38 entry daha
  • dünya sinemasında, hollywood sinemasından farklı olan ve hollywood sineması haricinde film seyretmeyenlerce kolay kolay anlaşılmayacak bir değer vardır: yönetmen.

    bunu söylerken kimseyi aptal yerine koymaya çalışmıyorum, bazı istisnalar hariç bu bir gerçektir. hollywood'ta bir senaryo, prodüksiyon firması tarafından beğenilirse, sırasıyla uygun olabilecek, kafa olarak ve maddi olarak anlaşılan bir yönetmene çektirilir. bu yüzden filmler defalarca yönetmen değiştirir, parayı veren konuşur çünkü; ve bu yüzden sadece amerika'da bu derece gelişmiş bir bağımsız sinema akımı vardır; paranız sizin olsun ben film çekeceğim diyen yönetmenler sayesinde.

    bir yönetmenin kendine özgü bir dünyası vardır. kendi sinema dilini oluşturmuş, karakter sahibi bir yönetmen, her filminde kendine ait bir dünya sunar izleyicisine. bir yönetmeni sevip takip eden kişi de o dünyayı sevdiği için takip eder, o dünyaya ait karşılaştığı her detaydan mutlu olur ve elbette sevdiği şeyleri tekrar tekrar görmekten de...

    bu bir sinema anlayışıdır ve buna alışmış, bunun değerini anlamış sinema seyircisi, hiçbir zaman, aman terry gilliam da hep acaip tasarımlı makineler kullanıyor, tim burton da zaten hep johnny depple karanlık evler kullanıyor, hep de aynı küçük köpek, cık cık cık, aman mamoru oshii de hep aynı kadın karakteri çiziyor, onun da bir köpeği var bööle, zaten jean pierre jeunet de karakterleri hep aynı tanıtıyo, hep aynı valla... gibi şeyler söylemez.

    elbette hayao miyazaki de böyle bir yönetmendir ve bu filminin önceki filmlerinden izler taşıması son derece normaldir. önemli olan bu benzerlikleri onun bir parçası olarak kabul etmek ve öylece sevmeyi öğrenmektir. en azından benim sinema aşkından anladığım bu...

    konuyla ilgili olarak (bkz: auteur) (bkz: auteur theory) (bkz: auteur sinema) (bkz: auteur eleştiri)

    tanım: çok şirin bir filmdir.*

    --bu noktadan sonrası spoilerdır--

    miyazaki bu filmde de insanların içindeki iyi niyete sonsuz inancını sergilemiştir. en kötü karakterin bile içindeki iyiliğin bulunup çıkarılabileceğine olan inancını gösterir.

    ille karşılaştırılacaksa, spirited awayin karakterlerinin yaşları daha küçüktür, onlar çocuklardır ve aslına bakarsanız birer çocuk için de fazlasıyla olgunlardır. bu filmdeki karakterler ise çok daha gerçeğe uygun çizilmiştir.

    howl, son derece iyi çizilmiş bir karakterdir. haku gibi gizemli bir yanı, karizmatik bir görünüşü ve sesi vardır onun da ve aynı güçlü ve zayıf taraflara sahiptir ama daha derindir. bir erkeğin olabilecek tüm meziyetleri ve kusurları bu karaktere ustalıkla yerleştirilmiştir. kendini çok beğenir, çevresini etkilemekten çok zevk alır ama içinde yalnızdır ve bunu kimseye göstermek istemez. ona hem , hem anne olacak bir kadına ihtiyacı olduğunu kendine bile itiraf edemez ama bu kişiyle karşılaştığında birden şımarık bir çocuğa dönüşüverir. kabul ettiğinde ise bu kadını koruyabilmek için bir erkek olarak sahip olduğu her şeyi kullanarak ona sahip çıkar. asıl bu dürüstlük ve güçtür onu bu kadar çekici yapan. haku bu kadar derin çizilmiş bir karakter değildir oysa...

    sophiede genç bir kadının naifliği ve olgunluğu vardır. o da çevresindekilerden farklıdır ve farklı bir hayatı olacaktır ama chihironun heyecanının ve tatlı şaşkınlığının yanında sophie daha sakin ve sabırlı bir karakterdir, genç haliyle bile. bir kadın olarak daha içten bir şefkati vardır, anaç bir kadındır.

    ayrıca bu filmdeki sophie karakterinin yaşlı halinin, spirited awaydeki yaşlı cadıya olan fiziksel benzerliği son derece dikkat çekicidir. bir filmde kötü olan karakter tasvirinin diğer filmde iyi olan karakter için kullanılmış olması, mutlak iyi ve mutlak kötüyü reddetmenin bariz göstergesi olmakla birlikte, bende bu mavi elbiseli, gri dağınık şaçlı, kısa boylu, sevimli, anaç tasvirin yönetmenin annesine benzediği duygusunu uyandırdı. az da olsa benzer bir tipleme, princess mononokedeki yaşlı büyücü white womanda ve laputa castle in the skydaki annede de vardı.

    bu filmde çok daha fazla büyücü vardır ayrıca ve spirited awayde her şey bir büyücünün başının altından çıkarken, bu filmin kurgusunda görevler dağıtılmıştır. kaleyi calcifer hareket ettirir, ayrıca howlun kalbine sahiptir, ama sophieyi büyüleyen witch of the weisttir ve hepsini tuzağa düşürmeye çalışan ise suliman denen kraliyet büyücüsüdür, turniphaedi ise kimin büyülediği bile belli değildir... bu arada bu karakter de tam olarak spirited awaydeki noface karakterine dek düşer, chihironun yolculuğunda yanında olan bebekten bozma farecikle kuşun buradaki izdüşümleri de sulimanın casus köpeği olsa gerek... çocuk da laputa castle in the skydaki çocuğa benziyor biraz...

    tüm filmlerdeki ortak paydalar ise aşk ve belirgin bir savaş karşıtlığıdır. ister hoşunuza gitsin, ister gitmesin, hayao miyazaki dünyanın en ünlü anti-militaristlerinden biridir ve bu filmde de üstüne basa basa bunu göstermekten çekinmemiştir.

    --spoiler bitti--

    ayrıca, bu filmin hayao miyazaki amcanın son filmi olacağına inanmıyorum, hala kısa da olsa film çekmeye devam ediyorsa, dayanamayıp uzun metraj çekme ihtimali her zaman vardır diyorum. son kısaları için:
    http://www.imdb.com/title/tt0756260/
    http://www.imdb.com/title/tt0768132/
    http://www.imdb.com/title/tt0756217/

    edit: ben demiştim demek istiyorum ama daha altı ayım var: http://www.imdb.com/title/tt0876563/
197 entry daha
hesabın var mı? giriş yap