hesabın var mı? giriş yap

  • kullanan dişi ben değilsem sıkıntı yaratmaz.

    babam bana araba kullanmayı öğretirken boş alan diye hayvan pazarına gitmiştik.. kocaman yer, dön dön bitmiyor. belediye elektrik direği için galiba çukur açmış ama boş bırakmış. üzerini de ot kaplamış

    öyle dönüp dururken ön tekeri o çukura soktum, babamın kafayı da aynaya. dakikalar geçti araba çukurdan çıkmıyor. baba sinirli, babanın kafası kanıyor, elinin tersinde ve kemerle bağlı durumdayım.. allah acıdı da ilerde tarlada top oynayan gençler peyda oldu bi anda ve kaldırıp çıkardılar bizi.

    dönüş yolunda yine direksiyona geçirdi beni zorla, hemde trafikte.. bi tane otobüs çok yakın geçince korkup gözümü kapattım, ellerimle :) nihayetinde; araba kullanacak cesaret ve yeteneğe sahip olmadığıma babam da ikna olunca, yer değiştirdik. tekrar yola çıkacağız

    babam- bak bakalım sağdan gelen var mı
    ben- maviden sonra yok

    yok kısmını duymuş sadece. bastı bakmadan.. benim oturduğum tarafa bi tane şahin girdi, ve akordeon olarak durdu.

    babam bence o gün silmiş, o gün vazgeçmiş olabilir benden.

    edit: babanın araba kullanmayı öğretmesi

  • kilo vermek için kalori saymayalım mı?

    kilo vermek için kalori saymayın, bu doğru bir yöntem değil. sağlıklı bir yöntem de değil. bu fazla matematik odaklı ve tek yönlü bir düşünüşün doğru kabulü ve ziyadesi ile yanlış.

    ha kalori sayarak kilo veren var mı? vardır tabi. sağlıksız beslenip kalori sayıp kilo verip ve o kiloyu yine sağlıksız beslenmeye devam ederek koruyan insanlar varsa, onları da ayrı incelemek gerekir.

    ancak sağlıklı beslenip, kalori saydığını "zannederek" kilo veren ve bunu düzenlediği kan şekeri sayesinde, beynin yalandan yere "açsın" sinyali vermemesinden sebep koruyan insanlar esas olan ve onlar kendi yaptıklarının "aslında" ne olduğunun farkında olmayan kişiler oluyorlar....
    ama "kalori saymak" muhtemelen onların yaptığını "zannettiği" şeydir, o kadar...

  • türk futbol tarihinin en fantastik maçlarından birisi.

    o yaz sezon öncesi kampını avusturya'da yapan iki ekip bu hazırlık maçında karşı karşıya gelmiş ve o sıralarda kocaelispor'un başında olan türk futbolunun duayen hocalarından hikmet karaman, mahalle futbolumuzun yıllardır yıkılamayan mantığıyla "sizi eleyip, uefa kupası'nı alan galatasaray'ı, biz istanbul'da yendik. ona göre kadro çıkar, hafife alma" diyerek arsene wenger'i baştan uyarmış, gözü korkan wenger de bütün aslarını sahaya sürmüştü.

    ama yine de david seaman, lee dixon, martin keown, patrick vieira, robert pires, dennis bergkamp, tony adams, ray parlour, ashley cole ve junichi inamoto'lu arsenal kadrosu, ahmet şahin, timko, aleksandrov, cem sinan, lazarov ve abdelaziz ayman'lı kocaelispor karşısında fazlasıyla zayıf kalmıştı

    dakika 4'te lazarov'la öne geçen kocaelispor'a arsenal dk.16'da ray parlour'la cevap vermiş ancak daha sonra yine lazarov'un golüyle devreyi 2-1 geride kapatmıştı. ikinci yarı daha da coşan körfez ekibi nuri çolak ve serdar topraktepe'nin golleriyle maçı 4-1'lik galibiyetle bitirmiş ve arsene wenger'e sanırım hayatının utancını yaşatmıştı.

    maçı canlı takip eden ingiltere milli takımı teknik direktörü sven goran eriksson sahaya inip hikmet hocanın elini öpmüş, arsene wenger de bu kurt hocayla hatıra resmi çektirmiş gaza gelen hikmet hoca rotamız şampiyonlar ligi demiş ancak kocaelispor sezonu küme düşen rize'nin 6 puan üstünde bitirebilmişti.

    arsenal ise bu yenilgiden büyük dersler çıkararak premier lig'de o sezon bütün maçlarında gol atmayı başarmış, old trafford'da manchester'ı devirerek şampiyonluğunu ilan etmiş, fa cup finalinde de chelsea'yi sürklase ederek kupaya uzanmıştı.

