• bir underrated vaka daha... önce bir itiraf:ben de james'i geç keşfedenlerdenim... bu müthiş grubu dinlemem 1998 yılına dayanır ve şu an albümlerini beklemeyi,heyecan duymayı ve karşılığında da hayal kırıklığı yaşamamayı ne çok isterdim diyorum kendi kendime...

    james ilk yola çıktığında o dönem çok popüler olan "yeni smiths" yakıştırmasına muhatap oldu-ki yola çıktıkları yıl 1982,yani hemen hemen the smiths'le aynı-;üstelik çevresindeki tüm aleme gıcık morrissey onları kutsadı ve hakkaten halefleri olarak gösterdi...morrisseyin tüm müzik yaşamı içinde pek çok şarkısının başka gruplar tarafından coverlanmasına karşın,kendisinin dönemdaşlarından tek coverladığı şarkının güzide bir james şarkısı olduğunu da hatırlatmalı(new york dollsları,roxy musicleri bir tarafa koyun tabii ki)
    tüm bunlar aslında geriye bakıldığında handikap gibi görünse de james bunların dışında kalmayı başardı ve kendi yolunu seçti,seçtikleri yoldan kendi hızlarını ayarlayarak,tamamen kendilerine has bir yol tutturarak gittiler... bugün geriye baktığımda hakkaten de sağlam izler bırakmışlar,anlayanlar ve kabul edebilenler için tabii ki...

    ilk kadroları paul gilbertson,jim glennie,gavan whelan ve tabii ki tim booth şeklindeydi... isimlere takmayın çünkü yaklaşık 50 kere* değişecekti...değişmeyen ve bizlere bakii kalan tim booth abimizdi... bazılarının dalga geçtiği vokali hakkaten "aaooo heyooo" şeklinde gevrek olsa da onun vokali;"patti smith mi bu" dedirtecek kadar feminen,"ziggy stardust döneminden mi acaba?" dedirtecek kadar bowie kalıntısı ve "massive attack kardeşim yapar" diyecek kadar da yeni hatta yenilikçi bir vokal...tüm bunlara tezat ilk nefes alışını duyduğunuz anda o olduğunu anlayacağınız kadar da kendine özgün... ben benzerini bilmiyorum,bilen varsa yazsın öğrenelim ama o çok beğenilen booth and the bad angel projesi de onun sesi bu kadar ön planda olduğu için beğeniliyor bence... jamesi bu projeden kötü görenlerin ise jamesi pek dinlemediklerini hatta nerdeyse hiç şans vermediklerini düşünüyorum...aksi bayağı düşündürücü olur çünkü...

    ilk çıktıkları yıllarda nme ve melody makerın yoğun karalama kampanyası,sıradanlaştırma girişimi etkisini göstermiş anlaşılan..dünyanın her yerinde genç insanlar müzik dergilerinden gereğinden fazla etkileniyor,bizim kadıköy camiası da bi dönem lulla uymuş coldplayi defterden silmişti(kim bauerin bile odasında coldplay posteri var eheh gerekçeye bak)..allahtan çabuk döndüler*... ama james 20 yıllık diskografisinin sonucunda çok sadık fanlara sahip olsa da hala bunu kırıp gerçek bir müzik efsanesi haline dönüşememiş durumda...dağıldıklarına göre artık tek umudumuz zaman... bugün pek çok yeniyetme grup çıkıyor ve referans olarak bol bol joy division,new order,the smiths isimleri anılıyor...tüm bu factory gruplarının içinde onlar kadar güzel müzik yapan ama hiçbirine benzemeyen tek grup sizce hangisi? evet;james factory ile ilk anlaşma yapan gruplardan ancak ne yeni gruplar tarafından referans olarak veriliyor,"ewet abi james bizi etkiledi" gibi beyanatların muhatabı oluyordu...üstelik 24 hour party peopleda olsun,geçmişe dönük yazılarda olsun esamesi okunmuyor;acaba birileri onları lanetledi mi?

    zaman sevenleri mi sevmeyenleri mi haklı çıkaracak bilmiyorum ama siz şimdi onlara bir şans verin... albüm bazında diskografileri sırasıyla aşağıda... güzel şarkı sözlerini,mest edici anları da size bıraktım... buyrun:

    (bkz: stutter)
    (bkz: strip-mine)
    (bkz: one man clapping)
    (bkz: gold mother)
    (bkz: seven)
    (bkz: laid)
    (bkz: wah wah)
    (bkz: whiplash)
    (bkz: millionaries)
    (bkz: pleased to meet you)
  • irlanda dilinde seamus, türkçe'de de şeyhmuz olarak kullanılan isim..

