hesabın var mı? giriş yap

  • yapısal olarak türkiye'deki örneği amerika'daki örneğinden çok farklı olan balondur. bir kere öncelikle balon kelimesinin içini doldurmak lazım.

    balonu finansal enstrümanlarla oynayarak da yaratabilirsiniz, bir ülkenin yatırım piyasasının dinamiklerini değiştirerek de. amerika'daki örnekte finansal enstrümanlar türev piyasalarda satılmıştı, başkasının kredisi bankalar arasında defalarca satıldığı için 500000 dolarlık kredinin belki de 1 milyon dolarlık finansal derinliği olunca balon patladı. amerika ile türkiye'nin dinamikleri birbirinden çok farklı.

    1) enflasyon kötü bir şey olmasına rağmen, türk lirasının enflasyonist yapısı gereği balon zaten sönse bile emlak marketindeki insanların psikolojisini ciddi oranda etkilemiyor. senede resmi olarak %10 gerçekte %15-20 arası bir enflasyon yiyen para biriminde fiyatlar sürekli artmak zorunda. amerika'da durum hiçbir zaman böyle olmadı. dolardaki enflasyon %1-2, orada nominal reel arasında pek bir fark yok.

    2) bugün ev almak isteyen %20'sini peşin ödemek zorunda. bu da türkiye emlak piyasasının finansal balon oluşturma riskini düşürüyor. bir ara gündeme gelse de sonra unutulan, ve iyi ki de unutulan, bankaların kredileri merkez bankasına satma opsiyonu hala uygulamada yok. buna izin verilirse gerçekten bir balon yaratılır. aslında bankalar kendi aralarında satsa ya da yabancıya satsa bir sorun olmaz ama merkeze satılırsa enflasyon tutulamaz çünkü bu satış para hacmini genişletir.

    3) kredi ile ev almak isteyenlere bankaların uyguladığı gelir testi, kredi notu gibi standart uygulamalar var. amerika'da bu yoktu. verdiği emlak kredilerini türev piyasalarda satmak isteyen aç gözlü bankalar, iş güvencesi olmayan fakir fukara ne kadar adam varsa gelirine bakmadan krediyi dayadılar ki türev piyasada o krediyi satıp riski kendi üstlerinden atabilsinler.

    size ziraat bankasında bir bankacının bana dediğini anlatayım. bir karı kocanın aylık 6000 lira geliri varsa, ona 4000 liraya kadar kredi kullandırtabiliriz bu aile 2000 lira ile geçinmek isterse bizce geçinebilir. ama bir karı kocanın aylık geliri 20000 lira ise ona 18000 lira kredi kullandırtmayız, çünkü aylık geliri 20000 lira olan bir hane 2000 lira ile geçinemez ve kredi batar. aylık gelir üzerinden kullandırılabilir kredi oranında bile bankalarda bir farkındalık var.

    4) faiz mevduat ikilemine gelecek olursak, faizler yükseldikçe konut fiyatlarının artış hızı düşebilir ama bu balon olduğunu göstermez ekonomideki dalgalanmaları gösterir. yatırım odaklı bakıldığında, borsa, vadeli tl/döviz mevduat hesapları, emlak bunların hepsi birer pasif yatırım aracıdır. finans dışına kayarak iş kurmak isterseniz, bu fabrika açmak, ostim'de dükkan açmak, bir avm'de restoran açmak olabilir, bu aktif yatırım aracı olur. türkiye'deki insanlar hukuk sistemine güvenmediği için genel olarak pasif yatırım araçlarına meyillidirler.

    pasif yatırım araçlarında emlak diğer muadillerine göre reel bir getirisi olduğundan öne çıkar. tamam inşaattan yaratılan katma değer/istihdam neredeyse sıfırdır, ama mevduat ya da diğer finansal enstrümanlardan yaratılan katma değer neredeyse değil gerçekten sıfırdır. hükümet de, hukuk sistemi arge falan uğraşmak yerine varı yoğu inşaata gömerek ekonomiyi döndürmeyi seçti. gerçek anlamda türkiye'de arge yapılan tek sektör de savunma sanayi olarak kaldı.

