hesabın var mı? giriş yap

  • --- 8x3 the long night spoiler ---

    son bölümü sahne sahne inceleyip, her sahneye 500 kelime eleştiri yazmak mümkün. ben, bunu yapmak yerine, dizinin night king karakteri ve ona yazdığı son ile westeros'un yaratılış amacının temelleriyle ne kadar ters düştüğünü anlatmayı deneyeceğim.

    bunu yapmadan önce, a song of ice and fire destanının yazarı, george r.r. martin'den bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.

    ---
    "much as ı admire tolkien, and ı do admire tolkien — he’s been a huge influence on me, and his lord of the rings is the mountain that leans over every other fantasy written since and shaped all of modern fantasy — there are things about it, the whole concept of the dark lord, and good guys battling bad guys, good versus evil, while brilliantly handled in tolkien, in the hands of many tolkien successors, it has become kind of a cartoon. we don’t need any more dark lords, we don’t need any more, ‘here are the good guys, they’re in white, there are the bad guys, they’re in black. and also, they’re really ugly, the bad guys.

    ıt is certainly a genuine, legitimate topic as the core of fantasy, but ı think the battle between good and evil is waged within the individual human hearts. we all have good in us and we all have evil in us, and we may do a wonderful good act on tuesday and a horrible, selfish, bad act on wednesday, and to me, that’s the great human drama of fiction. ı believe in gray characters, as ı’ve said before. we all have good and evil in us and there are very few pure paragons and there are very few orcs. a villain is a hero of the other side, as someone said once, and ı think there’s a great deal of truth to that, and that’s the interesting thing. ın the case of war, that kind of situation, so ı think some of that is definitely what ı’m aiming at." - grrm
    ---

    geçen bölüm incelemesinde, "dizi, yüzüklerin efendisi tipi bir sona gidiyor" diye yazmıştım. bunu aslında bir eleştiri olarak söylemedim. nasıl george martin, tolkien'in büyük bir hayranıysa, ben de çok büyük bir tolkien hayranıyım ve yüzüklerin efendisi'nin sonu, tolkien'in işlediği hikaye ile son derece tutarlı bir sondur. tolkien'in yarattığı karakterler, orta dünya içerisinde tutarlıdır ve onun temasına uygun bir şekilde gelişirler. george r.r. martin'in farklı olmak istemesinin nedeni, tolkien'i beğenmemesi değil, tolkien'i taklit eden binlerce yazar arasında yer almamak istemesidir. o yüzden, orta dünya'dan kopup gelmiş gibi duran bir dark lord'u getirip westeros'a koyar ve bu hikayeye yüzüklerin efendisi'ne benzer bir son uyarlarsanız, martin'in dünyasının yaratılış amacından tamamen sapmış olursunuz.

    martin'in de dediği gibi, buz ve ateşin şarkısı, buzun kötüleri, ateşin iyileri temsil ettiği, iyi vs kötü savaşından ibaret değil. dolayısıyla, dizinin işlediği "dark lord night king kontrolündeki beyinsiz zombiler" konsepti daha baştan ölü doğmuş oluyor. bunun da çok basit bir sebebi var, o da dizinin şu soruya cevap veremiyor oluşu:

    "night king'in amacı ne?"

    dizi bu çok temel soruya "insanlığı hafızalardan silmek istiyor" gibi bomboş bir cevap vermekle yetindi. insanlığı yok etmek bir amaç olabilir ancak bunun arkasında daha temel bir motivasyon olmalıdır. tolkien'in dünyasında bu sorunun tek cevabı vardır ve orta dünyadaki bütün kötülüğün kaynağı melkor'un iradesidir. melkor, daha yaradılış aşamasında, diğer tanrılar ile ters düşmüş ve arda üzerindeki siyah/beyaz, iyi/kötü ayrımı o noktada başlayarak bir daha hiç kapanmamıştır. melkor'un iradesinin bir uzantısı olan sauron, kendi yaradılışında kötülük olduğu için orta dünyayı yok etmeye çalışmaktadır. bu konseptte, "sauron neden dünyayı yok etmeye çalışıyor" diye sorduğunuzda verebileceğiniz cevap "çünkü o kötü" 'den öteye gidemez. bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum. tolkien'in roman yazma amacı, karakter incelemesi yapmak değil, dünya, mitoloji ve dil yaratmaktır. bu tür bir iyi/kötü konsepti onun amaçlarına uyar çünkü tolkien'in esinlendiği yunan, kuzey, hint mitelojileri de, benzer iyi/kötü tanrı temellerine oturmuştur.