    evet, enteresan ama ülkemizin potansiyel mafya babası ismi şeyhmuz aslında bildiğin james!! nasıl ki kırk yıllık iskender'imiz alexander'ın, adem'imiz adam'ın, havva'mız eve'nin, ibrahim'imiz abraham'ın, mikail'imiz michael'in, can'ımız john'ın, yusuf'umuz joseph'in, ismail'imiz smiley'in türkçesiyse -ki son önermede bir tuhaflık seziyorum- şeyhmuz da james'in türkçesi!! evet, henüz öğrenmiş bulunmaktayım, şaşkınım!..
  • şimdi ne kadar doksanlar geliyor kulağa; elimdeki kasetlerden, sürekli dinlediğim gruplardan sıkılmıştım. 98 yılında bir akşamüstü, artık kapanmış olan mersin d r'daki keşif gezilerimden bir tanesindeyim. yıllarca adını duyduğum ama hiç dinlemediğim, çıkardığı best of'la ne kadar büyük bir grup olduğunu yeniden hatırlatan james'i denemeye karar veriyorum, o harika çiçekli kapağa gidiyor elim, gidiş o gidiş...

    yüzlerce defa dinleniyor o kaset, 18 şarkı ezberlendikçe dahasını istiyor insan. mutluluğun içindeki hüzün ve tam tersiyle dolu o şarkılar okul, uyku gibi zorunluluklar dışındaki her anımda kulağımdalar. she's a star gibi bir şarkı nasıl yazılır aklım almıyor. tomorrow her dinlediğimde umuda doyuruyor tıka basa. laid ve yeni şarkı destiny calling eğlence bombaları. ring the bells, sit down, sometimes gibi şarkılarda içim içime sığmaz oluyor, kafamda çözemediğim her şeyi sözlerinde benimle paylaşan bu adamlara inanamıyorum. tim booth o kimselere benzemez sesiyle yol göstericim sanki. ama değil bir yerde, müziğiyle dostum oluyor bu adamlar. bunu becerebilen çok az grup arasına giriyorlar. ama itiraf etmeliyim ki o dönemde tutkumu paylaşan kimsenin olmamasının da etkisiyle yeri apayrı kalıyor hep. "en sevdiğim" onlar, o kadar.

    99 yazına geldiğimde mersindeki bütün (istisnasız bütün) kasetçilerinin en üst raflarına, depolarına, orasına burasına baka baka whiplash ile laid'i buluyorum -ama inanın bu emek haftalar sürüyor, gerçekten iki kasetin de üzerinde bir karış toz var. birincisi 97 tarihli, grubun u2-vari elektronika hevesleriyle bezeli, çok iyi yazılmış şarkılarla dolu mükemmel bir albüm, sonradan çok hakkı yenen. ikincisini anlatmaya çok da gerek yok belki, grubun amerika'da neil young'ın altında çaldığı turneden sonra akustiğe yönelmesi sonucu ortaya çıkan bir başyapıt. james'in en iyi albümü, en melankolik, en mizahi, müzisyenliği en zengin, şarkı yazımı en zirvede. 1993 çıkışlı olduğundan bulması oldukça daha zor olan, benim açımdan. daha zor bulunan daha değerli olduğundandır belki, benim için de hayatımın en güzel albümlerinden birisi.

    işte bu kasetler, daha sonra da 99 sonbaharında yaptığım cd devrimine denk gelen grubun en hafif, en pop işi millionaires'le geçiyor aylarım. bir bodrum tatilinde stadyum rock albümü, 1991 işi seven geliyor, seven, sound, ring the bells gibilere "best of"tan aşinayım ama protect me, heavens gibi ferahlık dolu, huzur dolu parçalarla tanışıyorum. gold mother'a denk geliyorum sonra istanbul'da, top of the world gibi gizli cevherleriyle harika bir albüm o da. sanırım türkiye'de orijinal cd olarak ulaşabileceklerim o kadar. veda albümü olan, veda albümü olduğunu bilemediğimiz pleased to meet you ile birlikte tabii.

