hesabın var mı? giriş yap

  • gezegene çarpan devasa boyutlardaki bir göktaşıdır.*

    meksika'nın yucatan yarımadasına çarpan bu göktaşı yaklaşık 10 km çapındaydı. yani everest dağı'ndan biraz daha büyüktü. dünya'nın kabuğuna çarptığında tepesi bugün uçakların uçtuğu seviyedeydi. yaklaşık 108 bin km hızla (uçaklardan 100 kat daha hızlı) gezegene çarptığında en az 100 trilyon ton tnt'nin kuvvetiyle vurdu. böyle bir çarpışma 1 milyar civarı nükleer bombanın enerjisine denktir. göktaşı, kabuğu 40 km kadar yararak mantoya girdi ve 180 km çapında devasa bir krater yarattı.*

    bu göktaşı tıpkı halley kuyruklu yıldızı gibi çarpmadan günler önce gökyüzünde gittikçe büyüyen ışıltılı bir küre gibi görülebilirdi. çarptığı gün gökyüzünde ikinci bir güneş gibi kocaman görünürdü. dünya atmosferine ilk çarptığında önündeki havayı şiddetle sıkıştırıp bir ışık parlaması yarattı. güneşin 4-5 katı sıcaklığına ulaşıp alev aldı. kabuğa çarptığında ikinci bir ışık parlaması yarattı. bu parlama hayvanların retinalarını yakacak düzeydeydi. ses ışıktan daha yavaş olduğundan çarpmanın sesi dünyanın diğer bölgelerine saatler sonra ulaştı. göktaşı dünya'yı vurduğunda ortaya çıkan enerji yeryüzünün tramplen gibi sallanmasına yol açan korkunç bir şok dalgası yarattı. dünyanın hemen her bölgesinde devasa büyüklükte (en az 10 şiddetinde) depremler, sarsıntılar meydana geldi. öyle ki ilk şok dalgalarında çarpma bölgesine yakın coğrafyalardaki hayvanların (devasa dinozorların bile) metrelerce yukarı yükselip ardından yere düşüp öldükleri, yaralandıkları varsayılır. depremler atlas okyanusu'nda empire state binası yüksekliğinde (400 m) dev dalgalar, tsunamiler oluşturdu. hint yanardağları depremler yüzünden daha da aktifleşti. bu yanardağlar devam eden binlerce yıl boyunca püskürüp durarak atmosferi zehirledi.

    göktaşının çarptığı yüzlerce km'lik yerden gökyüzüne toz, toprak ve kayalar fırladı. bunlardan bazıları atmosferi aşıp uzaya saçıldı. kaçış hızına ulaşamayanlar yeryüzüne korkunç bir sıcaklık ve hızla geri döndü. yağmur gibi düşen bu küçük cam ve kaya öbekleri binlerce km ötedeki (orta ve kuzey amerika'daki) hayvanların derilerini yaktı. bu kayalar yere düşerken ısılarını atmosfere aktardılar ve tüm dünyada sıcaklıklar aniden korkunç düzeylere ulaştı. ormanlar kendiliğinden alev aldı. hayvanların birçoğu bu orman yangınlarında yandı. gökyüzü bir iki saat içinde önce radyoaktif kırmızıya döndü, ardından yangınlardan gelen isle karardı. olan bitenler yüzünden hava akımları alt üst oldu. saatte 1000 km ye yakın hızla esen, kulakları sağır eden kasırgalar meydana geldi. ilk iki ışık parlaması ile birlikte meydana gelip sonra ulaşan ses patlamaları hayvanların kulak zarlarını yırttı.

    dinozorların belki de çoğunluğu bu çarpma gününde öldü. geriye kalanlar atmosferde asılı kalan is ve yıllar süren güneşsiz karanlık hava yüzünden oluşan soğuğa, nükleer kışa maruz kaldı. karanlık yüzünden fotosentez yapamayan bitkiler, ağaçlar yok oldu. besin zinciri domino etkisiyle çöktü. o korkunç çarpma gününü atlatan dinozorların çoğu da devam eden yıllarda yok oldu...

    bütün bu olanlar steve brusatte'in dinozorların yükselişi ve çöküşü adlı kitabında daha etkileyici, detaylı bir anlatımla okunabilir.