    yukarıdaki alıntıda bahsedildiği üzere, martin'in amacı iyi/kötü savaşı işlemek değildir. westeros'ta iyi ve kötü olarak nitelendirilebilecek karakterler vardır ancak bu dünyadaki hiç bir karakter bir aragorn kadar sütten çıkmış ak kaşık ve bir sauron kadar "pure evil" değildir. bu noktada "night king kötü değil mi?" diye sorabilirsiniz, ancak night king, dizinin icat ettiği ve kitapta yer almayacak bir karakter. sadece kötü olduğu için kötü olan, kişiğinden kaynaklanan bir motivasyonu olmayan ve dünyayı yok ettikten sonra misyonunu tamamlamış olacak bir karakterin, "dark lord konsepti artık bir karikatür haline geldi" diyen bir adamın dünyasında ne işi olabilir ki?

    ilginç olan, night king kitapta olmayacak ancak onun yaptığı bir çok şeyin (duvarın yıkılması, ejderha çalmak) kitapta da gerçekleşecek olması. aradaki en önemli fark, kitapta bu icraatlere imza atacak karakterlerin kim olduklarını, geçmişlerini, kişisel amaçlarını biliyor olacak olmamız. yani martin'in dünyasında kötülüğü kaynağı, melkor gibi tanrısal olmayacak ve direk karakterlerin iradelerinden gelecek. westeros'ta tanrısal olan şey güç/büyü olacak ancak bu gücün hangi yolda kullanılacağını bizim tanıdığımız karakterler belirleyecek. bunun en bariz örneği, burada uzun uzun incelediğim daenerys karakteri. dany'nin gücü tanrısal bir büyüden geliyor ancak dany'nin westeros'a kurtarıcı mı, yoksa işgalci mi olarak geleceğini henüz bilmiyoruz. buna dany karakterinin kendi iç çatışması karar verecek. eğer, bu çatışmanın galibi dany'nin içindeki intikam hırsı olursa, dany çok rahat bir şekilde babası aerys ve ya abisi viserys gibi bir karaktere dönüşebilir. buradaki temel nokta, dany'nin gücünü aldığı ateş tanrısının ona iyi ya da kötü bir irade vermiyor oluşu. aynı şekilde, kitaptaki halleriyle white walkerlar'ın henüz iyi/kotü düzleminde bir yere oturmuş değiller. hatta, bir çok popüler "end-game" teorisinde white walkerların dunyayi ateş büyüsünden kurtarmaya geliyor olabilecekleri spekülasyonu var.

    dizinin, night king'in iradesini tamamen ortadan kaldırmış olması, bu karakterin westeros üzerindeki inandırıcılığını da tamamen ortadan kaldırıyor. ben dizinin başladığından beri, night king'in bir karakter olarak işlenmesini bekledim ancak maalesef yapımcılar bunu yapmayacak kadar tembel çıktılar. hiç olmazsa, night king'in esinlenilerek yaratıldığı night's king hikayesini temel alan kısa bir arka plan işlenseydi, bu karaktere biraz derinlik katılabilirdi. hepsini geçtim, bu dizinin ilk 5 sezonu white walkerlar ile ilgili bildiğimiz tek bir şey vardı, o da bebekleri white walker'a çevirdikleri sahneden ibaretti. yapımcılar o sahneyi bile açıklama zahmetine girmediler. karakter bir türlü derinleşmedi ve tarihin en kompleks fantezi hikayelerinden birisinin içine, tarihin en sığ kötü adamlarından birisi yerleştirilmiş oldu. bu karakter o kadar temelsiz ki, öldürüldügü sahnede bulunuş sebebini bile bilmiyoruz.

