hesabın var mı? giriş yap

  • saten pijama/gecelik.

    bu diziler dışında kullananı var mı merak ediyorum. kendini yatağa şöyle bi bırakıversen kayar öteki taraftan düşersin. nasıl uyuyorlar ki onla?

  • oltayla tutulan balığın ağ ve torlarla tutulan balıklar gibi saatlerce acı çekmediği ve etinin bu sebeple daha lezzetli kaldığı.
    ilave: doğa bile küçük esnaftan yana

  • "jack, 4 tonluk blokları 32. kata ulaştırmak zorunda.
    ani bir bir rüzgar, felakete sebep olabilir..."
    zaten mühendis falan çalışmıyor, jack harlem'den arkadaşlarını toplayıp gökdelen yapıyor.

  • (bkz: peki)
    hatta reklamı vardı ;
    peki peki anladık sen neymişsin be abi aııı aıııı!

    yıllardır görmedim eğer tedavülden kalkmadıysa ve bana söylemiyorsanız gerçekten çok ayıp ediyorsunuz. terbiyesiz herifler sizi.

  • rok'a mit ve devlet kaynaklarindan,
    sinan engin'e spor ve federasyon kaynaklarindan,
    ahmet cakar'a hakem ve bahis kaynaklarindan surekli telefonla bilgi geliyor.

    garibim abdulkerim'e ne sms atan ne de bilgi veren kaynak var.

  • fetö ele başıyla hiç tanıştın mı?
    b- yoh!
    sayıştay raporunu okudun mu?
    b- yoh!
    vakıfları postalayacak mısın?
    b- yoh!
    belediyede israf var mı?
    b- yoh!
    sonuçları sabote eden anadolu ajansı ile görüştün mü?
    b- yoh!
    işsizlik, yoksulluk, suriyeliler...?
    b- höö??!
    gençler?
    b- onlar benim gankam!

    eko’nun ikinci yarıda sakinleşerek kontrolü ele aldığı ve hakkını verdiği program.

    dikkat editi: şu başlığa da göz atınız dostlar (bkz: 9 yaşındaki çocuğun işitme cihazının çalınması)

  • türkiye'de bir kısım insanda siyasetçilerin programlarını salt liderin şahsı üzerinden değerlendirmek gibi bir eğilim var. bu başlığın altında da göreceksiniz: liderlik vasfı yok diyenler var, yaşlı diyenler var, kendi çapınca 'anarşik-gomünik' politikalar amerika'da karşılık bulmaz diyenler var. aslında bernie sanders'in amerikan siyasetindeki yerini bu şekilde değerlendirdiğimizde türkiye'de yaygın olan bir hastalığı amerikan siyasetine taşımış oluyoruz. o hastalık da şu: liderin herhangi bir toplumsal aktörden, hareketlilikten veya değişimden bağımsız var olabildikleri yanılgısı. bizde lider seçmeni sırtına alıp götüren siyasetçidir, seçmenler ise onun peşine takılıp gitmeye gönüllü pasif bir insan sürüsü. odak noktamız hep liderin kendisi. halbuki yapmamız gereken liderlerin şahsında (veya partilerde) kristalleşen toplumsal değişimin siyaseti nasıl etkilediğini anlamaya çalışmaktır.

    bernie yaklaşık 30 senedir siyasetin içinde ve bunca senenin içinde ancak amerikan siyasetine damga vurabilecek bir figür haline gelmesi 7-8 senelik bir mesele. onu ön plana çıkartan şey kendisinin siyasi ajandasıyla amerikan toplumundaki dip dalganın bu yıllarda birbiriyle kesişmesi. o dip dalga olmaksızın allame-i cihan olun, popülarite kazanamazsınız. amerikan toplumunda o dip dalgayı var eden bir takım etmenler var, işte bu etmenle şimdi bernie sanders gibi bir politikacıyı giderek ön plana çıkartıyor. amerika özellikle de 80'lerden bu yana gelir eşitsizliğinin muazzam bir ölçüde arttığı, insanların borçlanmadan okula gidemediği, hatta binlerce dolar sigorta parası ödemeden tedavi olamadığı bir ülke konumunda. küreselleşme ideolojisi abd gibi merkez ülkelerin emekçilerine iyimserlik pompalarken, gerçek sonuç daha az istihdam, daha az ücret, daha fazla eşitsizlik oldu. üstelik tüm bunlar, şirketler ve patronların üretilen servetten giderek daha yüksek bir pay aldığı, buna karşılık emekçilerin payına düşen servetin giderek azaldığı bir ülkede oluyor. * bütün bu eşitsizlikler sadece yüksek siyaset düzeyinde değil, emekçiler arasında da yoğun bir hareketliliğe sebep oluyor. örneğin 2018 yılında, başta eğitim ve sağlık alanlarında çalışan emekçiler olmak üzere 485.000 işçi greve gitti.* yine 2018, 20 grevle 1986'dan bu yana amerikalı emekçilerin en fazla greve gittiklere sene oldu, üstelik sendikalaşma oranındaki düzenli düşüşe rağmen. diyeceğim o ki trump'ın 'make america great again' sloganı da, bernie'nin sadece abd'nin değil küresel servetin de büyük kısmını elinde bulunduran yüzde 1'i hedef alan sloganları aynı toplumsal krizlere yaslanıp, aynı krizlerden besleniyor.