  • ne yazık ki aynı zamanda birçok öğretiyi yerle bir eden kazanımlardır:

    * kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
    * her önüne gelenin yarasına merhem olmaya kalkma,
    * inanmış görün ama her an tetikte ol,
    * güçlünün yanında yer al,
    * hayatın merkezine kendine koy.

  • son yıllarda türk futbolunun yetiştirdiği en modern sağ bek. geçen sezondaki istatikleri parmak ısırtıyor. 0 gol 0 asist ile sezonu tamamlamış, ondan önceki sezon ise 0 gol 1 asist. umarım es es'deki performasını gs'de de sürdürür.

  • hep gülümse adam

    ilk önce kendisi hakkında çok bilinmeyen bir kaç hikaye paylaşmak istiyorum:

    birincisi blake griffin'in tanık olduğu bir hikayedir:

    abd basketbol takımı, basketbol kampı için las vegas'a gittikleri günün ilk gecesinde, blake griffin kobe'nin temmuz ayında ve çölün ortasında yaklaşık 64 km bisiklet sürdüğü söylentilerini duymuş ve "64 km? bir gecede? siz buna inanıyor musunuz??" diye tepki vermişti.
    daha sonra ekleyerek "bu olayı duyduktan sonra bir dahaki sefere bryant'a eşlik etmek için sormayı planladım." demişti.
    griffin'in o gün tek öğrenmek istediği kobe'nin çölde gece vakti 64 km bisiklet sürüp sürmediği gerçeğiydi.
    "şehir efsanelerini severim. kim sevmez ki?"
    fakat daha sonra blake griffin olayın doğru olduğunu öğreniyor. nasıl mı? kobe hayatı boyunca beraber çalıştığı antrenörü tim grover'a hazırladıkları yaz spor programına bisiklet antremanları da eklemek istediğini söylüyor. bunun üzerine grover bir takım araştırmalar yapıyor ve 3 tane bisiklet kiralıyor -bir tane kendisi için, bir tane kobe için ve bir tane de kobe'nin yakın koruması için- ve abd takımının ilk antreman gününden önce kafalarına ışıklı şapkalardan takarak yolculuğa başlıyorlar.
    grove: "sabaha karşı 2 sularında antrenman bitmiş ve sabah 7:30 da takımla beraber fitness salonunda yerimizi almıştık" diyor.

    bu gibi hikayeler, blake griffin ve birçok nba oyuncusuna şehir efsanesi gelirken, kobe bryant için sıradan bir salı akşamıydı.

    majesteleri'nden taktik alırken

    bir başka hikaye ise kobe'nin neredeyse her maç arasında takım arkadaşlarını bir araya toplayıp, eline laptopu alıp nasıl daha iyi hücum edebileceklerini gösterip, taktik vermesidir.

    '97 smaç yarışması'nda uçarken

    zaten kobe'nin her maç gününde ekstradan süper yoğunlukta idmanlar yaptığını bilmeyen yoktur diye umuyorum. hatta espn muhabiri rick reilly "yerde dizili olan 12 tane dubanın arasında koşup, durup, son enerjisine kadar şınav çektiğini gördüğümde kendimi hayranlıkla izlemekten alıkoyamamıştım. bir de bunu 7 set yaptığını görünce ona neden kobe dendiğini anlamıştım" demiştir.

    3 periyotta dallas mavericks gibi bir takımdan daha fazla sayı atarken

    shaq yazdığı kitapta o'nun için "salona girersiniz ve o'nu domuz gibi hırıldanarak ve top sürdüğünü görürsünüz; fakat kaçırmamanız gereken ufak bir nokta var, o da elinde top olmadan bunu yapmasıdır." demiştir.

    81 sayı sonrası bench'e alınırken

    kevin durant kendisi için: "abd basket kampında nadir, antrenman olmayan, boş günlerden biriydi. istediğimizi yapmamızı söyleyen koç, ayrıca isteyenlerin salonda çalışabileceğini söylemişti. ben ve jeff (green) biraz günün tadını çıkardıktan sonra birkaç tur atış çalışmak için salonun yolunu tutmuştuk. salona girdiğimizde kobe kan ter içinde kalmış ve çoktan çalışmasını bitirmişti. bizi gördüğünde "geç kaldınız. idman çoktan bitti" diyerek gülümsemişti. o gerçekten ilham verici bir basketbolcudur." yorumunda bulunmuştur.