    super kahraman arya'nın, night king'i öldüreceği, arya, faceless man'e katıldığından beri konuşulan bir teoriydi. ben, her ne kadar bu sondan hoşlanmasam da, night king'i kimin nasıl öldürdüğünün büyük resmin içerisinde bir tefarruattan ibaret olduğunu biliyorum. eğer sen senaryoda, night king'in amacını, onun neden bran'in peşinde olduğunu ve bran'ın kurduğu tuzağa neden mal gibi yürüdüğünü açıklayabilirsen, son vuruşu arya yapmış, jon yapmış pek bir önemi olmaz. yüzüklerin efendisi'nin sonunda, sauron'a son darbeyi frodo vurmuyor mesela. frodo, yüzügü atamıyor ve sauron'un sonunu getiren gollum oluyor. bu noktada, sam, frodo ya da gollum'dan hangisinin yüzügü yok ettiğinin hiç bir önemi yok. önemli olan, sauron'un, mordor kapısında yaptığı ölüm kalım savaşında yüzüğü kullanmak zorunda kalacagina ınandığı aragorn'a odaklandığı için asıl tehlikeyi göremiyor olması. night king'in olduğu sahnede de en önemli nokta, night king'in neden bran'ı bu kadar çok istediği meselesi. bu soruya cevap verebileniniz var mı? night king neden bran'ı istiyor; bran bütün bölüm ve hatta 8 sezon boyunca ne yaptı; onun kuzeye yaptığı yolculuğun, three eyed raven buluşmasının önemi neydi ve kısaca bran'in bütün hikayedeki işlevi neydi? bu soruların cevapları olmadan, night king karakterine tatminkar bir son yazmak mümkün değil ve dizinin cok fena cuvalladigi nokta da, night king'in uçan ninja arya tarafından öldürülmüş olması değil, night king'in orada ne bok yemeye çalıştığının cevabını verememiş olmasıdır.

    son sahnenin ve bütün bölümün işlenişiyle ilgili çok uzun uzun eleştiri yazmak mümkün. biliyorum, bir çoğunuz burada dizinin saçını başını yolmamı bekliyorsunuz ama inanın ki artık neresinden tutacağımı şaşırıyorum. dizi, benim tahminlerimin çok ötesinde öngorülebilir ve klişelerle dolu bir hikaye işledi ve yukarıda sorduğum sorulara cevap verebilse ben bu klişelerin hepsini görmezden gelmeye hazırdım. sonuçta, izlediğimizin bir hollywood eseri olduğunun ve dramatik olanın her zaman gerçekçi olanın önüne geçeceğinin farkındayım. zaten dizi, berbat hollywood klişelerini kullanmaya bu bölüm başlamadı, son 3 sezondur, her bölümde ucuz aksiyon filmi klişeleri, deus ex machinalar, süper kahramanlar, bond villain'lar havada uçuşuyor. o yuzden yüzbinmilyon zombinin girdiği kalede kim nasıl hayatta kaldı ve önemli karakterlerin hiçbiri nasıl ölmedi sorusuna isterseniz girmeyelim. sonucu kabullenip, önümüzdeki maçlara bakalım.

    night king'in nasıl öldüğü kadar, ne zaman öldüğünün de hikayenin temellerine aykırı bir yanı var. buz ve ateşin şarkısı'nın temelindeki temalardan birisi, feodal düzen eleştirisi ve “taht oyunları” konsepti, bu düzenin yarattığı yıkımı gözler önüne sermek için kullanılıyor. lordların, kralların, prenslerin oynadığı oyunun yarattığı yıkımın faturasını hep en alt tabakalardaki halk ödüyor ve bu george martin’in savaş karşıtı felsefesiyle de birleştiğinde westeros, hayatta kalmanın çok zor olduğu bir yere dönüşüyor. feodal düzen, savaş ve din eleştirileri hikayenin başındaki ağır temalar iken, kuzeyden gelen tehlikenin baş göstermesiyle beraber bütün westeros’a şu soru soruluyor: “çok önemli sandığınız için uğrunda savaştığınız, topraklar, ünvanlar, dinler için yarattığınız suni çekişmeleri, bütün dünyayı yok etme ihtimali olan bir tehlike karşısında bir kenara koyabilecek misiniz?”

