• (bkz: cymbalta)
  • lise secimleri yapilirken super lise vardi, tembel ama zeki bir ogrenci oldugum icin puanim tutmasina ragmen icimdeki ozgur ruh yuzunden babama turizm okuycam dedim, universite okumazsan bozusuruz dedi, okudum. isimi sevdim, insanlarla olmayi sevdim cok yoruldum, geceler boyu telefonlarim susmadi, geceyarilarina kadar calistim, ustelik sektorde en buyuklerden birinde 5 yil boyunca kendi isim gibi calistim. 5 yil sonra cikmam icin herseyi yaptilar o gun sogudum, yildirma psikolojisi neymis hepsini yasadim ustelik bunu yapan genel mudurle evlenmeye calisan mudurum yuzunden( evlendide). o gun dedim ben cikmayacagim, en azindan tazminatimi yakmayacagim, 3 ay direnip cikisimi verdiler tabiki tazminatimla birlikte. 1 ay kafamdaki tum bilgileri silecegim dedim, baska hayat cizecegim lanet olsun turizme de icindeki yavsak mudurlere de dedim. 1 ay sonra yurtdisindan teklif geldi, gittim. 1 yil sonra sektorun en buyugune gectim, 1 yil icinde terfi aldim, turkiye standartlarinin cok ustunde maas aliyorum, ev kirami oduyolar, yilda bir kez ucak bileti veriyorlar. ama sorun su ki 5 yil once ne yapiyorsam aynisini yapiyorum, yine kendimden veriyorum ve eminim ki karsiligini alamayacagim, mutsuzluk belirtilerim basladi yine. tek dusuncem ev alacak kadar yada kucuk bir cafe acacak kadar para biriktirmek ve bu hayata gore henuz 2 yil var. keske diyorum babami dinleyip devlet memuru olsaydim lakin diger cok guzel okullardan/bolumlerden mezun arkadaslarima bakinca hicbirsey degismiyor insan hayatinda. suan cok duygulandim, alkolu birakmasam aksam icerdim. 28 e dogru gidiyorum lakin saclarda beyazlar da yasla birlikte artiyor. dertliyim sozluk.
  • şimdilerde aklım hep uzun uzun yürümekte. istifa etsem ve yürümeye başlasam. bacaklarım daha fazla gidemeyecek hale geldiğinde dursam, çadırımı kurup uyusam. sabah yeniden yürüsem. çok uzaklara. yollarda yeni insanlarla tanışsam, yeni evler, ağaçlar görsem. yeni böcekler, çiçekler, meyveler, taşlar, çitler, bahçeler, çocuklar. çalıştığım kadar çok yürüsem. iki katını yürüsem. bilgisayara kaç saat baktıysam onun 5 katı kadar çok gökyüzüne baksam. ne kadar çok rapor hazırladıysam o kadar çok ayakkabı eskitsem, parçalansa hepsi ayaklarımda. parçaları yollara düşse. şirkette kaç bardak çay-kahve içtiysem 10 katı kadar su içsem, tatlı su, serin su. hep kurtulsam o kahvelerden. yıkansam. nefes alsam sonra. şehirden ve pencereleri bile açılmayan ofisten kurtulduktan sonra karnım davul gibi şişene kadar büyük nefesler alsam. ciğerlerime gökyüzü dolsa. mavi olsa hep. hava ısınsa, hava soğusa. çok rüzgar çıksa, uçarak yürüsem bazen, tutunamasam yere bir türlü. güneş yaksa, gözlerimi açamasam. günlerce yağmur yağsa, kıyafetlerim kurumaya fırsat bulamasa. ben yürüsem yine. üşüsem, hızlı yürüsem. daha da hızlı yürüyünce geçse üşümem. dayanamayınca çadırımı kursam. küçük zaten çadırım, orada kendi nefesimle ısınsam, uyusam. düşünsem, düşünmesem. toprağa yatsam, avuç içlerimi yere bastırsam, bıraksam kendimi öylece saatlerce. sonra tekrar yürüsem. hiç gitmediğim ülkelere. hiç görmediğim insanlara. burada böyle duruyor olmanın acısını çıkarsam. belki o zaman pişmanlığım azalır. ömrümü böyle saçma bir şekilde harcıyor olduğuma daha az üzülürüm. belki iyi ki doğmuşum derim. iyi ki yaşamışım, ne de güzeldi derim.
  • politik olmayı mecbur kılan menem şey... doğrucu olmakla, nasıl yetiştirildiğinizle övünürken bir anda böyle olmanın iş hayatında yapılacak en büyük aptalın olduğunu anlamakta karakterinizi gömlek gibi çıkartıp atmaya zorlar sizi. aptallıkta ısrarcı olursanız arkadaşlarınız yükselirken mal gibi olduğunuz yerde kalırsınız. kısaca karakter öğütücü hayat sevinci çalıcı diye niteleyebiliriz.
  • irdelemekten delirtecek.

