hesabın var mı? giriş yap

  • bayramda büyük anneannenin evi... 9 çocuk ve sayılamayacak kadar çok büyük bulunmaktadır. çocuklar 1.5 -12 yaş grubu arasındadır... misafirlerden birinin çocuğu olan 3 yaşındaki yusuf geri kalan bütün çocuklara kan kusturmaktadır.

    ilay(5): anne, yusuf(3) bana vurdu!
    romica: aaa çok ayıp yusuf, arkadaşlara vurulmaz!

    5 dakika sonra...

    ege(7): anne, yusuf ilay'a vuruyordu, onu korumak isterken kumandayla kafama vurdu, küçük diye dövmüyorum!
    romica: tamam oğlum, sen koru kardeşini ama vurma...

    5 dakika sonra...

    elif(1.5): ingaaaaaa!!!!
    emrecan(11): ya romica abla, yusuf kardeşime tokat attı, sonra da itti!
    romica: ege, ilay, mert(4) ve elif'i öbür odaya al, yusuf'u da oodaya sokmayın!

    5 dakika sonra...

    utku(11): halacığım, yusuf ufaklıkları eziyor yine!
    mert(4): halacı, eziyo bizi üstümüze çıkıp çıkıp!
    romica: eytera be, lan it, ne istiyorsun benim çocuklarımdan, yeğenlerimden! ben adamı ne yaparım biliyor musun sen? höt!
    yusuf(3): çotaa!!!
    romica: argh, kafam!
    yusuf'un annesi: hihi, ay çok yaramaz, kusura bakmayın!
    romica: hıı, evet... biraz yanınızada dursun, bütün çocuklar ağlıyor içeride...

    5 dakika sonra...

    mert: ege, askercik oynayalım mı?
    ege: tamam, ben başkomutan oluyorum!
    mert: ben de askercik oluyorum!
    ege: yusuf da terörist olsun!!!

  • keko rap düzgün, kaliteli, eğitimli, ilgili bir ailede büyüyen z kuşağını esir alamaz. alsa alsa keko ailelerde büyüyenleri esir alır.

    geçen biri twitter'da “mozart'a teşekkür ediyorum. çocuğum kötü bir şey yaptı, odaya kapatıp mozart dinlettim, sabah artık yapmam diye ayağıma kapandı” diye bir şey yazmıştı. ceza olarak mozart dinletirsen çocuk tabi ki sevmez diyen birkaç kişi dışında herkes beğenmişti bu tweet'i.

    işte böyle dangalak anne babalara sahip çocuklar dinliyor o keko müzikleri. çocuklar masum, sorun ailelerde.

    edit: bunların anne babası da arabesk, pop müzik falan dinliyor en fazla. masterchef'i, sikimsonik türk dizilerini falan izliyor. bak ekşi'de bile masterchef türkiye gündemde birinci sırada şu an. “keko rap dinleyen z kuşağı”nın aileleri bunlar hep.

    (bkz: acun'un y kuşağını esir alması) ile benzer olgular.

  • bir onbaşının liderliğini görmek.

    adana yüreğir ile karataş arasında yolun herhalde tam ortasında doğankent diye niye var olduğunu sakinlerine sorsak mantıklı bir cevap alamayacağınız bir belde bulunur. 90'lı yılların başında doğankent jandarma karakolu da yolun karataş'a bakan yüzünde tarlalara sırtını dayamış, beyaza boyanmış alçak tuğla duvarlı ve iki üç göz odadan ibaret bir yapıydı. tam bir köy karakolu gibiydi. 20-30 er erbaş ve bir kıdemli bçvş komutanlığında dört astsb ile tesis edilmişti. o bölge çukurovanın tam da coğrafi merkezine denk geldiğinden karakolun etrafı da göz alabildiğine dümdüz bir araziydi. etrafta dağlar ormanlar gibi düşman unsurun saldırı yapmasını kolaylaştıracak bir şey olmayınca oradan da klasik askeri anlayışa göre bir olay beklemiyorsunuz. empati de kurunca lan kim doğankent karakoluna ne yapsın diyorsunuz.

    ama yaptılar. malesef.

