• bu kullanımı ben de çok benimsemiştim bugüne kadar. eninde sonunda diyenlere en-son ne alaka minvalinde içerliyordum hatta hafiften. bugün sezai aydın'ı izledim tgrt'de katıldığı programda. eski istanbul beyefendilerinden ve dil konusunda araştırmaları olan kayınpederinin eninde sonunda kullanımının doğru olduğunu söylediğini anlattı. sezai aydın'ın anlattığı kadarıyla bu dokumacılık terminolojisinden günlük dile geçen bir söz öbeğiymiş. halının ya da kumaşın eni ve sonunun kesiştiği yerde yapanın ismi yazılırmış. misal kim dokudu bu halıyı diye sorulduğu zaman, eninde sonunda göreceksin diye cevap verilirmiş.

    (bkz: kutsal bilgi kaynağı)
  • doğru kullanımı "eninde sonunda", eğri kullanımı ise "önünde sonunda"dır.

    gelgelelim doğru kullanımının ardındaki mantığı çözüp bellemek pek zor değildir. türk dilinde ikilemelerin ve pekiştirmelerin öncelikli bir yeri vardır; bunlara sık rastlanır.

    mesela iş-güç, ev-bark gibi ikilemeler ta 8. yüzyıl orhun yazıtlarındaki türkçede kullanılmıştır. türk dilinin tabiyatı, konuşanlarında bir ifadeyi iki sözcükle dile getirmek eğilimini ortaya çıkarır. kimi zaman ikilemelerdeki sözcüklerden birinin tek başına bir anlamı dahi olmaz; işbu sözcüğün kullanılışının tek maksadı anlamlı olan diğer sözcükle belli bir ses benzerliğine sahip olması itibarıyla ifadeyi güçlendirmektir. eski püskü, akça pakça ikilemelerindeki ikinci sözcüklerin yalnız hâlde anlamları yoktur.

    pekiştirmelere gelecek olursak, dilin ilginç ve hoş bir unsurunu oluşturur. zira tınıyı etkiler. kurallı olanı da vardır kuralsız olanı da: apaçık, yapayalnız, bembeyaz, paramparça, darmadağın, yapayalnız karışık verilmiş örnekleridir.

    bahsi geçen ikileme oluşturmak ve pekiştirme yapmak eğiliminin kimi zaman anlamsız ögeleri de sözcük öbeklerine ekleyebildiğinden bahsetmiştim. işbu konuda da durum çok farklı değildir:

    "en sonunda" ifadesinin anlamını güçlendirmek isteyen kişiler bu ifadenin ilk sözcüğüne bir ilgi eki takmışlar ve "en" olmuş "enin-de". yani sıfata üstün derece veren "en" zarfı, sözcük anlamı düşünülmeksizin bir ilgi eki almıştır. bu ilgi eki bu zarfı gizli bir cümle ögesine bağlar. örneğin "işin eni": tıpkı "işin sonu" dendiği gibi. nitekim bu inşada bir mantık aranmamıştır. türk dilinin tabiyatı bu eğilimi ortaya çıkarmış, konuşanları da bu eğilimden ötürü bu sözcük öbeğini böyle türetmişlerdir. sonuç olarak şu denmek istenir:

    "(işin/gizli öge) eninde sonunda ahmet kazanacaktır."
    "işin(bariz öge) en sonunda ahmet kazanacaktır."

    eninde sonunda ifadesindeki "en" genişlik anlamına gelen isim değildir. karıştırmayın. buradaki "en" üstünlük derecesi veren ve zarf olan "en"dir. yoksa, 'en-son bağıntısı mantıksızdır bu yüzden olsa olsa ön-son bağıntısı kurulmalıdır' diyenlerin yaptığı yanlışa düşersiniz.

    kaldı ki, türk dilinin tabii özelliklerinden biri olan ikileme ve pekiştirme yordamıyla ifadeyi güçlendirmek eğilimini göz ardı etsek bile "önünde sonunda" ifadesindeki sözüm ona mantıklı bağ doğru kurulmuş olmaz. çünkü ön sözcüğünün zıddı arkadır; şayet ölçütümüz geçerli bir mantık bağı kurmak olsaydı ifade "önünde arkasında" olurdu. yahut "başında sonunda" olurdu.

    demek ki ölçütümüz geçerli bir mantık bağı kurmaktan ziyade ses benzerliği yakalayıp ifadeyi güçlendirmektir. türkler "en sonunda" ifadesini daha vurgulu hâle koymak için "eninde sonunda" demeyi uygun görmüşlerdir ve bu ifade artık kalıplaşmıştır. kalıplaşmış unsurları bozup yeniden yapılandırmak dilin bizatihi kötülemesine sebep olabilir. bundan ötürü bu işten kaçınılmalıdır. hele "önünde sonunda" gibi görünüşte doğru kurulmuş intibası bırakan ancak içerikte büyük bir hata arz eden inşalardan başlı başına sakınmak gerekir. unutmayın önün zıddı son değil fakat arkadır.