    tek ve eşsiz mvp'si

    ron artest ise " üçüncü antrenman bitmiştir. izin verin de size kobe "jelly bean" bryant'ı neden sevdiğimi söyliym. sabaha karşı 6:45'te salonda olurum, ama black mamba 5:30'dan beri oradadır." demiştir.

    boston finalleri 7. maç sonu

    john celestand (eski takım arkadaşı) kendisi için " onun neden açık ara en iyi olduğunu anladığım zaman sezon öncesi antrenmanlarına tekabül ediyordu. wizards'a karşı oynanan bir maçta kobe şut attığı elin dirseğini kırmıştı. o her zaman antrenmanlara bir buçuk saat önceden gelerek, hep ilk gelen isim olmuştu. fakat artık bunun bir son bulmasını ve antrenmana giden ilk ismin ben olmasını istiyordum ki new jersey'de oynarken bu hep böyle olmuştu. sakatlığa ek olarak bir de benim basket salonuna kobe'den 25 dakika daha yakın oturduğumu söylemek isterim. bunu üzülerek ve kendimden utanç duyarak söylüyorum ama o gün kobe'nin sakatlığından dolayı orada olmayacağını adım gibi biliyor ve buna seviniyordum ki zaten o sakatlığa da gelmesi imkansızdı. değil mi?
    salona ilk adımımı atıyorum ve içeriden basketbol topunun sesini duyuyorum. hayır! bu olamazdı! hayır, hayır! ya da.. evet olabilirdi... eğer söz konusu kobe ise her şey mümkün olabilirdi. aynı onu orada sağ elinin sarılı ve terli bir biçimde sol eliyle şut açmaya çalıştığını görmem gibi." demiştir.

    yıllar geçer kobe jordan'a taktik verir :)

    abd takım koçu robert'ın ağzından: "gece saat 3:30 sularında tv karşısında casablanca'yı izliyor ve uykuya dalmak üzereydim. yatağa uzandım ve o da ne? kobe gecenin köründe beni arıyor. büyük bir endişeyle telefonu açtım: - selam rob. umarım rahatsız etmiyorum?
    + hayır, hayır. noldu, merak ettim?
    - koç senden bir iyilik isticem. bana kondisyon antrenmanımda yardımcı olabilir misin? hepsi bu.

    saatimi kontrol ettim ve saat sabaha karşı 4:15'ti.

    +tabiki. o zaman tesislerde görüşürüz.
    hazırlanmam ve oraya gitmem yaklaşık 20 dakikamı aldı. tesislere vardığım ve kapıyı açtığımda kobe'yi gördüm. yalnız. öyle bir terlemişti ki sanki yüzmeden çıkıp gelmişti. ve saat sabahın 5'iydi.
    daha sonra istediği antrenmanı 1 saat 15 dakika boyunca yaptık. ordan ağırlık salonuna geçtik ve burada 45 dakika boyunca çoklu güç idmanlarından oluşan programını yaptı. daha sonra ben eşyalarımı toplamak için salona geçtim çünkü saat 11'de tekrardan bu parkede olmak zorundaydım. kobe'de diğer salona geçti ve yolları ayırdık. ertesi sabah uykulu, yorgun ve baş ağrısıyla birlikte uyku bölünmesinin bir insana yaşatabileceği her yan etkiyi yaşıyordum; teşekkürler kobe'ye. bir şeyler yedikten sonra tesislere gittim. tüm ekip oradaydı; özellikle bu kısım anılarımda hala canlıdır. lebron ile carmelo aralarında bir şeyler konuşuyor ve koç krzyzewski durant'e bir şeyler açıklamaya çalışıyordu. sağ tarafta ise kobe şut çalışıyordu. yanına gittim ve "bu sabah iyi çalıştık değil mi?" dedim.
    - anlamadım koç?
    + bu sabah diyorum. sabahın körü diyorum. iyi çalıştık.
    - evet koç. gerçekten teşekkür ederim.
    + e sen ne zaman bitirdin?
    - neyi?
    + idmanı? ne zaman çıktın tesislerden?
    - birazdan çıkarım. 800 tane daha şut çekiym de öyle.
    o an ağzım açık kalmıştı. allah'ım bu nasıl bir basketbol aşkı, bu nasıl mükemmelliyetçiliktir? ne kadar çalışkan olduğu ile ilgili her hikaye, her cümle kesinlikle doğru. kendinden 10 yaş küçük oyuncuların üstünden smaç basmayı nasıl başarıyor şimdi çok daha iyi anlıyorum."

