12 entry daha
  • pelasg 'ların kökenine dair öne sürülen farklı düşüncelerin de örnek olabileceği bir sistematik olan 'mitoslarin uygarlasma ve insanlasma sureci' hususuna robert graves, o çok gümbürtü koparmış çalışmasında bakın neler diyor;

    " a. başlangıçta eurynome, her şeyin tanrıçası, khaos'dan çırılçıplak ortaya çıktığında, ayaklarını basacak sağlam bir yer bulamadığından gökyüzünü denizden ayırdı ve dalgalar üzerinde bir başına dans etmeye başladı. dans ederek güneye doğru gitti ve ardından hareket etmeye başlayan rüzgâr, yaradılışı başlatmaya vesile olacak yeni ve farklı bir görünüm aldı. eurynome etrafta gezinirken, bu kuzey rüzgârını yakaladı, elleriyle ovaladı ve aniden onun büyük yılan ophion olduğunu fark etti! eurynome, şehvete kapılan ophion a kutsal kol ve bacaklara dolanarak, onunla birleşmeyi arzulayana kadar ısınmak için çılgınca dans etti. böylece boreas olarak da bilinen kuzey rüzgârı' na bereket atfedildi;" üstad bunu bakın neye bağlıyor; "kısrakların arkalarını rüzgâra dönerek aygırların yardımı olmaksızın yavrulamaları bundandır. eurynome de bu şekilde gebe kalmıştır." (plinius, naturalis historia iv 35: homeros iliada xx, 223)

    b. daha sonra eurynome bir güvercin kılığına girerek dalgalar üzerinde kuluçkaya yattı ve tam bu sırada "evrensel yumurta"yı (bkz: universal egg) bıraktı. tanrıçanın isteğiyle çatlayıp ikiye ayrılana dek yumurtanın etrafında yedi kez dolandı. parçalanan yumurtadan çocukları yani var olan her şey ortaya çıktı: güneş, ay, gezegenler, yıldızlar, yaşayan canlıları, bitkileri, hayvan sürüleri, ağaçları, dağları ve nehirleriyle birlikte yeryüzü.

    c. eurynome ve ophion evlerini, ophion'un kendisini evrenin hâkimi olduğunu iddia ederek eurynome'yi kızdırdığı olympos dağı'nda kurdular. tanrıça bunun üzerine ophion'u derhal cezalandırdı; ökçesiyle kafasını ezip dişlerini kırdı ve onu yeraltındaki karanlık mağaralara sürgüne gönderdi. (apollonius rhodius, argonautica; tzetzes, on lycophron, 1191)

    d. daha sonra tanrıça eurynome yedi gezegen yaratıp her birinin başına bir titan ve titanid yerleştirdi: güneşe, theia ve hyperion'u; aya, atlas ve phoibe'yi; marsa, dione ve krios'u; merkür'e, metis ve koios'u; jupitere, themis ve eurymedon'u; venüs'e, thetis ve okeanos'u ve satürn'e de rhea ve kronos'u gönderdi. fakat ilk insan pelasglar'ın atası pelasgos'du. kendisini takip edenler gibi o da arkadya topraklarından ortaya çıktı ve diğerlerine meşe palamuduyla beslenmenin ve kulübe yapmanın yanı sıra, euboia ve phokis'de yaşayan fakir köylülerin hala giydikleri gibi domuz derisinden giyecek yapmayı öğretti. (pausanias, viii, 1.2)