    bu soru, günümüzde dünya üzerindeki politik kısır döngülerin, gezegendeki bütün yaşamı tehdit eden küresel ısınma gibi bir tehdit karşısında ne kadar gereksiz kaldığının da bir eleştirisi aslında. dolayısıyla, tematik olarak night king ve onun yarattığı tehlikenin, westeros üzerindeki bütün siyasi çekişmeleri gölgede bırakacak bir tehdit olması gerekiyor. ancak, dizinin işlediği şekliyle bu tehlike, bırakın insanlığı tehdit etmeyi, twins’in güneyinde yaşayan ahaliyi rahatsız bile edemmedi; king’s landing’te yaşayan sıradan bir vatandaş, white walkerların yarattığı tehditi hiç bir şekilde hissetmedi. cersei’nin, “yemeyin beni white walkerlarla, sizin amacınız beni zikmek” paranoyası haklı çıktı; night king uçan bir ninja tarafından yok edildi ve şimdi taht oyunlarına kaldığımız yerden devam edebiliriz. george r.r. martin’in kitabın sonuyla ilgili planı nedir bilmiyorum ancak kuzeyden gelen tehdit ortadan kalktığında, westeros’tan geriye harabeden başka hiç bir şey kalmayacağına eminim. feodal düzen ve savaş eleştirisi temalı bir hikayeyi, monarşinin şanlı bir zafer yoluyla eski sahibine geri döndüğü bir sonla bitiremezsiniz, çünkü bu hem savaşın hem de eleştirdiğiniz düzenin bir övgüsü olur.

    dizinin night king'i ana yemek yerine tek bölümde çözülecek bir konu olarak işlemesinin dizinin kurgusu açısından da problem yaratacağı kesin. son 3 sezondur, jon/dany vs night king mücadelesine hazırlık haricindeki bütün yan hikayeler, bütün yan karakterler, taht oyunları konsepti ile birlikte gelen entrikalar ve taht mücadeleleri de çöpe atıldı. ne kadar fazla yan hikayenin harcandığından şurada bahsettim. dizide öyle bir noktadayız ki, şu an iron throne'da oturan cersei lannister'ın, oturduğu tahtta hak edebiliyor olması bile deli saçması. kraliyet en son bıraktığımızda baratheon hanedanı'ndaydı ve cersei bir baratheon değil. eğer lannister'ların, tahtı baratheon'lardan gaspettiğini düşünsek bile kral olması gereken kişi, artık bir kingsguard olmayan jaime lannister. westeros yasalarında taht hiç bir zaman kız çocuğa geçmediği için bir şekilde jaime bu görevi kabul etmezse, tahtın tyrion'a geçmesi gerek. cersei, o tahtta hangi sıfatla oturuyor, bunu bile bilmiyoruz. hadi bütün yasaları değiştirdik ve rhoynish stili kadınların erkeklerle eşit olduğu bir halefiyet düzeni getirdik diyelim, peki cersei'nin herkes tarafından bilinen ensest ilişki ve great sept of baelor'u havaya uçurması gibi suçları görmezden mi geleceğiz? bütün bunlar size ayrıntı gibi geliyorsa, ilk 5 sezonu izlememişssiniz demektir. robert'ın halefinin kim olacağı meselesinden dolayı westeros tarihinin en büyük iç savaşlarından birisi yaşandı hatırlayanınız var mı?

    "hocam zaten cersei tahtı jon/dany'e devredecek artık bunun pek önemi yok" diyenler çıkacaktır haklı olarak. ancak, hikayenin sonunun bu kadar öngörülebilir bir hal alması da bir başka problem. şu anda, son savaşı cersei'nin kazanacağını düşünen var mı? yok. jon ya da dany'nin tahta çıkacağından şüphesi olan var mı? zannetmiyorum. her ne kadar dizi jon ve dany arasında tahtın varisi kim gerilimi varmış gibi göstermeye çalışsa da, bu iki karakter birbirine aşık olduğu sürece bu tartışmanın bir önemi var mı? hangisinin tahta önce çıkması gerektiği gibi bir gerilim çok saçma olur çünkü zaten kral/kraliçe her halükarda bu ikisi olacak. ha bu saatten sonra hala/yeğen olduklarını öğrendikleri için ilişkilerinin bozulduğu ve gerçekten ters düştükleri bir hikaye görür müyüz, buna zamanımız kaldı mı bilmiyorum ama dany ve jon, aragorn ve arwen'e dönüşmez ve 2. bir dance of dragon patlak verirse böyle bir son, hikayenin tamamen uzaklaşılan felsefesine biraz daha uyumlu olur.