    güncel entry'ler içinde birisi yazmış, şu an mevduat faizi emlaktan daha mantıklı diye. kesinlikle doğru. 4 ay önce ev aldım ben. cebimde 500 bin lira param vardı alacağım ev de 1.1 milyondu. çekebileceğim maksimum kredi 880 bin liraydı ve ben bu kadar kredi kullandım, kalan paramı da mevduata attım 3 aydır %14 faiz alıyorum. bunu yaparkenki beklentim, mevduat faizlerinin yükseleceği üzerine kuruluydu ki yanılmadım da. bir yanda senelik %10,56'dan kullandığım konut kredisi var, diğer yanda %14,25 oranında faiz aldığım mevduatım var stopajı düşünce bile zarar etmiyorum. naktimin tamamını kullanıp, kredi ödemesini düşürmeye çalışmak zararda olacaktım.

    ama bu durum emlak balonu olduğunu göstermez, ekonominin iyiye gitmediğini gösterir sadece. mevduat/emlak faiz oranına göre ters orantılı olarak cazibesini yitiren/kazanan yatırım araçlarıdır. kaldı ki evi de ben yatırım için değil, oturmak için aldım. güncel faiz oranlarına göre pasif yatırım araçları olan emlak ve mevduat arasında farklar olacaktır, bu dalgalanmaları balon olarak tanımlayabilmek içinse ciddi finansal genişlemeler olması gerekir ki şu an türkiye'de böyle bir durum yoktur.

    eğer yatırım amaçlı ev arıyorsanız, şu an sıkı pazarlıkla ucuza almadığınız sürece mevduatta kalmak ev almaktan mantıklıdır. ama mevduat faizleri böyle kaldığı sürece emlak fiyat artışı azaldığında pasif yatırım piyasasındaki insanlar da, ev almaya tekrar başlayarak düşen fiyatları tekrar artıracaktır. sözün özü faiz oranlarına göre fiyatlarda dalgalanma olabilir, trende göre emlak/mevduat arasında cazibe farkı fiyatlarda dalgalanma yaratabilir. bu dalgalanma piyasanın denge arayışıdır.

    bunu şöyle düşünün, su dolu bir tulumba var ve faiz oranlarına göre bir emlak yükseliyor, bir mevduat yükseliyor. bu denge arayışıdır balon değildir. ama finansal derinliği artırmak için siz tulumbadaki su miktarını artırmaya kalkarsanız, artan su basıncı tulumbayı patlatır. işte burada balon dediğimiz şey olur. şu anki dalgalanmalar denge arayışıdır, balon çok başka bir şeydir.

    zorunlu edit: mesaj atmak yerine entry ile şov yapmaya çalışmak biraz abes olmuş. makroiktisattan da, türkiye'deki tasarruf açığından da haberim var. bireylerin yatırım kararlarını alırken cari açığı düşünmesi takdir edersiniz ki beklenemez birey ben tek başıma milyar dolarlık açığı kapatamam der (bkz: oyun teorisi), cari açık bireyin değil devletin çözme sorumluluğu taşıdığı bir problemdir.

    mevcut ekonomide sizin mevduata yatırdığınız para, cari açığın azaltılmasını sağlayacak kredilere harcanmayacak, o krediyi alan şirket arge yatırımları yaparak cari açığı azaltmayacak, %99 ihtimalle finans, hizmet veya inşaat sektörüne yatırım yapacak. çünkü arge yatırımlarının geri dönüşü uzun sürer, çünkü argeye harcanacak para hukuk sistemin düzgün olduğu bir ülkeye ve gelişmekte olan bir ülkeyseniz de, kaliteli işgücünün görece ucuz olduğu bir ülkeye gitmek ister.

    bu durum kesinlikle yanlış ve muhtemelen eleştiriyi yapan kişiyle aynı fikirdeyiz ama burada savunulan nokta devletin ekonomik sistem için öngördüğü büyüme modeli değil bu sistem içinde bireyin kararlarını verirken sistemin dinamiklerine göre değerlendirmesidir. ayrıca mevduat geliri tek başına katma değer yaratmaz, yaklaşık 700 milyar dolarlık bir ekonomide tasarruf oranını artırarak ekonomiyi büyütmek istiyorsanız, en 10 sene ekonomik büyümeyi unutmanız gerekir zira türkiye milli gelirinin yarısından fazlası tüketim üzerinden döner. siz faizleri arttırıp, arge için tasarruf birikmesini sağlamaya çalışırken mevcut sistemin tüketim harcamalarında oluşacak %20'lik bir kayıp ekonomik büyümeye -10 puanın üzerinde bir katkı yapar.