    eski çağlara ait bu dini sistemde henüz tanrılar ve onların yeryüzündeki temsilcileri olan rahipler yoktu, sadece tanrıçalar ve onların rahibeleri vardı. kadın baskın olan cinsiyet, erkek ise karşı cinsin korkuttuğu bir kurban görünümündeydi. üreme rüzgâra, fasulye yemeye ya da kazayla bir böceğin yutulmasına atfedilen bir fenomen sayıldığından, babalık kavramı kabul görmemişti. miras, anaerkil sistemin gerektirdiği gibi, paylaşılıyor ve yılanlar ölülerin ruhlarını yeniden hayata taşıyan canlılar olarak kabul görüyordu. eurynome ("çok gezen") görünen ay kimliğiyle tanrıçanın unvanıydı; sümerler ilk çağlarda eurynome'ye lahu ("uçan güvercin") adıyla ibadet etmişler, fakat bu unvan yıllar sonra yaratan olarak yehova'ya geçmiştir. marduk'un yeni dünya düzenini başlattığı babil bahar festivali'nde sembolik olarak ikiye ayırdığı canlı da bir güvercindi.

    boreas olarak da bilinen ophion, musevi ve mısır mitolojilerinde kendisinden sık sık bahsedilen ve akdenizlilerin eski sanat eserlerinde genellikle tanrıça ile birlikte tasvir edilen ilahi bir varlıktır. ophion'un dişlerinden dünyaya geldiklerini iddia eden topraktan doğma pelasglar, çok büyük bir ihtimalle i.ö. 3500'lerde filistin üzerinden yunanistan'a göç eden neolitik çag painted ware insanlarıydılar. kyklades yoluyla anadolu'dan yunanistan'a gelen helenler, bu halkı yedi yüz yıl sonra peloponnesosu işgal ederken buldular. ne var ki zaman içerisinde "pelasglar" yunanistan'ın helenistik çağ öncesi yerleşkelerine verilen bir isim haline geldi. euripides (strabon'dan yapılan alıntı v. 2.4) bundan dolayı bahsedilen kavmin danaos ve elli kızının egemenliğindeki argos'a geldikten sonra "danaoi" / danaolar ismini benimsediğini ileri sürer. diğer kavimlere göre çok daha fazla zevk ve şehvet düşkünü olan bu insanlara gösterilen tepki (herodotos: vi. 137) muhtemelen helenistik çağ öncesinde geniş bir coğrafyaya hâkim erotik temellere oturtulan yaşam tarzının var olduğunu açıklar. strabon aynı metinde atina yakınlarında yaşayan insanların, pelargi ("leylekler") şeklinde adlandırıldıklarını söyler. belki de leylek bu halkın totem kuşuydu.

    olympos hiyerarşisinin henüz kurulmadığı dönemlerde yeryüzünün tek hakimleri olan titanlar ("devler") ve titanidler'in, kutsal gezegensel haftanın yedi gününü yöneten tanrılar oldukları erken
    babil ve filistin astrolojisinde de karşılıkları vardı. bunların i.ö. ikinci bin yılın başlarında isthmus boğazı'na yerleşen kenan ya da hitit kolonisi, hatta ilk hellen yerleşkeleri tarafından benimsenmiş olmakları kuvvetle muhtemeldir. bununla birlikte titan kültünün yunanistan'da zamanla ortadan kalkması ve yedi günden oluşan haftanın resmi takvimdeki yerini kaybetmesiyle birlikte onların sayılan, bazı yazarlar tarafından, muhtemelen zodyak işaretlerine uyum sağlasın diye on iki olarak ifade edilmiştir. hesiodos, apollodoros, stepharnus, pausanias ve daha birçok yazar tutarsız isim listeleri vermişlerdir. babil mitolojisi'nde haftanın gezegensel yöneticilerinden (ilahi haftanın yöneticileri), yani samas, sin, mergal, bel, beltis ve minib'den, yalnızca aşk tanrıçası beltis haricindekiler erkekti. alman izlerine rastladığımız ve keltler'in doğu akdeniz'den alman haftasına göre ise; pazar, salı ve cuma günleri diğer günlerden farklı olarak titanlar ve titanidler tarafından yönetilmekteydi. aiolos'un birbirleriyle evlenen kız ve erkek çocukları ile niobe'nin yaşadıklarını konu alan efsaneler göz önünde bulundurulduğunda bunların, tanrıçanın çıkarlarını korumak amacıyla bir titanid ile bir titan'ı eşleştirmek şeklindeki sistemin, filistin'den helenistik çağ öncesi yunanistan'ına geldiği zamanla örtüştüğü görülür. -bakın buraya dikkat- ne var ki kısa bir süre içerisinde "on dört" sayısı "yedi"nin karma refakatçisi bir konuma indirigenmiştir. sözü edilen gezegensel güçlerden: güneş, aydınlanmayı; "ay, büyüyü; mars, gelişmeyi; merkür, bilgeliği; jüpiter kanunu; venüs aşkı ve satürn de barışı yönetmekteydi. klasik çağ yunan astrologları, babil astrologlarıyla temelde uyumlu görüşler öne sürmüşlerdir, söz konusu gezegenler, helios, selene, ares, hermes (veya apollon), zeus, aphrodite ve kronos arasında paylaştırılmışlardır -ki bunların yukarıda verilen latince karşılıkları hali fransızca, italyanca ve ispanyolca'da haftanın gün isimleri olarak geçmektedir. " çok açık r. graves 'in de belirttiği gibi, özellikle ritüellerin, tanrılar öncesinden sonrasına hatta günümüze uzanan terimlerin mitolojiyle nasıl iç içe olduklarını görmekteyiz.

