hesabın var mı? giriş yap

  • dostoyevski'nin dediği gibi;

    "bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. kendisine bir ülkü edinen çok az. umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: 'yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?' öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor."

  • maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağı olan "kendini gerçekleştirme" ihtiyacını giderememeyi doğurur bu durum.

    bazen üşengeçlikten, bazen de şartların olumsuzluğundan kaynaklanır. iki durumda da kötüdür. çünkü önemli bir ihtiyaçtır kendini gerçekleştirme.

    sabah sabah buna neden kafa yordum bilmiyorum ama herkes potansiyelini doğru kullanabilmek için adımlar atmalı.

  • gates- neden "ekşi" ve "sözlük"?
    ssg- neden "micro" ve "soft"?
    gates- hiç sorma...

  • siz hiç kalbinizden taşan sevgilinizin bir başka aşk için ağladığını gördünüz mü?

    ben gördüm, bir kere.

    çok ağlanırsa kör olunur mu? bilen vara yazsın bana, neyse.

    bir aylık bir amerika tatili idi sadece. gözleri parlamıştı böyle bir imkan doğdu gitmeli miyim sence derken. hayatımda hiç kimseyi öyle yüreklendirmemiştim sanırım, kendim de dahil.

    her şey bu tatille başladı, hayatımın bu kadar boka saracağı hiç aklıma gelmezdi, felaketlerin bir alıştırma dönemi olmalıydı bana göre, böylesi zalimlikti.

    siz hiç alkolle arası iyi olmayan sevgilinizi zil zurna sarhoş bir bar köşesinde ağlarken buldunuz mu?

    ben buldum, bir kere.

    ıslak suratını omzuma gömüp "çok canım yanıyor" dedi. bende can kalmadı diyemedim.

    ellerimi tutup "ben başkasına aşık oldum" dedi. ben bir daha sevemem diyemedim.

    tüm renkler soldu, etraftaki tüm ışıklar söndü, ben karanlıktan korkuyordum ve elimi bir başkasına aşık bir adam tutuyordu. dramın dibi.

    tekrar omzuma gömülüp hıçkırıklarla ağlarken "sana bunu nasıl yaparım, ama aşık oldum, nasıl yaparım" diye boğuk bir sesle nefesini gömleğimden içerilere kadar üflüyordu hırsla.

    fıtı fıtı fıtı, çok duygusallaştım, tamam neyse, git ve mutlu ol dedim, evet ellerimle ittim onu, başta direndi sonra bir kelebek gibi süzüldü canını yediğim.

    bazen aşk gider, anılar kalır. bazı sevgililer başkalarına aşık olabilir ve siz bir daha sevemeyebilirsiniz.

    elimi tutabilirsiniz.

  • günümüz teknolojisinin kameralarının dahi gerçek göz görüntüsüne ulaşamadığı* düşünülecek olursa, "daha gerçek" olana giden yolu ve yöntemleri düstur edinme iddiasıyla yola çıkan öncülerinin sağlam bir çelişkiye toslamasına sebep olmuş sinema akımıdır. örnek vermek gerekirse, akşam saatlerinde* odasına girip bir eşyasını arayan karakterin eylemini izlememiz mümkün olmaz. dogmaya göre, gerçek bir iç mekanda gerçek zaman ve ışıkla çekilmesi gereken bu görüntüler gerçekte olduğundan çok daha karanlık olarak bize ulaşır.

    yine de getirdiği sıkı kalıp ve yaklaşımlarla sinemacıları yaratıcı yöntemler geliştirmeye zorlaması bakımından kıymetlidir. sinemada gerçekçi bir dil yaratabilmenin önemi üzerinde duranlar ve perdenin hayata açılan bir pencere olması fikrinden haz duyanlar minimalist sinemanın sunduğu değerlere eğilebilirler. böylece evet belki film biter ama perdenin ardında hayat akmaya devam eder. sinemada minimalizmin öncüsü kabul edilen robert bressonun pickpocket filmi* meraklılarına epey fikir verecektir.

    türkiye sineması için konuşacak olursak, tam anlamıyla minimalist diyemezsek de yeşim ustaoğlu, sinemada gerçekçiliğin nasıl inşa edilebileceğine dair iyi örnekler sunmaktadır.

    yani neymiş? gerçeğe giden yolda, gerçeğin dahi kendisine alan bulmakta zorlanacağı dogmalar yerine "disiplinli özgürlük" mottosuyla**hareket etmekte her daim fayda vardır.

  • bendeki genelde şu iki gerginlik oluyordu:

    1- birisi setimi bitirmeden araya girecek ve terim soğuyacak.
    2- kardeş yanlış yapıyorsun diyecek biri çıkacak.

    ikisini de yaşadım allaha şükür...

    o yüzden kimsenin olmadığı saatlerde gitmek daha iyi. ama o zaman da salak salon sahipleri, hiçbir şeyi hazır etmemiş oluyor. duşu kullanmak istiyorsun, daha hazır değil. birine bir şey sormak istiyorsun, daha gelmemiş. bir önceki kullandığım aleti vs kullanayım diyorum, sökmüşler. ya da kendilerine göre bir hale sokmuşlar ve kimse daha default haline getirmemiş. şimdi ben uğraşacağım, bir salon sorumlusu müdahale edecek falan...

    en iyisi i rocky gibi doğada ya da evde spor yapmak o yüzden.