    önünde sonunda kullanımı yanlış olduğu gibi önünde arkasında kullanımı da eşit derecede yanlış olacaktır.

    bana "eninde sonunda" hoş gözükmüyor, "önünde sonunda" ifadesinin yanlış olduğunu da gördüm diyenler, "en nihayetinde" ya da "er geç" ifadelerinden birini kullanabilirler. isteyen nice sözcük bulabilir ki bu kullanımları ikame etsin.

    söylemeden geçemem: tdk yine suya sabuna dokunmadan, derinlikli bir araştırma yapıp bir çözümleme yayımlamadan iki kullanımı da doğru kabul edip işin içinden zahmetsizce çıkmış gibi görünüyor. böyle olmaz saygıdeğer yetkililer. bu hususlarda çözümlemeler yapmak sizin gibi maaşlı çalışanların işidir. lütuf gösterip halkı ihtilaflı dil meselelerinde aydınlatın.

    ekleme: işbu girideki mantık silsilesinin hâlâ arkasındayım. lâkin, karşı görüşü anlatan ve kayda değer bir emek ile yazılmış şu giriyi de okuyup karar vermekte fayda vardır: (bkz: #72427687)
  • benim için her zaman "eninde sonunda" olarak kalacak öbek.

    olm bakın yapmayın böyle ani şeyler. değiştiremiyorum öyle hemen, uyum sağlayamıyorum. aynı şeyi "görmezlikten gelmek" ile "görmemezlikten gelmek" konusunda da yaptınız. basit, alışkanlıkları olan ve bunları kolay kolay değiştiremeyen insanlarız eninde sonunda.

    bir de tombo değilmiş tombowmuş bak. onda da bi fena olmuştum.
  • eninde sonunda'nin dogru hali. ama tabi dile yerlesmis seyleri de degistirmek icin kasmanin anlami yok. ikisi de dogru kanimca. (dayim tdk calisani degil hayir)
  • böyle neseb-i gayri sahih ve garabet bir söz dizisinin doğru olduğunu savunanların, bin yıllık "eşek hoşaftan ne anlar suyunu içer tanesini seçer" atasözünü de "eşek hoş laftan ne anlar" olarak düzeltmeye çalıştıklarını görmek mümkündür.

    böyle doğa olaylarını yakalama şansı bulursanız idiokratik pervasızlığın bir bayrak gösterisi olarak sindire sindire izlemeniz tavsiye olunur. cehaletin verdiği konforlu huzuru ve insan beyninin her zaman daha kolay ve daha açıklanabilir örüntülere aksi yönde tonla kanıt olsa da amansızca inanma eğilimi olduğuna dair teoremlerin nasıl doğrulanabildiğini görmek açısından da eğiticidir. kemikleri kuvvetlendirir. saçlara parlaklık verir...
  • çok büyük olasılıkla; ne büyürken bulundukları çevrede, ne eğitimleri sırasında, ne de son 5 yıl içinde basılan birkaç kitap hariç, okudukları yazılı metinlerde hiçbir şekilde karşılaşmadıklarına emin olduğum; köksüz, mesnetsiz ve kuralsız bir söz dizisini samimiyetle savunmaya çalışan arkadaşlar olduğunu görüp motivasyon kaynaklarını gerçekten merak ettiğim garabet türedi terimdir.

    şahsım açısından ise, kısır gündem tartışmalarından kurtulup da sözlük'ün ilk zamanlarına benzer nostaljik tatlar yakalayabildiğim izole bir kaçış alanına döndü bu başlık son zamanlarda. bu açıdan da tüm katkı yapan yazarları, her yeni giriyi, mutlulukla okuyorum.

    ancak maalesef, henüz "önünde sonunda" söz dizisi hakkında fikirlerimi değiştirip, ufkumu iki katına çıkaracak, "sahi hiç böyle düşünmemiştim" dedirtecek bir yanıtla karşılaşmak nasip olmadı.

    kendim dilbilimci olmasam, akademik olarak teknik bir meslekle uğraşıyor olsam da, dilbilim, tarih ve antropoloji kendimi geliştirmeye çalıştığım amatör uğraşı alanlarım olageldi. ayrıca uzun süre önce dil-ulus inşası ilişkisinin önemine iman etmem, türkçe konusunda daha da hassas ve takıntılı hale getirmiş olabilir. dilbilim metodolojisinin doğa bilimlerinden önemli bazı farkları olsa da, hipotez kurma ve kanıta dayalılık açısından diller de yaşayan bir organizma özellikleri gösteriyor. diller de büyüyor, gelişiyor, yaşlanıyor, hastalanıyor ve ölüyorlar. özellikle türkçe gibi matematik örüntülerin yoğun olduğu dillerde dışarıdan yapılan müdahalelerle ilgili hem dilin içinden hem de çevresinden fonetik/sosyal olarak etkileştiği dış evrenden bazı geri bildirimler geliyor ve dil'in yaşamını etkiliyor. bu kimimize göre iyi, kimimize göre kötü yönde oluyor. ancak diller de evrilmeye devam ediyorlar.
    dil ile ilgili kuralları halkın ses bilinci ve fonetik alışkanlıkları belirliyor. konuşulduğu ülkenin dönemsel kültürel ve ekonomik düzeyi bu etkileri hızlandırıp yavaşlatabiliyor.
    türkçe, çoğu zaman kendi gramer kuralları ile dış müdahalelere ciddi bir bağışıklık yanıtı gösterebiliyor. ancak antijenik özelliklerini yumuşattığı, harf ve gramer kurallarına uydurduğu söz ve kullanımları ise, yine belirli kurallara bürüyerek ve köken aldığı dildeki anlamı ve bağlamından da kopararak söz varlığına katıyor. mektep, duvar, millet gibi fars ve arap kökenli olup kendi dillerindeki anlamları ile hiçbir alakası olmadan kullanageldiğimiz yüzlerce sözcük var ve türkçe bu konuda dünya dilleri arasındaki en başarılı nev-i şahsına münhasır dillerden biri.

    bunca peşrevden sonra, sadede gelelim...

    öncelikle, yaşayan dil varlığınının hem kaynağı, hem veri havuzu hem de koruyucu ve öğreticisi olan yazılı edebiyatımızdan ve yaşayan türkiye türkçesi'nden, daha önce de defaeten dile getirdiğim gibi halen hiçbir "önünde sonunda" örneğine rastlayamadık. muhtemelen kazı çalışmaları devam ediyor ;) meşhur mavi brandayı aralayabilen olursa gözlemlerini bekliyoruz...

    çok değil, tek bir necip fazıl, bir nazım hikmet, bir attila ilhan, bir oğuz atay "önünde sonunda" sı beni pes ettirecek. nesir ya da nazım. servet-i fünuncular, ikinci yeni tayfası, hatta dadaistler bile kabulum. tek mısralık/tek cümlelik canım var yahu!

    önceki girilerde, ana dili oğuz-batı türkçesi/çağatay türkçesi olan bazı halk ozanlarının, zamanlarındaki güncel batı türkçesi'nin dönem ağzı ile yazılmış mısraları paylaşılmış. ancak sadece yöresel bir ağız farkı ve en son/ön son/önden sona kullanımı dışında başlığın amacına uygun bir veri bu örneklerde de göremedim. mesela, yunus emre'nin örnek verilen
    "ışka bugün yarın n’olur işi nedür öndin sona"
    mısrasındaki zarf; sanki "önden sona"'dan ziyade "ondan sonra" olarak da yorumlanabilir/çevirilebilir. şiirin anlamı açısından da daha uygun geliyor kulağa. her halükarda "önden sona" anlamında da yazılmış olsa, bu kullanım "önünde sonunda" terimi için yeterli bilimsel kanıtı oluşturmaktan uzak görünüyor. ön/en değişimi, çepni türklerinde halen doğu karadeniz ağzı taklitlerinde kullanılan sesli harf tercihlerindeki, göç edilen horasan bölgeleri kökenli farklardan daha fazlası değil.

    yine aynı giride geçen mesihi'nin beyitini ele alalım:
    "eşkimle harap olsa nola hane-i çeşmim
    viran olur ön son su yolunda yapılan ev"

    burada da en fazla en son tabiri var. benzer şekilde seslide düz ünlü-yuvarlak ünlü değişikliği yaşanmış ancak terminolojik olarak anlam aynı. anlatılmak istenenin eninde sonunda/önünde sonunda olduğu açık. ancak bu şekilde kullanılmamış ve yazılmamış.