    robert graves sonuca bağlıyor; "sonuç olarak, söylencesel bir ifadeyle, zeus kendi eski kimliğini de taşıyan titanlar'ın varlığına onları yutarak son verdi -zira kudüs yahudileri, yedi kollu şamdan ve bilgeliğin yedi sütunu 'yla sembolize edilen kurama göre, haftanın gezegensel güçlerini elinde tutan transandantal bir tanrıya ibadet etmekteydiler. sparta'daki at mezarı'nın yanında bulunan yedi gezegensel sütun, fausanias'ın aktardığına göre, (pausanias: ii. 20. 9), eski devirlerin izlerini taşıyan bir tarzda süslenirdi. aynı şekilde bunların pelasglar'ın getirdiği mısır ritüelleriyle alakalı olmaları muhtemeldir (herodotos: ii. 57). söz konusu teoriyi ilk olarak yahudiler'in mısırlılar'dan mı yoksa mısırlılar'ın yahudiler'den mi aldığı tam olarak bilinmemektedir. ancak, a. b. cook'un kitabı zeus'da (zeus. i. 570 -576) bahsettiği meliopolitan zeus, nitelikleri açısından mısırlı'dır. burada zeus, göğüs kısmında yedi gezegensel gücü anlatan resimlerle, arka tarafında ise genellikle olymposlular'ı anlatan süslerle tasvir edilmiştir. ispanya tortosa ve fenike'deki byblos'da iki adet tanrının küçük bronz heykelciği bulunmuştur. marsilya'da bulunan mermer kalıntılarda, muhtemelen astroloji biliminin mucidi olarak bilinmesinden dolayı hermes'e ait tam boy bir figürün yanında, altı gezegene ait olan büstlere rastlanmıştır. her ne kadar byblos, (muhtemelen) tortosa ve marsilya'da gözlemlenen haftayla roma'da karşılaşılmasa da, burada iüppiter'in, quintis valerius soranus tarafından transandantal bir tanrı olduğu iddia edilmiştir, ne var ki gezegensel güçlerin hiçbir zaman resmi olympos kültü'nü etkilemesine izin verilmemiş, hatta bunlar tamamen yunanistan'a yabancı kavramlar olarak görülmüştür: aristophanes'in (barış 403 ff.) trygalos'a söylettiğine bakılırsa, ay ve "şu alçak güneş", yunanistan'ı barbar persler'in hakimiyeti altına sokmak için hain bir plan düzenlemektedir.

    pausanias'ın pelasglar'ın ilk insanlar olduğu şeklindeki ifadesi, neolitik kültürün arkadya'da klasik çağa dek varlığını koruduğunu gösterir. [robert graves, yunan mitleri]
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap