hesabın var mı? giriş yap

  • yabancı sanatçı ve gruplar için düşünecek olursak

    1- en başta bugünkü dolar ve euro kurundan,
    2- uygulanan fahiş vergilendirme politikasından,
    3- ülkede güvenlik ve asayiş durumunun stabil olmamasından,
    4- 4-5 yıl önce başlayan alkollü içecek sponsorluğu yasağından,
    5- doğru düzgün albüm alma kültürü ve albüm satışı olmamasından (sanatçının albümü bir ülkede çok satılıyorsa plak firması da masrafların önemli bir kısmına sponsor olabiliyor),
    6- büyük sanatçı ve grupların kaşe fiyatlarının yıllar geçtikçe uçmuş olmasından,
    7- belli bir yaşa gelip iş hayatına atıldıktan sonra gelir düzeyi yükselen insanların sevdiği sanatçıyı gidip yurtdışında izleyecek maddi imkana sahip olmasından,
    8- bu sanatçıları getirebilecek kapasitede büyük organizatörlerin azlığından, (eski kallavi oyuncuların çoğu piyasadan çekilmiş, geriye birkaç küçük çaplı organizatör kalmıştır)
    9- bizde sanatçı ve grup takip etme kültürü olmamasındandır. (nerede o sevdiği grup için 1 sene para biriktiren güney amerika'daki tutkulu fanlar!)

  • şirin ünal şey değil mi bu arada..
    evinde çalışan nadira kadirova'ya tecavüz edip öldürdüğü iddia edilen milletvekili değil miydi? yumurta yarışılrı falan.. rumeysa gümbürtüye gitme bak.. aman diyim

  • başlığı açan yazarın iyi niyetini anlıyorum, yardım etmek isterken yaptığının çok doğal bir hareket gibi geleceğini de tahmin ediyorum, bana da öyle gelirdi ama zaten hiç kimseye izinsiz dokunulmaması gerekliliği bir yana, görme duyusunu kaybetmiş birinin birden sırtında bir el hissetmesi çok ürkütücü olabilir onun adına. şehirde binbir türlü insan var ve herkes iyi niyetli değil. kibar bir şekilde derdini anlatmış. anlayışla karşılamak gerek.

  • ilkokul veya ortaokuldayım sanırım, babam maaşı almış, alışverişe gitmişiz. o zamanlar alışveriş ayda bir yapılırdı; bisküvi olsun, sarelle olsun, sucuk, muz vs., o zamanki bütçemize göre lüks olan ne varsa alışverişi izleyen bir kaç günde, olmadı bir haftada tüketilir, yeni alışverişlerin yolu gözlenirdi. alışverişten döndüğümüzde, annemle babam poşetleri bırakıp, karşı komşuya uğrarlar, annem aldıklarımızı dolaba yerleştirmemi tembihler. tabi yerleştirirken sarelleyi görürüm. sarelle dediysem, teknik olarak sarelle bile değil aslında, en küçük boyundan şokomigo diye sikimsonik bir şey. annemler dönmeden çay kaşığıyla dalarım çikolataya, fark edilmesin diye üstünü düzlemeye çalışırım. bakarım ki olacak gibi değil, ortada delil bırakmamak adına birkaç kaşık daha alıp bitiririm şokomigoyu. ambalajı da bir poşetin içine koyup çöpe atarım. bir süre sonra annemler gelir, dolabı açıp bakar, sarelleyi nereye koydun diye sorar. nutella dolaba konulmaz muhabbetleri yok tabi o zamanlar. kem küm ederim, gerçek ortaya çıkar. babam der ki, tek başına sarelleyi yediğin için hepimizden özür dileyeceksin. gariban olduğumuzu düşündüğümden değil, gerçekten ablamın, annemin, babamın hakkını yediğimi düşündüğüm için suçluluk duyarım, boğazım düğümlenir, özür dilerim. o günden bu güne unutamam; o günden bugüne de sarelleymiş, nutellaymış pek yemem.

  • çok mantıklı bir söz. mesela bence aslında sağlık hizmetleri de yetersiz değil ama insanlar hasta olup hastaneye gittiği için öyle gibi duruyor. veya eğitim sistemimiz süper ama öğrenciler okula gitmese farkedilecek ancak. hatta sırf internete giriyoruz diye siteleri sansürlüyorlar, halbuki kimse internete girmese sansüre de gerek kalmaz. koskoca bakan yanlış mı bilecek?..

    (bkz: ne hoş olurdu maarif şu okullar olmasa)