hesabın var mı? giriş yap

  • bir olayı uzun uzadıya açıklamak, üzerine her konuşulduğunda bir belirsizlik içinde kalmak yerine ona bir kelime atfederek somutlaştırmaya çalışmak kimi zaman yaşantılanan deneyimi daha iyi anlamamıza vesile olabilir. weltschmerz'de bu hususa uygun bir kavram, bizi bir anlam kalabalığından kurtararak dünyada bulunmaktan duyulan acıyı tarif etmemize yarayan bir kelime. kelimeyi ilk kez ortaya atan alman yazar jean paul arzulanan dünya ile gerçeklik arasındaki uyumsuzluktan doğan acıyı tarif etmeye çalışsa da aslında bu hissin kökenlerinin yalnızca dünyanın acımasızlığına ilişkin olmadığı da söylenebilir. zira dünyada olmak yalnızca idealler ve gerçekler arasında uyuşmazlıklar yaşamak değil, nereden geldiğimizi, sonunda nereye gideceğimizi bilmediğimiz bir zaman ve mekânda istem dışı bulunan varlıklar olmaktır. benliğinin bilincine varan insan yaşamayı istekle seçip olumlayabilir. ancak yine de dünyada bulunmaktan duyulan hoşnutsuzluk duygusunu yaşar, sonsuz bilinçsizliği ve huzuru arzulamaktan geri kalmaz. belki de uyku sırf insana bu bilinçsiz diyarı hatırlatması için verilmiş bir hediyedir.

    bu anlamda weltschmerz biraz kabz kavramanı anımsatır. çünkü basta ulaşmak, bir vecd halinden keyif alabilmek adına gereklidir. insan yaşamdan keyif aldığı kadar acı da duyar. dolayısı ile bilinçsizliğe özlem duyduğu vakitler olur. yaşam ile ölüm istemsizce sevinç ve üzüntüler yaratır. lakin yine de varlığın üzerinde doğa dışı yapay bir etki bırakmazlar. haliyle weltschmerz oldukça insanca bir duygu olarak bünyemizde yerini alır. ruhun dehlizlerinde yatan hakikati evreni deveran ettiren antik kuvvetleri çağrıştırır insana.

    "dünya uzaklarda,
    indirilmiş gibi derin bir mezara
    ne kadar da çorak ve yapayalnız
    bulunduğu yer şimdi!
    derin bir hüzün yankılanmakta
    göğsünün tellerinden
    anıların uzaklığı
    gençliğin arzuları
    çocukluktaki düşler
    bütün bir uzun yaşamın
    kısacık sevinçleri
    ve nafile umutları
    kurşuni giysilerle gelmekteler
    günbatımından sonraki
    akşam sisleri gibi,
    batış.
    dünya uzaklarda
    rengârenk hazlarıyla.
    başka yerlerde
    kurmuş ışık
    neşeli çadırlarını.
    bir daha asla dönmeyecek mi
    sadık çocuklarına
    bahçesine
    görkemli evine?" *

    (bkz: uyku/@allanmandragoran)

  • ruşen çakır'la olan polemiğinde, zıvanadan çıkmış yönetmen.

    ruşen beyin tüm yayınlarını izliyorum, flu tv'de ise oöst ve boş modern sohbetleri izliyorum.

    bugün ruşen bey'in dile getirdiği eleştiriler zaten günlerdir söylenen şeylerdi, içeriğinizde bariz bir hata var bunu kaldırın. üslup olarak da sert bir yayın değildi, biz olsak yanlış bilgi bulunan bu videomuzun yayılmasına izin vermezdik gibi yaklaşımı var.
    (flu tv videonun altına not düşmüş, burada söylenen çözüm (tuzlu gargara) geçerli değildir diye.)

    ilker canikligil'in buna savunması sansür ve otoriterlik üzerine. sansür ve otorite konusunda laf söylenecek en son kişi sanırım ruşen çakır'dır. adamın yaptığı iki yayından birisi sansür ve erdoğan'ın otoriterliği üzerine.

    ama iş bir anda ilker canıklıgil'in "ne oldum" delirmesine dönüşmüş. ne ruşen çakır'ın adam olmadığı kalmış, ne yaptığı yayınların az izlenmesi.

    her şeye tamamım da, senin zaten yaptığın iş, az izlenmenden belli oluyor gibi zavallıca bir yaklaşım ve savunma nedir arkadaş ya? elinde oytun'un başka videoları da varmış da onları da koysa milyon izlenirmiş de.

    ilker bey size tavsiyem, yalın alpay'la modern insan yönelimleri, tüketim toplumu, vasat insan ve ortalamayı aramak gibi konularda bir kaç program yapın. ama kurguları bırakın başkası yapsın siz son çıkan ürünü, öğrenmek ve anlamak isteyen bir insan olarak izleyin. belki o zaman "aa sen 30 bin izleniyorsun, seni ezik youtuber" gibi sığ yorumlar yapmaktan sıyrılırsınız.

    hozoma not: şu arkadaşınız iyice sefahate düşkün katoliğe dönüşmüş, biraz kendisine çekidüzen verseniz de bogomil ahlakına geri dönse.

