hesabın var mı? giriş yap

  • kıbrısta dik durduk, 40 senedir ağlıyorsunuz yağı, şekeri karneyle alıyorduk diye. amerikan ambargosu en çok size koyar gençler. biz dededen talimliyiz, dik durmaya alışkınız. boş yakmayın

  • en güzeli de parasını vererek adını hiç geçirmeden prime time'da bu olaya farkındalık yaratmalarıdır. tebrik ve teşekkür ediyorum. emsal olsun.

  • fenerliler diyorlar ki eğer ki bir sezonda lig veya eleme farketmez iki organizasyon varsa ve iki şampiyon varsa ikisi de sayılmalı.

    buna göre fenerbahçe şampiyonluk sayısına türkiye kupalarını da dahil etmeli. hatta zamanındaki cumhurbaşkanlığı kupası başbakanlık kupası süper kupalar da (bazıları birbirinin devamı organizasyonlar). o maçlarda ter döken futbolcuların emeği yok mu sayılsın? o kupalar fasulyeden kupalar mı?

    bu durumda müzedeki resmi tüm kupalarının sayısına göre yıldız verilmeli. ama fenerbahçe buna yanaşmıyor. bazı kupalar sayılsın bazıları sayılmasın diyorlar. neden? çünkü galatasaray'ın müzesinde daha fazla resmi kupa var. insan sırf rakibinde daha fazla kupa var diye kendi kupaları sayılmasın onlar fasulyeden kupa der mi? o kupaları almak için ter döken futbolcuların emeğine ihanet eder mi?

  • bugün itibariyle işten istifa etme kararımı uygulamama katkısı olmuştur.
    ulan millet cinsiyetini değiştiriyor ben iş mi değiştiremiycem dedim bi anda.
    teşekkürler nil. <3

  • filmin baş tarafındaki yanık bölümün geçilmesi amacıyla ilk bir kaç pozun çok da gerekli olmayan çekimlere harcandığı, film makarasının sonunda ise "hadi yaaaa!.. bitti!.." diye hüzünlere gark oldunduğu zamanlardı. geziye gidildiğinde yanına bir kaç makara fazladan boş film almaktı. başkalarının pozlarını çektiğinde kendine de kalsın diye fotoğrafçıya "kafa + 1 sayıda basılacak usta!.." diye tembihlendiği, manzara pozlarında ise bazı şaşkın fotoğrafçıların "ulen kafa yok ama iyisi mi iki tane basayım bundan..." diyerek hesabı şişirdiği günlerdi. okul gezilerinden sonra fotoğraflar dağıtılırken para toplama ya da para verme telaşıydı. önce birer tane örnek baskı alınıp daha sonra çoğalttırılırken, "ulen bu da falancanın filanca kuzeniymiş, nerden görecem herifi bir daha?!?" deyip sayıya dahil edilmediği, sonra da o falancanın "aaaa, kuzenim için yok mu?!?" diye arıza çıkarttığı bir dönemdi.

    hey gidi hey.

  • 1954 yılında tarımda fungusit amaçla kullanılan haksaklorobenzen ile kontamine olan buğdaydan yapılan ekmekleri tüketen 4000 güneydoğulu vatandaşımızın bin kişilik kısmının başına gelen illet.
    bu olayda yaklaşık 560 kişi de ölmüştür. bu besini tüketen annelerin emzirdiği bebeklerin %95'i, 6 ay sonra çıkan kara yara hastalığından da 6-15yaş arası çocukların %10'u ölmüştür.
    20 yıl sonra bile bu bölgede yaşayan 32kişiyle yapılan bir çalışmada hala bu kişilerde porfirianın kaldığı görülmüş.
    insanlık ayıbı...
    1959da sağ olsunlar yasak etmişler hcb'i..