    yanılmıyorsam 1993 yılında bir yaz gecesi, geceyarısına yakın ve geçkin saatlerde karakol bir anda çapraz ateşe alınıyor. etrafta doğal bir yükseltiyi bırak yüksek bir bina bile olmadığı için ağır silah kurmadan 10 veya daha az sayıda terörist doğu batı istikametinde ellerindeki yalnız kaleşnikoflar ve el bombaları olduğu halde saldırıya geçiyor. gecenin sükuneti sürerken birdenbire çapraz ateşe başlıyorlar. karakolda o güne kadar doğru düzgün silah ateşlemiş tek bir asker bile yok. zaten doğankentteki bütün olay tarlalarda esrar var mı diye bak - yol kes idari arama yap - "kocam beni çok dövüyor söyleyin az dövsün" diye karakol ziyaret eden hanımlardan ifade al ekseninde gerçekleştiği için bu birdenbire gelen silahlı saldırı karakolu paniğe sevkediyor.

    karakolda bir adet mg3 var onun dışında alay komutanının da deyişiyle içerde "bi bok yok". cendermeler can havliyle mg3ü iki şeridiyle beraber çatıya kuşların yuva yaptığı mevziye çıkarmaya çalışıyorlar. silahını kapan dışarı kendini atıp duvar dibine mevzi almaya çalışıyor. herkes don atlet, duvarlara kolonlara camlara habire mermi isabet ediyor ve ilk bir iki dakikada karakol buna hiçbir karşılık veremiyor.

    çapraz ateşe girmek tüm pusu senaryoları arasında kendinizi en bulmak istemeyeceğiniz, yaşama şansınızın karşılık verme / düşmandaki ağır silah sayısı / ne kadar yakın oldukları / hava şartları gece karanlığı gibi bir çok değişkene bağlı olarak en hızlı azaldığı durumdur. çapraz ateşi kırmanın tek yolu da gökten ejderhalarınız yardıma gelmiyorsa üstün ateş gücüdür. pusuya girenler pusu atanlara bunaltıcı bir volümde mermi yağdırmayı başarırlarsa kafayı kaldırıp durum değerlendirmesi yapabilir, insiyatifi ele alabilir, oradan çıkmak için manevraya girişebilir. yapamazsanız oraya yapışır kalırsınız. burnunuzu bile çıkaramazsınız. bu zayıflığı da düşmanlarınız farkederse yaklaştıkça yaklaşırlar ve birden el bombası menziline girersiniz. sonrası felaket.

    doğankent karakol komutanı astsb bçvş karakolda yattığı ve o sırada orada bulunduğu halde odasının delik deşik olması yüzünden can derdine düşüyor. silahı elde yatağının yanına çöküyor ve orada kalakalıyor. karakolu kendi haline bırakıyor. diğer astsubaylar da izinli. erleri yönlendirecek kimse yok ortalarda. böylece karakolda tam bir cehennem senaryosu hüküm sürüyor. ve teröristler bunu da çok geçmeden farkediyor. ateşi yoğunlaştırıp yaklaşmaya başlıyorlar, silah sesleri gitgide yakına geliyor.

    bu sırada en olması beklenmeyen şey vukua geliyor ve erbaş arasında bir çocuk öne çıkıyor, beyaz atleti şortu ile diğerlerinden ayıramayacağınız elinde g3'ü ile duran bir uzun dönem asker. ateş sürerken kaos esnasında kafasını parapetin üzerinden kaldırıp kendince durum değerlendirmesi yapıyor. bir onbaşı bu. 20 yaşında. kafasının üzerinde vızıldayan mermilerden bir gram çekinmiyor. atış ve yaklaşma noktalarına üstünkörü bir bakıp başlıyor emirler yağdırmaya. -"hüseyin sen şu duvara koş", -"selim sen şu noktayı tara", -"kadir sen her otuz saniyede bir aydınlatma mayını at önümüzü görelim", -"mg3 sen şu alanı tara, sırtımızı temin et" diye bağırarak duvarın ardında ayağa kalkıp bizzat kontrollü bir atışa başlıyor. bunu gören erler korkularından silkiniyorlar. o ana kadar ne yapacaklarını bilemeden titreyen er-erbaşlar birden arkadaşlarından gelen kendinden çok emin ve otoriter bir edayla verilen bu emirleri hiç sorgulamadan hemen harfiyen uygulamaya başlıyor ve hayatında 3 mermiden fazlasını atmamış olan başlarında komutanları olmayan bu çocuklar bir anda inanılmaz bir savunma duvarı oluşturuyorlar. kendi başlarına... askerliğin pratiğine dair fikirleri olmayan askerler korkunç bir ateş volümü yakalıyorlar. onbaşı o kadar doğal bir liderlik sergiliyor ki çatışma on oniki dakikayı geçince atış yoğunluğunun azalmaması için koruma ateşi desteğinde malzemeliğe iki arkadaşını gönderip mermi ikmali falan da yaptırıyor. ateş altında kendine komando binbaşı diyenlere taş çıkartırcasına karar veriyor, uyguluyor, sevk ediyor. savaş alanını domine ediyor herif. teröristler de bakıyorlar ki işin rengi değişmeye başlıyor, komando unsurlarının karakolda olduğunu falan düşünüp, aynı zamanda mermileri de azaldığı için çatışarak çekilip kaçıyorlar. sakızlı hacıali istikametinden tarsus tarafına doğru fıyıyorlar. daha bildik bir tabirle "gece karanlığından faydalanarak" gidiyorlar. ama öğlen güneşi altında kaçsalar da kovalayacak kimse yok zaten.

    sonra ertesi gün oluyor.

    raporda doğankent bütün gece çatışmış ölü yaralı yok diyorlar. başçavuş silah sesleri kesilince odasından çıkıp telsizle yardım istemiş. yardım gelince de erlerin ifadeleri doğrultusunda hemen göz altına alınıyor. bilahare bir buçuk yıl kadar süren bir mahkeme süresince "korktum" diye kendini savunuyor. askeri hakim heyeti de korkmanın insani bir duygu olduğu yönünde emsal bir karar alıyor. bçvş ceza almıyor ama meslekten de ilişiğini kesiyorlar.

    il j. alay komutanı karakoldaki kurşun deliklerine bakıyor. yaklaşık 1000-1200 mermi isabeti var. karakolun her yeri isviçre peyniri gibi olmuş. 45 dakika bir saat boyunca erlerin neler yaptıklarını dinliyor. tüm erler tek bir onbaşıyı işaret ediyorlar. bizi o sevk ve idare etti komutanım diyorlar.

    jandarma albay onbaşıyı karşısına alıyor. hikayeyi bir de ondan dinliyor. zira o onbaşı olmasaydı bir ihtimal o gün gazeteler 30 şehit haberi yazacaklardı. şans. albay da biliyor ki o gün herkes şansa kurtuldu karakolda. ve oraya zorunlu askerlikle getirilmiş, aslında o işi kariyeri olarak yapmayan, yapmak istemeyen bir güruh içinde tam da ihtiyaç anında bir doğal lider çıkması ne büyük bir şans.

    - nerelisin sen onbaşı?
    - izmirliyim komutanım.
    - ne iş yapıyorsun?
    - kunduracı kalfasıyım komutanım.
    - karakolu bütün gece savunmuşsunuz evladım, bizzat sevk ve idare etmişsin. hiç korkmadın mı?
    - korktum komutanım.
    - ee? nasıl başladın ya emir vermeye?
    - kendimi sorumlu hissettim komutanım. en rütbeli bendim.

    onbaşı teröristlerin nerelerden geldiklerini, ne tip silahları olduğunu, malzemeliğin kapısını nasıl kırmak zorunda kaldıklarını anlatır. o anlattıkça zabitan heyeti dinler. adana'nın ne kadar rütbelisi varsa bu kunduracı onbaşının sözünü kesmez. karşısında da oturmazlar. lider yetiştirilenlerin lider doğana bir yerde saygılı olması da böyle insanın içine çok işleyen bir manzaradır. sanki bütün o üniformaların, maskelerin ardında askerliğin daha antik koduna şahit olmak gibidir bu. nihayetinde askerlik kahramanlık mesleğidir. arada gerçek kahraman da görürsünüz. bu onbaşı gibi.

    bilahare doğankent karakolu hemen tadilata girer, dört makineli tüfek bir zırhlı araç ile takviye edilir. astsb yerine bir de üsteğmen atanır ve kahraman onbaşı önünde kalan 90 günlük askerliğini yapmaz. hemen o gün terhise hak kazanır. kendisine verildiğini çok nadir gördüğüm kırmızı tezkere yazılır ve bunu 6. kolordu komutanı korgeneral bizzat eliyle takdirnamesiyle beraber imzalar.

    bu onbaşıların çoğunlukta olduğu bir ordu yaratmak yerine onları kırmızı tezkerelerle eve erken gönderip yola katırlarla devam etmek de sanırsam bize has bir ironidir.

  • amerikalıdır. 4 yaşındaki kız çocuğunu taciz ederken yakaladığı 47 yaşındaki adamı döverek öldürmüştür. bölge halkı “çocuklarımızı korumak için biz de aynısını yapardık, öldürülen kişi hakettiğini buldu” diyerek tacizciyi öldüren babayı desteklemiş.

    politik doğrucu olamayacağım, bir baba olarak aynısını yapardım diye düşünüyorum. ama türkiye'de daha çok tecavüzcülerin arkasında durulduğu için, kravat takan tecavüzcüye indirim uygulandığı için, 14 yaşındaki çocuğun rızası vardı diye peşkeş çekilmesine razı olunabildiği için bunlar bize uzak geliyor.

  • `edit:` sevgili yozgatlılar ve romalılar hala anlaşamıyoruz,yok şarkıların sözleri saçmaymış yok rezil şarkılarmış vs.vs. olay bu değil burada olay bu şarkıların türk pop müzik tarihine geçmiş unutulmaz şarkılar olması...

    ––––––––––––––––––––––

    moda olan şarkıların 1 yıl sonra esamesinin bile okunmadığı çağımızın pop kültürüne göre efsane olan pop listesidir.

    link

    dikkat edilemesi gereken bu liste best of 90 değil, yani olayımız klasik 90 lar pop'u çok iyiydi aga değil.
    burada olan mükemmellik o haftanın en iyi şarkılarından oluşan listedeki mükemmellik . bu öyle bir liste ki her şarkı şimdinin efsanesi, şimdinin hala akılda kalan mükemmel şarkısı ve bunların hepsi 1 ay içerisinde çıkmış şarkılar.

    nasıl olurda böyle 1-2 aylık zamanda böyle efsane şarkıcılar ve şarkılar çıkış yapmış? akıl alır gibi değil!

    geçen senenin şarkısı adeyyooo yu hatırlayan varmı? evet ben yazınca hatırladınız :)
    peki geçen ayın en iyi şarkılarını yazın desem en fazla 4-5 şarkı yazar 1 ay sonra unutursunuz.
    aradaki fark tarif edilemez....

    sertap erener- sakin ol

    yonca evcimik - abone

    harun kolçak- gir kanıma

    hakan peker - hey corç versene borç

    nazan öncel -aynı nakarat

    izel,çelik,ercan -özledim

    emel müftüoğlu- bastın faka

    fatih erkoç- ellerim bomboş

    nilüfer- şov yapma

  • 2022 yılında "kameralar çalışmıyordu" diyen mekanın saklayacak bir yalanı vardır.

    mahkeme demek "nasılsa birkaç yıllık mevzu, unutulur gider" demektir.

    inandırıcı olmayan açıklama.

  • biz kimiz ki adamı linç ediyoruz? bence bir sanatçı olarak daha iyi bir gelecek için her yolu deniyor adam. ben saygı duyuyorum. yalakalık yapmaya ihtiyacı yok ki. paraya da ihtiyacı yok. dünya kucak açmış. bugün istese japonya vatandaşlık veriyor. o ise burada bir uğraş veriyor. yaptığı sanat deseniz çok üst seviyelerde. hem bu ülkenin kültürüyle, hem de dünyanın acılarıyla yoğurduğu eserler ortaya koyuyor. burada onu eleştirenler youtube’u açıp bir iki söyleşisini izlesin. kurduğu cümlelerle bizi beşle çarpıp ona böler.

  • sabahin 4unde, taksimde soguktan buz tutmak uzere evine yuruyen seyyar cayci amcaya yardim amacli seslenip "amca 2 cay" dendikten sonra gozleri yorgunluktan cokmus amcanin cay termosunu gostererek ve utanarak "..ama cay soguk" demesi.. o seref ve o onur isitir o cayi amca.. ver de icelim

  • migros'un sütünü geçmişte sek üretiyordu, şimdi torku üretiyor. neden yüzde 20-30-40 daha fazla ödesin.

    neyse ki yeni kuşağın marka tutkusu yok.