  • hangi ekonomik verilere baktığınız ile ilgili değişebilecek görüş.
    http://www.ft.com/…54ac-11e6-befd-2fc0c26b3c60.html
    türkiye'nin 2. büyük yatırım firması olan ak yatırım'ın başındaki mert ulker, müşterisi olan yatırımcılarına özel yayınladığı raporda olumsuz görüş belirttiği için lisansı elinden alındı.
    böyle bir ortamda türk ekonomisi için herhangi bir türk ekonomistinin objektif bir biçimde olumsuz görüş bildirmesi, işten atılma, hapse girme gibi sonuçları olabileceğinden mümkün değil.
    o yüzden şaka maka, herkes titanik batarken keman çalan müzisyenlere dönmüş vaziyette.

    not: financial times'ın sayfasını bir kısım arkadaş açamamış. buradan okuyabilirsiniz.

    debe sonrası edit: financial times'a "sen kimsin ya!?" diyen arkadaşlar olabilir. sadece 4 milyon okuyucusu vardır. ama bu 4 milyon okuyucu ile, tüm dünyadaki profesyonel yatırımcı ve bankacıların %36'sına ulaşır.

    yani demem o ki, bina ve arsa almaktan başka birşey bilmeyen arap yatırımcıyı bir kenara bırakırsak, türkiye'de fabrika kuracak, satış dağıtım zinciri açacak, ve bunu işletecek veya bu bahsedilenleri çoktan yapmış olan yatırımcı bu haberi veya benzerlerini okur. yatırım yapacak olan varsa, yatırım yapmaz. yatırım yapmış olan varsa, yatırımını satıp çıkar.

  • açılın beyler ve bayanlar; rus yazarlarını okurken geçirdiğiniz delilik nöbetlerine ve nereden çıktı bu 120 +kişi serzenişlerinize cevap olmaya geldim. rusların isimlendirme sistemini öğreniyoruz:

    örneğimiz: avdotya romanovna raskolnikova.

    1. rusçada istisnasız her kişinin 3 ismi vardır: isim + babanın ismi + soyad.
    örneğimizde avdotya kızın ismi, roman babasının ismi, raskolnikova ise soyadı oluyor.

    2. bu isimlendirme biçimi ise erkek ve kıza göre değişiklik gösterir:
    erkek ise, babanın ismi -oviç ile biter.
    kızlarda ise -ovna olarak biter:

    avdotya + roman(ovna)
    radyan roman(oviç)

    3. yine soyadlarda da erkek ve kıza göre ufak bir fark vardır, kız soyadları sonuna -a alır. erkek soyadları almaz.

    avdotya romanovna raskolnikova
    rodion romanoviç raskolnikov

    bu ikisi kardeşler bildiğiniz gibi.

    -------------------------------------------
    4. peki rus film ve edebi eserlerinde neden sürekli iki isim görürüz?
    avdotya romanovna şunu yaptı, radyan romanoviç bunu yaptı vs gibisinden.

    çünkü ruslarda bizdeki gibi - bey, -hanım kullanılmaz.

    bunlara denk düşen gaspadin ve gaspaja var ama kullanılan yere göre şöyle oluyor: konuştuğunuz kişi rus ise ve sizden yaşça büyükse veya yeni tanıştırılmışsınız aranızda bir konuşma geçiyor ise veya aranızda belirli bir saygı mesafesi var ise, bu kişiye "avdotya hanım" yerine geçen "avdotya romanovna" şeklinde seslenirsiniz. türkçede sanki saygı göstermeniz gerek ama siz bu kişiye ismiyle sesleniyormuşsunuz gibi bir hava oluyor ama öyle değil. dediğim şekilde kullanılır ve abartmadan ama mümkün olduğunca konuşurken bu isim dile getirilir.

    - avdotya romanovna, geçen gün bir makale okudum, bu konuda size bilgi vermek isterim.

    gibi.