    mesela sen işini yapıyorsun. işe tam saatinde gidip geliyorsun. başarılısın. ama ortamdaki fitnelerden biri durduğun yerde senin bir şeyine takıyor. ne olduğunu bilmiyorsun. milleti sana karşı doldurmaya başlıyor. senin hala kimseye bir zararın yok. kulağına nefessiz bir şekilde senin arkandan konuştuğu geliyor. ne yaptın? hiç. gidip ağzını yırtsan inkar edecek. lafini acanlara "derdi ne" diyorsun, dedikodu hazzıyla kendisinden geçenler bile bilmiyor. böyle bir ortam.
    --
    iş yerinde kime ne diyeceğimi, kime selam vereceğimi şaşırdım. hastalıklı-salgınlı bilimkurgu filmlerine döndü ortam, kim salgına bulaşmış, kim müttefik kim düşman ayirdedilmiyor. en büyük derdimin pazar gecesi ödev yetiştirmek olduğu günler iyiydi.
  • 31 olsa çekilmez
  • maalesef hem alttan hem üstten sıkıştırmalar, mailleşmeler ve telefon konuşmalarıyla geçen hayattır. ondan sonra akşam çıkınca ambele olmuş beyinle eve dönülür.

    sadece mesai sürelerinde çalışmanın yetmediği hayattır, yine de iyidir. insana kendini faydalı hissettirir.
  • çalışmak istemeyen taşeronları çalıştırmaya çalışmaktan ibaret.

    fiyat teklifi istersin 25 günde verir. kimi akşam email atıyorum der ses çıkmaz. kimiyle anlaşırsın sözleşme imzalamaya az sonra geliyorum der 1 hafta gelmez. iş verirsin, iş ortasında ek masraf çıkarır. sonra bir daha iş vermeyince ağlar.

    milleti çalıştırmaya çalışmakla geçiyor hayatım. sorsan hepsi aç amk.

    izmirde olduğum için böyle belki de. herkes rahat.
  • her zaman isimlerin sorun olduğu şey. mesela bizim bir müşterimiz firma var. genel müdürünün adı tolga. tam toplantı bitti, sunumu hallettim, diğerleri çıktı, son konuşmalar falan. çantadan telefonumu ve pasaportumu çıkartım cebime koyuyordum. pasaportu gördü şaşırdı. dedim gidiyorum iş için falan. bana bir anısını anlattı. eski çalıştığı firmada dubai'deki bir yerle beraber çalışıyorlarmış. aylarca e-mailler falan havada uçuşuyor. en son bu gidiyor dubai'ye. adamın elini sıkarken merhaba ben tolga dediğinde, karşısındaki adam dumur oluyor, zira adam tolga diyince, olga gibi bir kadın bekliyormuş meğer. aslıda email serverlarını kapatıp msn'e dönsek, dinlediğimiz müziği göstersek "metallica - nothing else matters" dinlerken pause etsek, playlistimizle artistik yapsak fena olmazdı lan.
hesabın var mı? giriş yap