    işte bernie sanders şimdi bu dip dalgaya öncülük etme görevini üstleniyor. yaşı yüksek olabilir, liderlikle mitinglerde magandalık yapmayı özdeşleştiren bazı arkadaşlar için bernie bazı 'liderlik vasıflarından' yoksun olabilir, veya cnn gibi medya kuruluşları hakkında sürekli olarak kara propaganda yaparak bernie sanders'in seçilmesini engelleyebilir. ama bernie sanders'i bugün amerikan siyasetinin önemli figürlerinden biri haline getiren bu dip dalga oldukça büyük değişimleri beraberinde getirecek. ve tahminim o ki bernie seçilse de, seçilmese de bu dip dalga amerikan siyasetine farklı şekillerde de olsa uzunca bir süre damga vurmaya devam edecektir.

    edit: amerikan ekonomisinin görece kapsamlı bir analizi için de şuraya bakılabilir.

  • -ne oldu, ne düşünüyorsun?

    -bi şey düşünmüyom

    -nasıl lan illa bi şey düşünüyosundur

    -ya ilkan birisine ne düşünüyosun diye sormak çok saçma yaa.. ayrıca nezaketsiz de bir şey abi. kusura bakma ama bence öyle yani

    -alla alla niye abi?

    -abi birincisi bu çok kişisel bir şey, ikincisi bunu anlatması çok zor, üçüncüsü hiç bir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyo. yani sen şimdi sorup da bok edene kadar benim aklımın bir köşesinde aint no sunshine when shes gone şarkısı çalıyodu birazcık bu akşam ne yiyeceğiz acaba sandwich mi yiyeceğiz, makarna mı yapsak? sulu yemek yemiyoruz yememiz lazım düşünceleri.. onun haricinde benim eski ev sahibimi biliyosun.. o ev sahibiyle kafamda hayali bir tartışma yaşıyodum yani hatta kazanmak da üzereydim o tartışmayı. o yüzden ne düşünüyosun diye sorduğun zaman bu çok saçma oluyor ve içinden çıkılamaz bir hal alıyor. bildiğin vakit kaybı oluyor. bilmiyorum ki ne düşünüyorum. ne düşünüyosun diye düşünüyorum ne düşündüğümü düşünüyor oluyorum o sırada işin içinden çıkamıyoruz sonra

    şahane olmuş lan bu.

  • -ne kadar büyüdük sayın cumhurbaşkanım
    -kişi başı milli gelirimiz kaç kat arttı sayın cumhurbaşkanım
    -turizm sezonunda nasıl rekorlar kıracağız sayın cumhurbaşkanım
    -çamlıca kulesi gerçekten muhteşem, siz mi tasarladınız sayın cumhurbaşkanım
    -taksim 1000 yıldır hasret kaldığı camiye sizin sayenizde kavuştu, neler diyeceksiniz sayın cumhurbaşkanım
    -dünya bizi kıskanıyor mu sayın cumhurbaşkanım
    -yerli araba ne zaman yollarda sayın cumhurbaşkanım
    -uzay çalışmaları ne durumda sayın cumhurbaşkanım
    -petrol bulduk dediniz, kaç milyon milyar varil sayın cumhurbaşkanım

    soru işareti kullanmadım. çünkü bunlar soru değil. ezber cümle.

  • secimi kazanmak icin butun tuslara ayni anda basmaya baslamistir.

    putin'le saatlerce gorusuyor.
    biden'la zirvelerde gorusme kovaliyor.
    haftasonu ukrayna'da zelenski ile gorusmeye gidiyor.
    suriye'de esad'la yakinlasmaya basliyor.
    israil'e buyukelci gonderiyor.

    onlar da elbette kendi cikarlari icin gerekirse erdogan'a omuz veriyor.
    zira baskanlik sistemine gectigimizden beri ulkenin artik bir anahtari var ve o anahtar tek kiside bulunuyor.
    kendi bekasi icin bu anahtari "dij guclere" vermekten geri durmayacak bu lider, diplomasi zaferi naralariyle kendi secmenleri tarafindan 'dunya lideri' diye halen pohpohlaniyor.
    bunlara artik diyecek bir sey kalmadi.

    icerde de dugmelere basiyor tabi.
    alevi derneklerini ziyaret etti.
    rum hastanesinde yangina mudahale icin sembolik olarak "emir" verdi.
    ermeni kaymakam atadi.
    yakinda da kurtlerle ilgili biseyler gelir.
    gocmenlerin secmen olmasi icin haril haril calistigindan da eminiz.

    ustte bahsettigim ulke liderlerini ve aklini kiraya vermis destekcilerini anlarim. gocmenleri anlarim.
    ama alevilerden, kurtlerden, ermenilerden, rumlardan ve baska kesimlerden sirf secim oncesi birkac hamle yapti diye destek verenler olursa iste onlara cok laf etmek lazim