    ------------------------------------------------

    5. şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.

    siz bu insana avdotya romanovna şeklinde hitap ediyorsunuz, fakat rusçada kişinin yakınları, kendisine asla formal ismiyle hitap etmez. o ismin mutlaka kısaltılmış ya da sevimlileştirilmiş bir versiyonu vardır.

    elena: lenoçka
    maria: maşa
    anna: aniçka
    daria: daşa
    natalya: nataşa
    ivan: vanya
    dimitry: dima

    gibi. ve fakat bazı isimlerin bu hali, ismin kendisine benzemeyebilir:

    alexander: saşa
    avdotya: dunya

    gibi.

    bu hadisenin kötü tarafı ise, bu şekildeki isimlerin tek versiyonu yoktur, ismi mariya olan birine arkadaşı: maşa, annesi marunya, kardeşi maruşka diye seslenebilir.

    ---------------------------------------------------------

    dolayısıyla, avdotya romanovna raskolnikova'nın maceralarını okurken:
    avdotya romanovna raskolnikova
    avdotya romanovna
    dunya
    dunechka

    aynı kişidir.

    bir rus kitabında ortalama 50 karakter olduğunu düşünürsek, işte bu edebiyatı takip etmek isteyip delirenlere yol gösterecek olan kılavuz budur.

    sonuç: not alınız)

  • merhaba sözlük ahalisi. şu an mersin silifke yeşilovacik köyünden bildiriyorum lütfen dinleyin sesimizi duyun.
    dört gündür devam eden yangınlar dün bir şekilde en aza indirildi tabii bunu kontrol altına alabilmek için köylüler evlerinin önünü söndürdü,gençler dağlara çıkıp alevlerin yerleşim yerlerine gelmesini engelledi. ancak dün gece bogsak,akdere, yeşilovacik köyüne molotof atarak tekrar alevlere teslim ettiler. hiçbir yerde çıkmadi,kimse yardıma gelmedi. gelen ekipler artık yorgun ve yetersiz. evlerini söndürmeye hayvanlarını bahçelerini ve seralarini kurtarmaya çalışan köylüler artık canının derdinde. ve kimse bir şey yapmıyor sadece izliyoruz. para istemiyoruz yiyecek içecek ayran ilk önceliğimiz değil. lütfen insan gücüne ihtiyacımız var bütün köyler birer birer kayboluyor bütün geçim kaynaklarımız elimizden gidiyor. lütfen sesimizi duyun.
    *** az önce anons yapıldı içme sularımıza zehir atılmış çevre köylerde zehirlenme vakaları varmış. bulaşık yıkarken bile kullanmamamız istendi.
    bir arkadaşım düzeltti haberler yanlismis düzelten arkadaşa teşekkür ediyorum yanlış bilgi vermek istemem
    *** olabildiğince sesimizi duyurmak istiyorum. bu şekilde yangın söndürmeye çalışıyoruz https://www.instagram.com/…gq/?utm_medium=copy_link
    *** az önce yazar bı arkadaş https://instagram.com/…havadis?utm_medium=copy_link bu sayfanın daha da destek olabilecegini söyledi.
    *** söz konusu molotof ile ilgili bir haber buldum
    https://www.haberler.com/…avgat-ta-14302919-haberi/

  • 4 ay önce set çalışanlarına aşı hakkı tanınmalı biz sürekli dışardayız diye ağlıyordu, dün covid şüphesiyle hastaneye gitmiş story atmış diyor ki 'negatif çıkayım hemen aşı olacağım vakitsizlikten olamadım.' tatillerden sıra gelmedi yan etkisinden tırstım demiyor da.

    bu kadını daha kimse bilmezken ve sosyal medyada yeni yeni aktifken çok severdim, sonra her şeyi şov her şeyi reklam oldu.

  • sağlam bi sopayla bütün psikolojik problemlerinden kurtulabilecek kardeşimizdir. iki dakika seyrettim hayattan soğudum resmen. allah ana babasına sabır versin.

  • saçmalığın daniskası.

    para işlerinden anlamadığın belli.

    böyle birşey yapmaya kalktığın anda ülkede 1 tane hesabında 5 milyon olan adam bulamazsın.

    kimse parasını türkiye'de tutmak zorunda değil. yurtdışında bir hesap açıp oraya aktarır parasını.

    sen de bankalarında yaşadığın likidite problemiyle kalakalırsın.

    milletin kullandığı krediler o 5 milyon üstünde bankada parası olan adamların parası.