13 entry daha
  • peşin not: davanın türkiye'ye yansımaları ve olası senaryolar" hakkında, tamamen subjektif ve "sesli düşünerek" lafın lafı açmasıyla yazılan işbu entryi çok fantastik ve komplocu bulabilir, müneccim boku yediğimi veya kıçım açıkta kalmışken yazdığımı düşünebilirsiniz. eğer ilginizi toplamak istiyorsanız önce bu videoyu izleyip, ardından da ergenekon davasının kilometre taşlarından biri olan 50 milyon dolarlık cdnin içeriğine (#39245575) bir göz atmak isteyebilirsiniz. nato ve ab'nin türkiye için stratejik bir hedef ve müttefik olduğunu düşünen birisi olarak türkiye'nin bu ittifaklarını sürdürmesi "zorunluluğu" olduğunu savunan birisiyim. dolayısıyla bu entry de bu perspektif ile yazılmıştır. let's get started..

    diyeceğim odur ki; bu davanın türkiye'ye yansımaları için çok fazla bir beklentiye girmeyin. hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. bu davanın türkiye'ye etkisi normal demokratik ülkelerde olması gerektiği gibi olmayacaktır. ilk duruşmada akp ve rte iktidarının son bulacağı gibi ütopik bir hayale kapılmayın. kimse çıkıp da "aaa biz yolsuzluk yapmışız, uluslararası anlaşmaları ihlal etmişiz, en büyük müttefiğimizin arkasından iş çevirmişiz, ülkeyi tehditlere açık hale getirmişiz kusura bakmayın hadi istifa ediyoruz" demeyecek. veya hiçbir savcı ve anayasal kurum bu davayı ihbar kabul ederek sorumlular hakkında işlem başlatmayacak. gündemden çıkması bir yayın yasağına, birkaç günlük internet kesintisine ya da gündemi değiştirecek sansasyonel bir olaya bakar. 17 aralık'da olmadı, malta belgelerinde olmadı, panama papers'da vb. olmadı yine olmayacak. halk aynı halk, bürokrasi aynı bürokrasi ve maalesef muhalefet aynı muhalefet.

    sanılanın aksine 27 kasım bir son değil, giderek büyüyecek tusunaminin başlangıcı olacaktır. bizim sadece türkiye ayağını bildiğimiz bu dava bir çok ülkeyi kapsayan geniş bir soruşturma. hindistan, katar, malezya, bae, endonezya gibi ülkelerinde dahil olduğu uluslararası örgütlü bir suçtan bahdediyoruz. bu dava 7 yıl önce olsaydı abd ile davada ismi geçenler belirli bir maddi ceza karşılığında anlaşır, birkaç gün konuşulur sonra herkes yoluna devam ederdi. şimdi ise abd, ab ve nato artık müttefiklikten çıkıp neredeyse rus işgaline hazır hale getirilen, halkının çoğunluğunun batı yanlısı olduğunu düşündükleri, 70 yıldır batının ve nato'nun en stratejik müttefiki olan türkiye'yi kaybetmemek için tüm kozlarını oynayacaktır.

    ceza, yaptırım ve uluslararası davalar: ilk olarak davaya adı karışan bankalara çok ciddi para cezaları söz konusu. bunun kaçarı yok. daha önce de abd, bankacılık sistemini zarara uğrattığı gerekçesiyle deutsche bank dahil bir çok bankaya milyarlarca dolar ceza kesmişti. eğer türkiye bu cezaları ödemeyi reddederse, ki reddedecek çünkü eğer kabul ederse aynı zamanda tüm suçlamaları da kabul etmiş olacak, iran bankalarına uygulanana benzer uluslararası ambargolar devreye girecek. ardından davada ismi geçen siyasiler ve destekçileri hakkında tutuklama kararları ve yurt dışındaki malvarlıklarının dondurulması adımı gelecektir. [daha şimdiden malezya, endonezya, katar gibi ülkelerde bulunan paralarını rusya'ya transfer etmeye başladılar.] sonraki adım bu dosyanın (ambargonun delinmesi) bm'ye gitmesi. bu adım sonrası sadece siyasilerin değil ülkenin hiçbir uluslararası siyasi meşruiyeti kalmayabilir. bu arada avrupa birliği de ekonomik ve siyasi yaptırım için abd'den gelecek işareti beklemekte. resmi olarak suça bulaşmış bir lideri ve partiyi hiç bir demmokratik avrupa ülkesi muhatap almaz ve maddi destekte bulunmaz. bu ise yine ekonomik ambargo ve kısıtlamalar demek. bu aşamadan sonra olabilecekler ise tam bir kabusa döşebilir. bu bizi yine üstü kapatılan bir başka uluslararası dosyanın açılmasıyla karşı karşıya bırakabilir. bu da "adana'da yakalanan mit tırları" dosyası. uluslararası alanda bu dosya ve öncesindeki "terör bağlantılı" kirli işler ile iktidar ve akp bir terör partisi olarak dünyaya lanse edilebilir. ab'nin elindeki bir diğer dosya ise 16 nisan referandumu. hile ile kazanıldığı herkesin malumu olan referandumda aslında halkın büyük çoğunluğunun mevcut politikaların karşısında ve batı yanlısı olduğu düşünülüyor. dolayısıyla aihm'den çıkacak bir karar iktidarın tüm uluslararası meşruiyetini ortadan kaldırır ve tüm işlemlerini şaibeli hale getirir. bu süreçte iktidarın başını reza zarrab davasından daha çok ağırtacak dava ise "michael flynn davası". reza zarrab davası neredeyse michael flynn davasıyla ve rusya ile ilişkilendirmek üzere. tüm bunlar olurken batı, türkiye'nin rusya güdümünde hareket ettiğini ortaya koymak adına "15 temmuz" tiyatrosu ve rusya bağlantıları istihbarat raporlarıyla ortaya saçabilir.