    sonra 29 ekim 2001, ne uğursuz tarih! james-stutter maillistinden öğreniyorum kara haberi, tim booth james'ten ayrılmış. sonraki 6 yıl içinde sevgim azalmıyor onlara, hatta daha da platonikleşiyor hislerim. 2004'te ispanya'da solo bir konserini izliyorum tim booth'un. sometimes, laid ve five-o çalıyor; hepsi çok yavaşlatılmış versiyonlar, havalarından uzak biraz. ama yine de sometimes konserin doruğu. tim booth'u sahnede görmek herhalde benim için bir teselli ikramiyesinden öte, hayatta gerçekleşmesini isteyeceğim 10 hayalden birisi. o oluyor ya, en mutlusu benim.

    ama daha mutlu da olunuyormuş. tim booth james'e dönebiliyormuş 2007 baharında. hem larry gott'u da yanına alarak. ingiltere turnesine çıkıyorlarmış. sonra avrupa'ya direksiyon kıracaklarmış ve -yanılmıyorsam- adanın dışında ilk uğrayacakları yer istanbul'muş! inanın, şu paragrafta yazılanları bundan 6 ay önce birisi bana söyleseydi, vereceğim tepki "hiç komik değilsin" diyerek sinirlenmek ve "ulan oynamayın masum duygularımla..." cümlesiyle hüzünlenmek arasında değişirdi. ama mucizeler gerçekleşiyor hayatta, biten şeyler yeniden başlayabiliyor, insanlar barışabiliyor, insan da en eski aşklarına kavuşabiliyor.

    james'in yarın çalacağı şehirdeyim. devasa bir aksilik olmazsa (bunu söylemek zorunda hissediyorum her seferinde, zira paranoyağım epeyi) james izleyeceğim. hep dediğim şeydir, bu adamlar çıksa, "mini mini bir kuş"u çalsalar yine de hayatımın konseri olur büyük ihtimalle. ama uzun ve sürprizli bir konser olursa, lost a friend, top of the world gibi gizli cevherler çalınırsa, laid ve seven ağırlığında geçmesini beklediğim konserde eskilere de dokunulursa mutluluğun üst sınırlarını da zorlayacağımı tahmin ediyorum.

    bugüne dek james aşkımı sözlükteki ilk günlerimde yazdığım bir yazı dışında pek dökmemiştim buralara. dileyeyim ki gelecek hafta başında radarlive 2007 dönüşü bunun kadar uzunu gelsin benden. bir de 2008'deki albümleri sonrası... ne de olsa artık james'e ölüm yok, tıpkı süper kahramanlar gibi. kahramanlarım benim!
  • kendileriyle tanışıklığımız 2002 yılına dayanır. ama kendileriyle tanıştığımı anlamam 2004 yılına denk gelir. 80'lerde doğmuşlar bilirler, ergenliğimiz karışık mp3'lerle geçti. tanıdığımız 3-5 grubu içeren cd'yi satın alır, içinde bonus olarak gelen sürprizleri de aynı adanmışlıkla dinlerdik. sürprizlerde isim yazıyorsa ne ala, yazmıyorsa ara da bul bu sanatçı kimmiş. mesela (bkz: history repeating/@istenc) benzer başka bir öykü (bkz: derdiyoklar/@istenc)

    james de böyle oldu işte. isimsiz olarak coldplay'in radiohead'in yanında sürpriz geldi. pleased to meet you imiş gelen albümü de. pleased to meet you too guys. getting away with it de en bayıldığım şarkısıdır ta 16 yaşımdan beri. o yaşta ne anladıysam o şarkıdan :)

    neyse işte, başı sonu birbirine girmiş bu entrymde anlatayım derken düğüm olduğum mevzu şudur ki, james çok güzel bir gruptur, bol bol dinleyin, dinletin efenim.
  • ust grup, ote grup... bu ulkedeki en buyuk fanlari oldugumu dusunerek salak salak gururlandigim grup... daha az sevdigim albumlerine bile olaganustu 4-5 tane parca koyabilen grup... son zamanlarda kendi ulkelerinde bile pek ciddiye alinmadiklari soylentileriyle beni uzen grup... ne yapsalar da sonuna kadar dinleyecegim grup... buralarda biraz taninmalarina ragmen best of'tan otesini dinletememis grup... beyaz gomlekli amcalar gelip almasalar sonsuza kadar haklarinda konusabilecegim grup...
  • çok geçmeden hakkını vermek suretiyle bu yılın en güzel albümünün en güzel şarkısı olarak seçtim ben bunu. çok zor oldu evet. inanılmaz bir albüm çünkü my maudlin career. ama bu şarkı tam bir tracyanne campbell şarkısı. dinlemeden olmuyor, güne başlanmıyor. kendimi hazırlıyorum. 'i'll be fine by june' diyorum. az kaldı neyse ki. dinlerken bir iki bir şey karalayayım diyorum buraya olmuyor. ardından gelen careless love zaten buraya kadarmış dedirtiyor. lafı boğazıma diziyor. yutkunamıyorum.