    tek bir bölümde o kadar fazla garip şey oldu ki, sanki bir 5000 kelime yazsam da yetmeyecekmiş gibi geliyor. yazının bütünlüğünü bozmamak için şimdilik burada çenemi kapatıyorum. pazar günü 16:00'da, tancan fümen'in twitch kanalına konuk olup orda got geyiğine devam edeceğim. buyrun gelin, yapımcılara hep beraber sövelim.

  • bir saheseri de sudur :

    sokakta 3 genc sohbet etmektedir...

    -abi isvicrede 1 erkege 4 kiz dusuyomus...
    -olm kizlar teklif ediyormus orda...
    -lan bizim bi arkadasla kizin babasi kavga etmis "niye benim kizimi skmedin" diye...

    bu esnada sagdan sarisin , acik renk gozlu birisi , elinde sopayla kosarak gelir :

    -bizim de anamiz bacimiz var ulan , ayiptir be!
    -kacin lan isvicre kultur atesesi geliyo
    -ehehe mehehe

  • öğrencinin ne yaptığını anlayamamış olmalarından kaynaklı olabilir. seviye üstü demişler reddetme sebebine. tamam da, kimin seviyesinin üstü?

    sizin mi, çocuğun mu?

  • sınavın ilk dakikaları:

    şimdi diyelim ki bundan 50 aldım... yani bi kaç şey de geveledim yüz üzerinden 50 alırım herhalde... neyse şimdi bu midterm'ün ağırlığı yüzde 30 olsa, ödevleri birilerinden bulsam evirip çevirip patchwork çalışması yapıp versem, onlardan da yüzde 20 gelse... geçer miyim? geçerim ya...

    10-15 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 20 aldım... yani adımı yazdım, sabahın köründe kalktım geldim sınava, bunlara bile puan verilmesi lazım. hem boş kağıt vermiyorum ki canım, yazdım bi şeyler, aa... bu midterm'üm ağırlığı yüzde 30 değil de 25 olsa, ödebvlere özensem, misler gibi teslim etsem... geçer miyim? geçerim canım, artık daha neler!

    20-30 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 10 filan aldım... ödevleri de verdim, finaline de deliler gibi çalıştım. gitsem hocaya da ağlasam, "hocam midterm zamanı çok hastaydım, çok iyi geçmedi sınavım filan desem... geçirir mi? geçirir herhalde yav.

    30+ dakika - sınavı teslim ederken:

    kağıdı ilk veren kişi olmaktan da nefret ediyorum, şimdi salak asistan can sıkıntısından benim kağıdımı okuyup eğlenecek.uf boş kağıt verseydim bari, hiç değilse rezil olmazdım. şimdi ben bu sınavdan 0 alsam... aman be yaz okulunda açılmıyo mu bu ders!

  • tam anlamıyla iki ucu boklu değnek.
    bir cezaevinde sınav görevlisi olarak bulunduğum bir vakitte bu sebepten ötürü yatan birisinin hikayesini dinledim.
    hikayesi şöyle:
    bu mahkumun evine gecenin bir yarısı, tüm aile fertleri uykudayken bir hırsız giriyor. hırsızı 18 yaşındaki kızının odasında karanlıkta gören mahkum silahına sarılıyor ve karanlıkta rastgele ateş ediyor. ancak hırsız kaçmayı başarıyor. polislere haber veriliyor falan. neyse tutanaklardan sonra sabah oluyor ve öğleye doğru polisler tekrar geliyor mahkumun evine...kaçtığını sandığımız hırsız meğer vurulmuş ve saklandığı ağaçlıkta ölü olarak bulunmuş.
    şimdi bu adam içeride...ölür müsün öldürür müsün?

    bu da böyle bir şeydir işte...

  • valeye yani 3.cü bir kişiye anahtarı verdiğiniz için kaskoda da sorun çıkacaktır, yiyeceğiniz en pahalı yemeği yemiş olabilirsiniz, geçmiş olsun...