    tüm bunlar kanun tanımaz bir "çete"yi vazgeçirebilecek mi göreceğiz. bunların bir kısmı veya tamamının uygulanması veya iktidarın bunların uygulanacağını düşünmesi durumunda, ülkenin tepesindekilerin artık yurtdışına çıkamamaları ve türkiye'nin tamamen içine kapanarak rusya-iran ekseninde siyaset gütmesi anlamına gelir.

    türkiye'nin yüzünü doğuya dönmesi: işin acı tarafı abd ve batıdan yüz çevirip döndüğünüz yer rusya ve iran. iran'ın elinde reza zarrab'ın abd'ye verdiği dosya ve tapelerin onlarca katı bulunmakta. çok özel ve müstehcen arşivler dahil. iran istihbaratının türkiye'deki faaliyetlerini ve bağlantılarını bilseniz aklınız uçar. diğer tarafta ise "uçak düşürme" olayı ile elimizi kaptırdığımız, "15 temmuz" ile de kucağına oturduğumuz rusya. rusya'nın elinde ise daha önce bm'ye şikayet ettiği, ışid petrollerinin türkiye üzerinden satıldığı yönündeki dosya, rus büyükelçinin öldürülmesi dosyası ve tüm ayrıntılarıyla "15 temmuz" tiyatrosunun senaryosu bulunmakta. belki daha önemlisi ise doğalgazın vanası ve bm güvenlik konseyindeki "veto yetkisi". [şunu aklımızdan çıkarmayalım ki, batıdan ve nato'dan uzaklaşmak adına atılan her adımın arkasında rusya vardır ve olacaktır. buranın konusu değil ama, rusya'nın türkiye üzerindeki planları tarihin hiçbir döneminde rafa kalkmadı ve kalkmayacak.]

    iç dinamikler: tüm bunlar yetmiyormuş gibi ülke içinde de "gölge iktidar" olarak rusya ve iran'ın maşalığını yapan "bir hainler topluluğu" bulunmakta. bu "topluluğun" öncelikli amacı ise rte eliyle, tüm akp'yi ve tabanını sadece tabelası kalana kadar siyaset arenasından tasfiye etmek, son olarak da rte'nin fişini çekmek, türkiye'yi nato ve batıdan uzaklaştırarak suriye benzeri bir rejim kurmak. bunun içinse rusya ve iran'ın elindeki dosyalar ile rte'yi siyasi olarak rehin almış bulunuyorlar. bir gün abdullah gül, bülent arınç ve hüseyin çelik'in tutuklandığını duyarsanız anlayın ki rte'nin de kullanım süresi dolmak üzere. nato krizi sonrası hulusi akar'ın yapmış olduğu açıklamalar bir "nato ordusu" olan tsk'nın nato ittifakı içinde kalmaya devam etmek istek ve arzusunu ortaya koydu.
    geldiğimiz noktada kesin olan tek şey şu; "gölge iktidar" rte'nin kişisel zaaflarını kullanarak ülkeyi batı bloğundan ve nato'dan çıkartıp rusya-iran (avrasya) eksenine sokmaya çalışıyor. bunun gerçekleşebilmesi için son sözü söyleyecek olan kurum ise tsk'dır. silahlı kuvvetleri nato üyesi bir ülkeyi hiçbir şekilde avrasya bloğuna sokamazsınız. [15 temmuz'a, darbenin arkasında nato var söylemine, darbeyle ve cemaatle alakası olamadığı halde nato'da görev yapmış tüm kurmayların ihraç edilmesine bir de bu açıdan bakın]. tersten bakacak olursak nato, halihazırda bünyesindeki hiçbir ordunun avrasya bloğuna girmesine izin vermez. ekonomik yaptırımlar sonrası iyice sıkışacak olan rte bunun için her yolu deneyecek fakat bence (umarım) başarılı olamayacak.