    yıllar sonra gelen edit:
    hikmet hocamın ağzından dinleyelim bir de mevzuyu. beckenbauer'i kocaelispor'a getirmeyi nasıl kılpayı kaçırdığını :) ve sonrasında onun yerine reinhard saftig'i getirdiklerini anlattığından hemen sonra mevzuya giriyor. sanki kendi anısını anlatmamış da benim entry'i okumuş :)

    https://youtu.be/xi9vuhulimc?t=548

    yıllar sonra gelen 2. edit:
    sözlük yazarı takmabanaad sağolsun gollerin video kaydının linkini iletti. serhan çeviktürk arşivi olarak görünüyor video.
    20 yıl sonra sonunda görebildim golleri. buyrun efendim

    https://www.youtube.com/watch?v=qbid8je5xl0

  • dogru mu anladim mesela soyle bir sey mi?

    fenerbahce sabri'ye teklif yapiyor gel bizde oyna diye, sabri de bu ne curret diyip galatasaray'dan mi istifa ediyor?

    edit: mesajlar icin sagolun, reyiz kaptanligi birakiyormus, sag bekten yardirmaya devam..

  • kendi sunduğu bir sabah programında "kader" isimli bir $arkıcıyı konuk ederken jest olsun hesabı kahpe kader adlı $arkıyı söylemi$ biridir.fazla da yoruma gerek yoktur.

    -evet $imdi konuğumuzu çağırıyorum sayın izleyenler
    -kaderrrrrrrrrrrrr kahpeeeeee kaderrrr !!

    geriye felç olmu$ konuk kalır..

  • ingilizcede "unredeemed land" anlamına gelen ve italyanca "terra irredentia" kalıbından türemiş bir kavram olan irredantizm ilk kez, italyanca konuşulan, avusturya ve isviçre kontrolündeki topraklarda ortaya çıkmıştı çünkü dönemin liderleri “italyanca konuşan tüm kardeşleri” bir araya getirmek gibi bazı milliyetçi fikirlere sahipti. bu kavram için kısaca “başka bir devletin egemenliği altında bulunan toprakları kendi topraklarına katmak istemek” dersek eğer bu hem eksik hem de biraz yanlış bir tanım olur çünkü modern milliyetçilikten aldığı agresif yönlerine rağmen irredantizm, henüz "milliyetçilik" kavramı daha ortaya çıkmadan önce emperyalist devletler tarafından kendi politikalarını doğrulama aracı olarak kullanılıyordu zaten. (bkz: crusades) (bkz: holy land)

    bu kavram, genellikle iki amaç ile motive edilebilen bir kavram: bu amaçlardan birincisi, genişlemek/büyümek maksatlı olarak ihtiyaç duyulan güç ve zenginliğin artırılmasına, ikincisi de soyla birliktelik isteğine ilişkin. (bkz: kinship) ancak ikinci dünya savaşından sonra ve hatta soğuk savaşın sonlarında irredantizm yavaş yavaş bir paradoks haline geliyor ve uluslararası hukuka aykırı bir kavram olarak anılmaya başlıyor çünküü bu yaklaşımdaki asıl amaç bir grubun iyiliğinden çok devletlerin teritoryal kazanımları ile ilgili. zaten sonrasında görüyoruz ki, uluslararası sözleşmelerde irredantist yaklaşımları kınayan ve bu yaklaşımların yaptırıma maruz kalacağını ifade eden bölümler yer almaya başlıyor.

    yirminci yüzyılın sonlarına doğru da birçok devlet hem politik hem ekonomik anlamda çeşitli sorunlarla baş etmek durumunda kalınca, etnik milliyetçilik ve irredantizm gibi kavramlar giderek daha da popüler hale gelmeye başlıyor. bunun sonucunda da u.s. gibi, bölgesel güvenlik örgütleri gibi uluslararası toplumun güçlü üyeleri bu konuda “proactive” bir yaklaşımı benimsiyor. peki bu ne demek? aslında kelime anlamına bakacak olursak, yanılmayız; proactive yaklaşımı önleyici bir tutum olarak düşünebiliriz. şöyle ki, tamamen yok edilemeyecek olan bu kavramlar en azından şiddeti azaltılarak baş edilmesi kolay bir hale getirilebilir ve bu da azınlıklara verilecek olan haklarla ya da devletlerin birbirlerine temel haklar açısından daha uyumlu hale getirilmesi ile başarılabilir. yani, yakın gelecekte de muhafazakar ve milliyetçi ideolojiler yükselişte olacak ise önleyici politikalar ile bu çatışmaların potansiyel etkileri hafifletilebilir diyebiliriz.

  • bakın reklam yapacaksanız bu gibi firmaların reklamlarını yapın. hep boykot çağrısı yapıyoruz o markaya bu markaya diye.

    bir kere de vatansever firmaları destekleyelim ki sermaye bizde kalsın.

    starbucksları zengin ettiniz elit görüneceğiz diye. algilarınıza türk malı kötüdür diye yer ettirdiniz!

    hayır efendim hayır. türk malı iyidir. türk malını desteklersek daha zengin bir toplum olabiliriz. tabii ki içimizde de var kötüler. işini iyi yapmayanlar. ama yapana da destek gösterelim.