    james, he came to my place
    he said he had to see my face
    he hopes that we can still be friends
    in his own way, he'll love me til the end

    and, james, he came to the door
    wanting to know for sure
    why love gets up and goes
    i'm sorry, but it had no place to grow
    oh, james. my love for you is stronger, don't you know?

    i'd like to celebrate you, dear
    all in all, it's been a pretty good year
    i looked deep within myself
    i got scared by just how hard i fell
    oh, james. you broke me, i thought i knew you well.

    oh, you had me
    honey and me, oh, sun and the moon
    i'll be fine by june
    i could tell that you weren't well
    oh, james. you broke me, i thought i knew you well

    oh, can't you see you belong with me?
    i could tell that you weren't well
    oh, james. you broke me, i thought i knew you well
  • ingilizcede underrated diye bir tabir vardır. türkçeye "hakettiği ilgiyi görememiş, yeterince önemsenmemiş, hakettiği kadar başarılı olamamış" gibi bir şekilde çevrilebilir. bence james, rock müzik tarihinin en underrated gruplarının başında gelir. şahane işler yapmışlar, ama asla yeterli sayıda dinleyiciyle buluşamamışlar, satmaları gerektiğinin 5'te 1'i kadar bile satamamışlardır. olsun varsın; onlar, dinleyicileri için, sayıları çok fazla olan diğer tüm james'lerden farklı olarak özel ve eşsiz oldular. ve şimdi, solist tim booth'un elektronik hevesi sebebiyle grubu dağıtmasından tam 7 sene sonra, yepyeni bir albümle tekrar dönüyorlar müziğe.
    (bkz: hey ma)
  • super kapak tasarimi olan best of albumunu dun ankara'daki kare kitapcisindan 10 milyona aldigim super brit pop gruplarindan biri. albumu 10 milyona aldigima mi seviniyim yoksa james satilmadigi icin 10 milyonluk cd bolumune dustu diye uzuleyim mi bilemedim, yine de she s star soguk cumartesi gunumu guzellestirdi, onu bilirim.
  • ev hali otururken aniden sahneye fırlayan bizim mahallenin delikanlılarıdır. bir kot, bir gömlek, hatta o bile değil, neredeyse eşofman ile karşımızdadır, işte artık üzerlerinde o sırada ne varsa. bilirler ki, biz onları izleyen/dinleyenler, aynı mahallenin çocuklarıyız ya hep, birlikte büyüdük ettik, ne hallerini biliriz birbirimizin. içimizi biliriz, şarkımıza, eğlenmemize, melodimize bakarız, üste başa değil. ondan zaten tim aramıza karışır şarkıları söylerken, biz ona doğru kümeleşiriz haliyle. ama asla izdiham yaratmayız, biliriz haddimizi. o da, hepimizle ayrı ayrı ilgilenir, o derece. uzatılan her ele yetişmeye çalışır, her makinaya ayrı poz verir, uzun uzun bekler hem de, rahat rahat fotoğraf çekelim diye. her biri çok samimidir. hiçbiri ihmal etmez bizi. tam bir gruptur. biz de onları ihmal etmeyiz. tek eksikleri karizmadır. o da işte aynı mahalleli olmanın bir sonucu. ne karizması, biz eski dostuz.
  • 'oh james, you broke me. i thought i know you well.'

    kamera kırılmış. objektif dağılmış. gerçeğin, ideoloji ile yer değiştirdiği dünyaya* bir de çatlamış lenslerden bakalım-benjamin'in yapmaya çalıştığı gibi.'mutlak ruh' fotoğrafla yakalanabilir mi? peki ya hildebrand neresinde bu puzzle'a benzeyen fotoğrafın, bu 'gerçeğe benzetilen düşüncenin?

    2009 nisanında gelen 'my maudlin career' albümünden - bir nisan daha geçerken 'çocukluğu tekrar yaşama' ilüzyonuna düşüren- bir camera obscura parçası.

    *marx, k., engels, f.; alman ideolojisi ; nisan 1845, s.47, ilk bölüm: feuerbach
hesabın var mı? giriş yap