  • “doğurmak istemeyebilirdim. bu beni daha az kadın yapmazdı. anne olmak istemeyen kadınları daha az kadın yapmıyor. anneliğin kutsanmasından çok rahatsız oluyorum. bunun da kadınlara bir baskının yolu olduğunu düşünüyorum. dünyada herhangi bir canlıya karşılıksız emek veren herkes benim için annedir."

    bence çok ince düşünceli ve güzel bir annesin. her konuda mütevazi duruşun takdire şayan.

  • felsefe yapmaya geldim acilin!

    kisilerin ic dunyasinda-bilincalti duzeyde- iki karakter var diyebiliriz. bu karakterleri “ezik karakter” ve “ideal karakter” olarak adlandiralim. alter ego gibi terimlere falan hic girmeyecegim

    kimse tarafindan gorulmesini, farkedilmesini bile istemedigimiz hatta kendimizin bile uzerine toprak atip yok etmek istedigimiz “ezik/karanlik karakter”imiz daha once yasadigimiz olaylarin bizde yarattigi olumsuz hislerden olusuyor. mesela abin ensene tokat attiginda, hoslandigin kiz/erkek seni reddettiginde, birine selam verdiginde o kisi sana selam vermediginde “acaba gormedi mi, tanimadi mi, yoksa beni sallamadi mi?” gibi dusunceler icine girip anlamak icin tekrar selam vermeye cesaret edemedigin anda hissettigin gorunmezlik duygusu gibi. bunlari yasayan “ezik karakter” sen olmamalisin cunku kendini gercekten kotu hissettin. bu hisleri surekli sindiren biri olmamak icin o hisleri yasatan olaylarin ustune gitmeden yasanmamis sayarsin. daha sonra sana bu hislere benzer hisler yasatacak durumlardan olabildigince kacarsin. belki de sana kotu hissettiren kisi sana naptiysa sen de aynisini baskasina yaparak bu histen siyrilmaya calisirsin ama konumuz bu degil.

    gel gelelim bir de kisinin surekli ulasmak icin cabaladigi, her gun kendini asmaya calismasindaki en buyuk motivasyonlardan biri olan “ideal karakter” var. bu karakter etrafindakiler tarafindan saygin, komik, sanat anlayisi yuksek, kulturlu, zeki, muzik zevki iyi, mutlu, guzel/yakisikli veya saglikli benzeri sifatlardan olusuyor ve hayatimiz boyunca potansiyelimizi kullanarak bu kisi olmak icin ugrasiyoruz.

    bir insan kendisinin zeki, yakisikli vb. gibi olumlu sifatlari tanimlayabilmesi icin etrafindaki kisilerden onay alma ihtiyaci hisseder. aynada guzel oldugunu gorse bile yeterince inanmaz. dunyadaki tum kitaplari okusa da kendini kulturlu hissetmez. bu onaylanma ihtiyacinin nedeniyse kisinin kendinden surekli olarak suphe etmesine neden olan, icinden bi turlu sokup atamadigi “ezik karakter”inin ta kendisi oluyor malesef.

    instagram’in besin kaynagi da insanlarin kendi icinde yasadigi bu catismadan doguyor bence. mesela kendini guzel hissetmiyosun. belki bir de gunes isigi guneyden 25 derecelik aciyla gelirken hafifce gulumsediginde guzelsindir. 100 tane selfie cektin, 1’inde kendini begendin. ama o kadar da emin degilsin. koy bakalim instagram’a kac kisi begenecekmis senin dusundugun kadar var miymis hemen ogren. fotograftaki her sey, yanindaki herkes iyi gorunmeli. iyiden kastim karizmatik, komik veya en azindan yanindayken seni iyi gosterecek bir sifati olmali. cektigin objelerin hepsi otantik, gordugun manzaralarin hepsi paha bicilemez olmali mesela. bunlarin degerini likelarla olc bir bak. ya da sevgilin mi var? koy instagram’a bi fotograf insanlar senin ne kadar sevilebilir, ne kadar ozel, ne kadar mutlu oldugunu gorsun. belki inanirlar... sen kendin inandin mi ama? az like mi aldin? ideal
    karakterine ulasmak icin biraz daha cabalaman lazim.