    biri smaç mı dedi?

    yine shaq'in otobiyografisinden: "çok genç ve bazı yönlerden tam anlamıyla gelişmemiş bir çocuktu, fakat şunu söyleyebilirim ki kobe'nin şu an yaptıklarını, kendisi bana çok önce yapacağını söylemişti. bir gün takım otobüsünde otururken bana "bir gün lakers'ta en çok sayı atan oyuncu olacağım, 5 ya da 6 şampiyonluk yüzüğüm olacak ve nba'in en iyi oyuncusu olacağım" demişti. bunu duyduğumda "he tabi tabi" diye tepki vermiştim. daha sonra gözümün içine bakıp bana "nba'in will smith'i olacağım" demişti".

    o günler güzeldi

    2007 yılında kobe basketbol akademisi'ne katılan ve ülkenin o dönemdeki en gözde genç oyuncularından olan o.j. mayo kobe'nin yanına giderek, ondan kendisiyle birebir antrenman yapması için ricada bulunuyor. kobe mayo'nun bu isteğini kırmayarak, "tabiki yaparız. saat 3'te görüşmek üzere o zaman" der.
    saat 3 olur, geçer. ertesi gün mayo kobe'ye öğleden önce nerede olduğunu sorar çünkü kobe antrenmana gelmemiştir. kobe ise buna cevap olarak "gece 3 demiştim, öğlen 3 değil." diyerek mayo'yu dumura uğratmıştır.

    https://www.youtube.com/watch?v=d1d5ahyvlru

    kimi zaman babası, kimi zaman belalı sevgilisi phil ile

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    kariyer boyunca atılan toplam sayıda jordan'ı geçtiği zaman the player's tribune için yazdığı yazı:

    "zero (sıfır)"

    sıfır. 12 yaşında philadelphia'nın sonny hill yıldız liginde oynarken tüm sezonda attığım sayının toplamı. sayı üretemedim. ne tek bir serbest atış, ne tek bir turnike, ne de yanlışlıkla potaya giren bir sayı.

    babam "jellybean" bryant ve amcam john bu ligin efsaneleri arasındaydı. 2.08'lik uzun forvet babam ve 1.93'lük oyun kurucu amcam...

    tüm ailemi rezil ediyordum!

    http://i.hizliresim.com/v8zr7r.jpg

    o zamanlar belki de basketbolu bırakmalıyım diye düşünmüş ve futbol üzerine yoğunlaşmanın daha mantıklı olduğu kanısına varmıştım. işte tam bu noktada majesteleri'ne duyduğum saygı ve hayranlığım filizlenmeye başladı. çünkü jordan'ın lisede okul takımından daha birinci sınıfta çıkarıldığını; utanmanın ve yenilginin ne demek olduğunu bildiğini öğrenmiştim. fakat o, bu durumu kendisi için bir start noktası olarak görmüş, daha da güçlenmiş ve pes etmemişti. aynısını yapabilirdim ve bunu kendime bir görev olarak bildim. ben de başarısızlıklarımı kendimi ateşlemek için kullanmalıydım ve aileme-daha da önemlisini kendime- kendimi kanıtlama konusunda takıntılı hale gelmiştim. bunu yapabilirdim!

    bir kere takıntılı hale gelmiştim. basketbol hakkında her şeyi; tarihini, oyuncularını, temel noktalarını öğrenmiştim. sadece bir daha herhangi bir maçı sıfır sayı ile bitirme konusunda değil, aynı zamanda kaybetmenin verdiği acıyı bir daha yaşamama konusunda da kararlıydım. sayı üretebilmek için öldürücü içgüdülerim o gün doğmuştu.