  • bülent ortaçgil - beni kategorize etme

    beni kategorize etme
    benle oynama
    yaftayı yapıştırıp
    bana isim koyma

    (bkz: istatistik)

    karikatürleştirme beni
    ilahlaştırma
    tabulaştırma sakın tabulaştırma

    (bkz: sosyal antropoloji)
    (bkz: teoloji)

    ben seni öyle sevdim öyle sevdim
    ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

    matematiklaştirme beni çarpma, bölme
    toplama, çıkarma sakın, beni hesaplaştırma

    (bkz: matematik)

    mekanikleştirme beni, otomatiklaştirme
    yarıştırma sakın onla bunla karşılaştırma

    (bkz: makina mühendisliği)

    ben seni öyle sevdim öyle sevdim
    ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

    sıkıştırıp, tıkıştırma beni depolaştırma

    (bkz: bu ne lan)
    (bkz: tedarik zinciri yönetimi ve nakliye)

    duygularım yok oldu yüreğimi nasırlaştırma
    beni demoralize etme depolitize etme
    her işten kaçar oldum beni illegalize etme

    (bkz: psikoloji)
    (bkz: iletişim becerileri)

    ben seni öyle sevdim öyle sevdim
    ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

    ana tema : kısacası bilimsel şeylerle kafamı ütüleme, laf kalabalığı yapma! ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim?

    edit : sezen aksu da seslendirmiş. uyarılar için mavigomlek ve freya'ya teşekkür ederim

  • altay hatalı gol yemeseydi yapılmayacak olan açıklamaydı. fenerliyim ama gerçekler bunlar. ali koç dedik vizyon dedik aziz yıldırım'ı aratıyor.

  • bugün (dün yani artık) ilk avukatlık ücretimi almamla sonuçlanan diyalog türü.
    (aldığım maaş ayrı. o iş kanunu'na dair bi hadise. neyse, farkı anladın sen.)

    büyükçekmece adliyesi, 15.05.2009. saat 12 olmak üzere. hakim çıkmadan ona bi yetişmeye çalışıyoum. bu arada koridorda...

    - afedersiniz, avukat mısınız?
    - evet buyrun?
    - ya benim bi dilekçe yazmam lazım yardımcı olur musunuz?
    - tamam olurum ama acelem var, 5 dk bekle yardım edicem...

    (hakimle konuşulur, kalem'le konuşulur, iş halledilir, yardım isteyen vatandaşa dönülür)

    - ben kefaletle serbest kaldım ama sonra beraat ettim, şimdi o kefaleti geri almak istiyorum, dilekçe yaz dediler ama nasıl yazılır bilmiyorum.

    elinde beraat kararı da vardır, kelime kelime yazdırılır dilekçe. çünkü çocuk gerçekten bilmiyor, tamamen alakasız olayla.
    ne yapması gerektiği anlatılır filan. git hakimden imza al, imza aldıktan sonra git bi de fotokopisini çektir sende dursun vs vs vs...

    - çok teşekkür ederim, allah razı olsun, çok sağol vs vs vs
    - ya yok bişey büyütülecek, önemli değil, sen sağol.
    - açlığın var mı?
    - yok, teşekkür ederim.
    - sana borçlu kaldım ya, yemek ye istersen ben öderim, allah razı olsun.
    - borç yok, allah senden razı olsun.

    ayrılınır, yemeğe çıkılır, yemekten gelinir. bizimki hala adliyede. selamlaştık. 5 dakika geçmeden geldi bu, elinde iki tane yarım litrelik su.

    - birini sana aldım, bari bunu al, ferahlarsın iyi gelir. teşekkür niyetine.
    - ben teşekkür ederim. iyi düşünmüşsün.

    böylelikle, ilk ücretimi de almış oldum yarım litre su olarak.

    babama anlattım bunu, o zemzem suyu gibi şimdi dedi. öyle vallahi.
    damla damla içicem onu, sevdiklerimle paylaşa paylaşa.
    çok mu duygusalım acaba?