    insan once dusununce oha yok artik bu kadari ruh hastaligi heralde diyor ama cogu hesapta durum bu bana kalirsa.

    ben hesabimi ani defteri gibi kullaniyorum mesela iyi ya da kotu, bir sekilde hatirlamak istedigim bi andaysam bi sey cekip koyuyorum sonra da album olarak instagram’i kullaniyorum. neden instagram? cunku filtre var anilarim canli gorunmeli tististis ^_^

  • ali ismail korkmaz'ın linç edildiği videoyu izlemediği için "linç" tanımını osuruktan yapan, eğitimli bir zevke sahip olmadığı için de yavuz bingöl'ü "sanatçı" zanneden, bu ve bunun gibi tüm basiretsizliklerini gördükçe kendisini "usta" veya "dünya lideri" olarak nitelemesine şaşıramadığımız bir amcanın sözleri.

  • 1932 doğumlu rus astrofizikçi, fizik ve matematik bilimleri doktorudur. ünlü kardaşev kademeleri teorisini ortaya atan bilim adamıdır. galaktik uygarlıklar için ortaya attığı üç kademe vardır. bugünkü kardaşev kademeleri beş kademedir. ilk üç kademe ünlü fizikçi nicolai kardashev tarafından öngörülmüş, diğer iki kademe günümüz fizikçileri tarafından eklenmiştir.

    ne kadar teoride desek gerçek olabilme ihtimali olsa keşke. bu kademelerin gerçekleşebilmesi için devasa enerjiye ihtiyaç duyulduğu aşikar. zaten sonradan eklenen beşinci tip uygarlık bana günümüzde tasvir edilen tanrı gibi olabilmeyi çağrıştırıyor.

  • ergen yutubırlığının gittiği iğrenç noktayı gösteriyor. bu adam toplumun bir rengi, bir deseniydi. gidenler, kuyruk olanlar neyle karşılaşacaklarını bilerek gidiyorlardı. ezkaza geçerken görüp duran 3-5 kişi haricinde kimse zorla getirilmedi oraya.

    böyle böyle toplumun farklı renklerini solduralım, seslerini susturalım, küstürelim. herkes aynı bokun laciverdi olsun.

    ben 2004 yılında gittiğimi hatırlıyorum.
    hatta fotoğraflarımız var arkadaşlarla. o zamanlar da böyleydi. üniversite öğrencisiyiz deyince "medreseliler gelin, bu size yetmez" deyip biraz daha çiğköfte koyduğunu hatırlıyorum. daha öncesi de var. youtube 2005 de kurulmuş. şimdi bu adamı youtube ünlüsü olmak için böyle davranmakla suçlayan gerizekalılar var. ne desen boş bu derece salaklığa.

  • şinasi yurtsever'in rolünün hakkını verdiği enfes bir dizi.

    --- spoiler ---

    filmin başlarında bi ara sadi'yi mi gördüm bana mı öyle geldi emin değilim.

    hilmi: ben hiç dişçiye gitmedim. neden? çok sağlıklı dişlerim var. çünki zenginim, bakımlıyım, uzun yaşamam lazım. kanımı bile değiştiriyorum ben. hayat fakirlere güzel valla. hep bi macera, koşturmaca, adrenalin

    muhasebeci: benim dişim ağrıyo da

    hilmi: bak nasıl da havasını atıyo, biliyosun tabi içimin gittiğini. ah ulan fakirler.

    --- spoiler ---

  • tsk'nın siyasallaştığını gösteren rezalet.

    akp'li vekil konuşurken terk etse, burada askeri vesayet diye ağlayacak akp'liler şimdi bu işe bir kulp ararlar.

    hdp'li vekil 5 dk önce "ermeni soykırı", "kürt illeri", "kürt kökenli değiliz kürtüz", "devlet kürt illerinde zulüm yapıyor" derken değil de, konuşma sırası iyi parti'ye gelince gerçekleşmesi de tsk'nın yeni hassasiyetinin ne olduğunu gösteriyor. vatan mı, makam mı?

    bonus (bkz: 23 nisan 2018 rte'nin ysk açıklaması)