  • öncelikle (bkz: asphalte)

    söz konusu durum bir haksızlık değildir. ortak yaşanılan yerlerde bazı durumlar böyledir. mesela en üst kattaki adam da çıkıp "ben sadece kapımın önünü süpürsem yeter, zaten kirlenmiyor bile. temizlik parası vermek istemiyorum." diyebilir. toplu yaşama uyum sağlayamayan müstakil evde de yaşayabilir tabi.

  • anacığım üzülmesin, beni de üzmesin, mübarek gün ailenin huzuru bozulmasın, ağzımızın tadı kaçmasın diye biraz sonra gerçekleştireceğim spektaküler eylem.

    hiç boşuna, "eşek kadar adam oldunuz, hala ananızdan mı korkuyonuz" şeklinde çemkirmeyin. ana bu lan, 40 yaşına da gelseniz camiye gidip gitmediğinizi sorar, sabah evden çıkmadığınızı, fosur fosur uyuduğunuzu gördüğünde 1 hafta yüzünü asar, hem sizin hem de diğer aile üyelerinin tatilini zehir eder.

    en iyisi uykudan bi süreliğine feragat edip, kuşluk vaktinin o tertemiz havasını ciğerlerinize doldurmalı ve münafıklığa bir adım daha yaklaşmalısınız.

  • yalnız bu ikramiye işi için ilk önerge veren cehape zihniyeti değil miydi?

    peki neden bu kadar nefret ettiğiniz cehape zihniyetinin önergesini alıp aradan zaman geçtikten sonra hayata geçirdiniz?

    sonradan gelen ekleme: pratikte mukemmel adam ekledi meğer cehape zihniyetinin önerisi 1000tl degil, asgari ücret kadar ikramiye imiş ve neticede kuş olup uçmuş.

  • anneye anlatır gibi anlatıyorum.

    2 çeşit nükleer reaksiyondan enerji elde edilir.

    fizyon ve füzyon.

    fizyon, izotopların parçalanması sonucu enerji açığa çıkarır, füzyon birleşmesi sonucu.

    uranyum, plutonyum gibi radyoaktif elementler ve izotoplarının fizyonu, yani parçalanması, klasik anlamda bildiğimiz nükleer santrallerdir.

    füzyon ise güneşte ya da hidrojen bombasında olduğu gibi yüksek sıcaklık ve basınç altında plazmaya dönüşen hidrojen izotoplarının birleşerek helyuma dönüşmesi ve bu sırada enerji açığa çıkarması reaksiyonuna denir.

    dünyadaki yaşamın kaynağı bu enerjidir. fizyona göre temiz ve çok daha güçlüdür.

    fakat füzyon gerçekleştirmek için çok yüksek ısı ve basınçlara ihtiyaç vardır. güneşte süregelen ve dünyamızın yakıtı füzyon, güneşin sıcaklığı kadar korkunç kütlesinden kaynaklanan muazzam yerçekiminin oluşturduğu basınç sayesinde mümkündür.

    insanoğlu şu ana kadar füzyonu kontrollü şekilde gerçekleştirememiş, hidrojen bombası gibi yapıcı değil yıkıcı amaçlarla kullanabilmiştir. çünkü ne reaksiyonun gerçekleştirilmesi için gerekli ısı ve basınç ne de reaksiyon sonrası açığa çıkan enerji kontrol edilebilir değildir.

    bu son gelişme ise bir süper mıknatıslama tekniği ve düzeneği sayesinde oluşturulan çekim kuvvetinin hidrojen izotoplarını plazma haline getirerek kontrollü füzyona olanak sağlaması hakkında. bu teknoloji geliştirildiğinde nispeten çok küçük, mobil ve çevre dostu reaktörlerde akılalmaz boyutlarda enerji üretilebilecek. yakıt olarak da tehlikeli radyoaktif elementler yerine hidrojen izotopları kullanılacak.

    üretilecek enerji yine ısı ve dolaylı yoldan elektrik enerjisi, ısınan suyun çevrimiyle jeneratörler döndürülecek, orda işin temelinde bir değişiklik yok. sadece çok daha ucuza, kolay ve temiz.