    24 sene sonra ilham perimi geçtim.

    unutulmaz bir yolculuktu benim için. aynı zamanda büyük bir şerefti. babaların sokağa çıkma yasağını uyguladığının farkındayım ve babam gece üstümü örtmeden önce beni odama dişlerimi fırçalaması için gönderdiğinde lavaboya yavaş adımlarla gitmeseydim, diş macununun yerini birileri değiştirmiş gibi yapmasaydım, her bir dişimi 2 kere, dilimi de 3 kere fırçalamasaydım, diş etlerim kanayana kadar diş ipiyle oynamasaydım, ağzımın içi uyuşana ve yanana kadar gargara suyu ile çalkalamasaydım, bugün ben kobe bryant olamazdım.

    bunları yapmasaydım, sıfır sayı attıktan sonra kendimi toparlayamazdım ve bana ilham veren o adamı gururlandıramazdım.

    bütün desteğiniz ve sevginiz, dahası da içimdeki hırçın çocuğun bunu(sona geldiğimi) kabullenmeyi reddettiğini bile bile beni yalnız bırakmadığınız için sonsuz teşekkür ederim.

    sevgilerimle,

    mamba gider

    http://i.hizliresim.com/gvxepn.jpg
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    ve o an geldi çattı.

    biliyorum hayal ama bana sorsaydın fikrimi, kesinlikle tek cevabım olurdu: "yapılacak her şeyi yaptın". karşına geçip verdiğin kararın erken ya da geç olduğunu sana söylemezdim. çünkü biliyorum, geçerli sebeplerin var. fakat şunu bil ki bu sezon sonunda forman hiç olmadığı kadar değerli olacak.

    platonik aşkı nicholson

    biliyorum bu kobe'nin hayatının en zor anı. oynayabileceği en yüksek düzeyde basketbol oynamak istiyor ama artık vücudu buna izin vermiyor. profesyonel bir sporcu olmanın en zor yanı da bu olsa gerek diye düşünüyorum. ve yine eminim ki şu noktada, basketbolu en mükemmel şekilde bırakabilmek için her şeyini vermeye hazırdır. fakat o günler geride kaldı ve o her şeyini verme arzusu ölene kadar peşini bırakmayacak. aynısı bird'e de, jordan'a da ve daha nice bu spor için ölebilecek efsane isimlere de olmuştur. fakat o tükenme anına gelindiğinde, her şey bitiyor ve elinizden hiçbir şey gelemiyor. o'nu sevin veya ondan nefret edin fakat şunu unutmayın ki kobe'nin basketbola verdiği değer çoğu kişinin herhangi bir konuya verdiği önemden daha fazla olacaktır.

    ilk all-star mvp'si

    özellikle bu sezon onu her izlediğimde gözlerinde gördüğüm tek şey var: bu gece, her şeyin tekrardan iyiye gideceği günün başlangıcı olan gece. ama takım arkadaşları o kadar kötü ve o kadar kötü bir sistem içinde oynuyorlar ki, sanırım böyle kapanacak bu sezon.

    kobe ve jordan basketbol tanrısıydı benim için. tanrılar yorulur mu? pes eder mi? küçükken o duvarımda duran posterimdeki gibi olmasını istiyordum hep. bana basketbolu kobe ve jordan sevdirdi. şimdi kobe de gidiyor ve kimleri izleyecek bu gözler bilemiyorum? o estetikliği, o fade-away şutları, estetik turnikeleri, smaçları, üçlükleri, stop-jam shotları, fake'leri nerede bulcam?

    time-out'ta çizilen oyundan sonra zafere 1 adım kala kobe ve "pal" gasol

    basketbol seçmelerine gittiğimde giydiğim kobe forması, bana seçilmemi sağlayan o hırsı, o enerjiyi, o inatçılığı, o mükemmelliyetçiliği vermişti. tabii onunkiler yanında sıfır kalırdı.

    mvp-mvp-mvp diye bağırdıklarında seyirciyi alkışlaman, aşil tendonun koptuğunda bile o son serbest atışı atıp gitmen, her hırslandığında mamba dişlerini çıkarmanı nasıl unuturum?

    aşkı vanessa ve çocukları

    o 81 sayı attığın gece ve ekranın alev alıp, tepkilerimin gece bizimkileri uyandıracak kıvama geldiği an hala aklımda.

    ya peki redemption klibini izleyip gaza geldigimiz günler?

    ya peki "i told ya, i told ya" diye bizi kandırdığın videon?

    sürekli lebron ile karşılaştırılman ama buna rağmen, birlikte bütün açıklamaları tiye alır bir şekilde röportaj vermen?

