesine acımasız bir kaderin kurbanı olan masum, saygılı ve yetenekli bir çocuğu kaybetmenin acısına dayanmama yardımcı olacak bir teselli bulmaya çalıştım. insanın ölümsüzlüğe ulaşan bir ruha sahip olduğu inancıyla teselli aradım - oğlum bir şekilde, bir yerlerde daha yüce bir dünyada yaşamaya devam ediyor.

    acılı baba, yürek parçalayan bir umutsuzlukla, bilimde enerjinin korunumu ilkesindeki ölümsüzlüğe dair bir kanıt bulunup bulunamayacağını merak ederek ardından ekliyor:

    ‘’bütün bunları size yazıyorum çünkü ‘’benim gözümden dünya’’ adlı kitabınızı yeni okudum. bu kitabın 5. sayfasında şöyle demişsiniz: “fiziksel ölümünden sağ çıkması gereken herhangi bir birey benim algımın ötesindedir... bu tür kavramlar zayıf ruhların korkuları ya da absürd egoizmleri içindir.” çaresizlik içinde soruyorum, size göre olanlar için hiç mi teselli, hiç mi avuntu yok? sevgili güzel çocuğumun sonsuza dek toprağa karıştığına, içinde mezara meydan okuyan ve ölümün gücünü aşan hiçbir şey olmadığına inanmalı mıyım? sevgili oğluma duyduğum dinmek bilmeyen özlemin, yoğun arzunun, bitmek bilmeyen sevginin acısını dindirecek bir şey yok mu? sizinle biraz konuşabilir miyiz? yardıma çok ihtiyacım var.
    saygılarımla,
    r.m.

    kendisi de iki erkek çocuk babası olan einstein, kederli babanın acısına büyük bir duyarlılıkla yaklaşarak bilimin, en azından gerçek anlamda ölümsüzlük güvencesini sağlayamayacağını hatırlatır - bu tür iddialar din alanına aittir. sempatinin derinliğinden bile mantıksız ve yanıltıcı bir teselliye başvurmak istemeyen einstein, bunun yerine hintli şair ve filozof tagore'un varoluşun karşılıklı bağımlılığına dair fikirlerini anımsatan, evrenin birliğine dair güzel ve yardımsever bir bakış açısı sunar. (einstein ve tagore yirmi yıl önceki dönüm noktası niteliğindeki konuşmalarında bilim ve maneviyat arasında köprü kurmuşlardır).

    ‘’ sevgili bay m
    insan, bizim “evren” olarak adlandırdığımız tüm dünyanın zaman ve mekanla sınırlı bir parçasıdır. kendisini, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimlemektedir- bu insan bilincinin bir tür optik yanılsaması. kendini bu yanılsamadan kurtarmak için çabalamak gerçek dinin tek meselesidir. yanılsamayı beslemek değil, onun üstesinden gelmeye çalışmak, ulaşılabilir iç huzurun ölçüsüne ulaşmanın yoludur.

    en iyi dileklerimle,
    saygılarımla,
    albert einstein’’

    kaynak