    önünde sonunda'yı temize çıkarabilmek için bence yöntem ön/arka, son/baş, "ön son" gibi terimlerden ziyade en sonunda, en son kelimelerine savaş açmak ve bu kelimelerin "ön son" veya "ön sonunda" olduğunu ispatlamak olmalı zira eninde sonunda, "en son" ve "en sonunda" kelimelerinden pekişmiş bir terim/zarf. #68007441 numaralı giride gayet bilimsel olarak da ayrıntılandırılmış bu pekiştirmenin yapısal dinamikleri.

    işin etimolojik tartışmasına girersek de ön/arka en/boy tartışmasından öte bir durum söz konusu. yani ağız farkı dışında "eninde sonunda" zarf olarak da günümüzde 12. yy batı türkçesi'nin ön-son terimi üzerinde ezici ve oynamaya mahal bırakmayacak bir üstünlük kurmuş durumda.

    "hemen sıranın en sonuna geç! derse zamanında gelmeyi eninde sonunda öğreneceksin"
    "en sonunda mesajlarıma yanıt verdi! eninde sonunda dikkatini çekmeyi başaracağımı biliyordum!"
    yukarıdaki cümleler için etimolojik veya yapısal bir itiraz yoksa, bu önünde sonunda garabeti için gösterilen çabayı daha faydalı alanlara yaymanın zamanı gelmemiş midir?

    mesela enikonu diye bir tabirimiz var. yüksek olasılıkla etimolojik olarak enib konub'dan geliyor. bunu inipkonup yapalım mı tekrar.

    mesela bir işin önünü arkasını düşünmek deyimimiz var. işin "önünü sonunu" düşünmek olmalı desek bu düpedüz işgüzarlık olmaz mı?

    demokrasi ve çoğunlukçuluk düşmanı biri olarak halkın yaygın kullanımları ve türkçe'nin asimilasyon gücüne boyun eğmemiz gerektiğini, bazı konularda dilbilimcilerin "bu da böyledir işte kurcalama aklın ermez" noktasına geldiklerini kabullenmiş olmam ve münzevi devrimciliğimin iflasını göz yaşları içinde izlemem ise başka bir iç hesaplaşma konusu olabilir.

    "önünde sonunda" pişmanlıktır... kullanmayın, kullandırmayın.
  • bunu diyenler "en sonunda" yerine de "ön sonunda" mı diyorlar diye merak ediyorum.
  • doğru kullanımı ile ilgili tartışmaların dinmek bilmediği belirteç.

    şahsen mantıklısı, eninde sonunda olandır.

    çünkü "en son", "en sonunda" gibi kalıpların nitelemesi sadece bu şekilde söylenebilir.

    kaldı ki; önünde olan bir şeyin zıttı, sonunda ol(a)mayabilir.
  • türk dizileri dünyanın en saçma olay örgüleriyle de ilerlese, doğru düzgün kahramanı da olmasa, her hafta türlü saçmalıklarla nasıl bütün bir akşamı kapatırızın hesabıyla uzun uzun da yazılsa senaryoları, 34 bölüm afedersin kimin kimi siktiği, kimin kime vermeyeceği belliyken, sezon finalinde bi anda çarşı pazar en anlam verilemeyecek şekilde birbirine girip çatara patara herkes birbirine sikse yerinden oynasa ve gelecek sezonda yine her şey ilk bölümden itibaren aynı keskinlikle aynı rutinliğine geri dönüş de yapsaaaaaaaaaaağğğ asla ve kat'a atlanmayan en büyük detaydır bu önünde sonunda ben daha bunu atlayıp da "eninde sonunda yazan bir senariste rastlamadım. yanlışlıkla eninde sonunda diyen bi oyuncu olduğunda sanki bu hatanın (ki hata değilmiş) yapılmasını bekliyormuş gibi çat diye kesip düzelten yönetmenler, yardımcı yönetmenler gördüm, bildim.

    türk dizi sektörünün olmazsa olmazı amınakoduğum. bi kere atlansa piyasa biter, devlet dairesinde çay ocağı gibi, tüm her şeyin tıkırında gitmesini sağlayan detay.
hesabın var mı? giriş yap