    bunlari da unutamam.

    buzzer-beater ve winning shotlarin var ama, şu maçı hiçbir buzzer-beater'a değişmem.

    bir de, orlando final serisi bittiğinde çocuk gibi sevinmeni hiçbir zaman unutmıcam.

    http://www.rantsports.com/…nals-ronald-martinez.jpg

    seninle büyüdük. lakers seninle anlam kazandı. seni hep o sarı-mor forman ve dişlerini göstermenle hatırlıcaz.

    http://i.hizliresim.com/3ja0lr.jpg

    5-4-3-2-1.

    http://i.imgur.com/zxwexdv.gif

    http://i.imgur.com/kq3sepi.jpg

    http://i.imgur.com/kdtrb4q.gifv

    http://i.imgur.com/c6hypsy.gif

    http://i.imgur.com/2xu68ra.gifv

    http://i.imgur.com/frdniuq.gifv

    https://i.imgur.com/6wfccff.gif

    https://i.imgur.com/adibpro.jpg

    http://i.imgur.com/j6lfqyk.png

  • avukatın biri yeni aldığı son model arabasıyla arkadaşlarına hava atmak için sabırsızlanmaktadır. tam arabanın kapısını açıp arabasına bineceği esnasında yeniyetme bir sürücü gelir ve arabaya çarparak sol kapıyı uçurur.

    adam sinirden kıpkırmızı olmuştur. tamir ettirse bile arabası eskisi gibi olmayacaktır. ne yapacağını bilmez şekilde dururken yanında bir polis arabası durur. adam hemen polise şikayette bulunur

    "memur bey yeni arabamı acemi bir sürücü mahvetti. şikayetçiyim". polis sorar, "avukatsınız değil mi?"
    avukat öfkeyle cevaplar. "evet ama bunun arabamla ne alakası var?"

    polis gülerek, bütün avukatlar aynısınız sadece mallarınızı ve sahip olduklarınızı umursayan açgözlü insanlarsınız. eminim şu anda sol kolunun koptuğunun farkına bile varmadınız" der.

    avukat şoke olmuş şekilde koluna bakıp çığlık atar: "rolex'im nerede?"

    dipnot: fıkra çeviridir. bir kaç kere farklı şekillerde aradım başlıkta ancak bulamadım. inşallah arama kabızlığı yapmamışımdır

  • > şarap içen tek varlık insandır
    > hayvanlar şarap içmez
    > o zaman şarap içmeyenler hayvandır

    güzel oldu bu, namazcı amcaya iletin.

    edit: aradan uzun zaman geçince entry'de referans aldığım gündem konusu da uçup gitti tabi, şimdi şarap içmeyenlere hayvan dedi, namaz kılanlara hakaret etti bu diye polis kapıma dayanmasın.

    namaz kılmayan hayvandır

  • türkiye'nin çomarları bunun ne demek olduğunu 15 sene sonra anlarlar. siz gerizekalısınız arkadaşlar. tayyip gelip geçici, dünya sultan süleyman'a kalmadı ona mı kalacak? türkiye kalıcı. yalnız kendi hayatlarınızın değil, çocuklarınızın da hayatlarının içine sıçıyorsunuz.

  • milyonlar kazanırken türkçe cümle kuramayan türk futbolcuların olduğu ortamda ingilizcesiyle eleştirilen voleybolcu.
    dinledi, anladı, dilinin döndüğünce cevapladı.
    işte, futbol ile voleybol arasındaki kültür farkı. sadece oyuncular açısından değil, seyirciler açısından da farkı ortaya koyan durum.

  • bir arkadaşın filmin ilk bölümünde sıkılması sebebiyle tavanda oynaşan güvercinleri bütün yarı boyunca "gel geh geh" "cık cık cık" diye çağırması. aranın ardından ışıkların sönmesiyle güvercinlerden bir tanesinin arkadaşın kafasına konması, arkadaşın bonus kafası gibi kıvırcık olan saçlarına güvercinin dolanması, dolanan güvercinin iyice korkup çırpınması, arkadaşın da panikleyip çırpınmaya ortak olması, tüylerin uçuşması, arkadaşın "makinist imdaat" diye bağırması, ışıkların yanması zaten bi sikime benzemeyen filmin iyice piç olması..
    (bkz: oof of)