    erken seçim: siyasi olarak sıkışan rte, hem ekonomik krizin etkileri derinleşmeden ve sandığa tamamen yansımadan, hem de zaten tek sesli olan medyada pompaladığı mağduriyet balonu sönmeden son çare olarak erken seçim kararı alabilir. seçim öncesi bozulacak ve yeni kurulacak ittifaklarla ortaya saçılacak gerçekler ise aslında hiçbir şeyin bildiğimiz gibi olmadığını bize gösterecek ama iş işten geçmiş olacak. işin içine seçim girince ben hala "mevcut şartlarda" rte'nin herhangi bir seçim kaybedebileceğini düşünmüyorum.

    devlet refleksi: burada belirleyici olacak olan ise "devletin refleksi" olacaktır. "devlet" bir kırılma noktasında. ya bu "uluslararası siyasi organize suç örgütü" ile ilişiğini kesip gerekeni yapacak ya da bir "terör devleti" olarak anılmaya başlayacak ve diktatöryal bir rejim altında varlığını sürdürecek. eğer batıya entegre olması beklenen bir türkiye isteniyorsa, bu entegrasyon her geçen gün diktatörleşen ve faşizme kayan bir yönetimle gerçekleşebilir mi? yok eğer batıya entegre olmayacak bir türkiye olacaksa; türkiye'nin doğusunda kaç tane demokratik hukuk devleti var ki türkiye de onlar gibi olsun? olacağın en iyisi iran, suriye gibi olur.

    tek adam rejimleri ve ekonomik kriz: tek adam rejimlerinin devrilebilmesi için halk desteğini kaybetmeleri önemli. türkiye'de iktidarın halk desteğini kaybedebilmesinin yegane yolu "halkın cebinin yanması"dır. yani ekonomik kriz. daha önce her krizde "yetiş ya katar yetiş ya el tamim" deyip işin içinden çıkıyorlardı. olmadı kendi çaldıklarını geri getirip değirmene su taşıyorlardı. ama artık ne katar var ne suudi sermayesi ne de kendi havuzlarında can suyu olacak bir damla. abd'nin bankalara keseceği ceza, ardından ab'nin uygulayabileceği ambargolarla ülke tarihinin en ağır ekonomik krizi bizi bekliyor. hatasını hata ile kapatmaya çalışan bir iktidar ve ekonomi yönetimi ise ülkenin gelecek on yıllarını ipotek ettirebilir. bugünlerde gündeme gelen, zaten varlık fonuna devredilen halkbak'ın isminin değiştirilmesi veya hisselerinin diğer bankalara devredilmesi gibi. abd ve ab'nin rusya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımın bir benzerini de türkiye'ye uygulaması kaçınılmaz. rusya'nın nakit dolar reservi 500 milyar dolardı ve bu ambargoları kısmen savuşturabildi. bizde reel olarak 30 milyar dolar ya var ya yok, üstüne 400 milyar dolar dış borç var. üstelik rusya enerji ihracatı yapan bir ülke iken, türkiye hemen hemen her konuda dışa bağımlı bir ülke.

    savaş ekonomisi: tarih bize gösteriyor ki, bu çapta siyasi ve ekonomik krizleri örtbas edebilmek için sıkça baş vurulan yöntem: savaş ekonomisi. hem milli duygularla halk konsolide ediliyor, hem savaş ortamında ekonominin durumunu konuşmak vatan hainliği. bugün oturdukları yerden savaş çığırtkanlığı yapanların, ittihatçı kafasıyla yeni bir sarıkamış yaşatmamaları en büyük temennim. böyle bir atraksyon sefalete sürüklenecek milyonları ve derin bir kaosu beraberinde getirecek. daha önce defalarca yazdığım gibi suriye'de pyd ile girilecek bir çatışma kolaylıkla ülke içine sıçrayabilir ve ülkenin bölünmesiyle sonuçlanabilir. abd, ab, rusya, iran, hepsinin istediğini aynı anda alabileceği bir senaryo yok. bu da ben alamıyorsam kimse alamasın deyip ülkenin içine edilmesi demek.

    en az zararla atlatılacak tek çözüm: iktidardakilerin çekilmesi. dünya siyasi tarihinde bolca örneği bulunduğu gibi, iktidar sahipleri artık yolun sonuna geldiklerini kabul edip, yurtdışındaki malvarlıklarının bir kısmına dokunulmaması ve türkiye'de yargılanmama koşuluyla ailesiyle birlikte başka bir ülkeye, ister sürgün deyin isterseniz iltica, anlaşmalı olarak gitmesi. uluslararası davaların cezasını da ev hapsinde çekmesi. tabi bunu büyük bir erdem gösterip ülkenin içine etmeden de yapabilirler, taş üstünde taş kalmadıktan sonra da. peki ihtimal var mı? çalıntı da olsa mal canın yongasıdır derler.

    sonuç olarak: 15 yıldır tüm politikalarını iktidarını ömür boyu sürdürebilmek üzerine kuran, bu uğurda fiili olarak anayasal düzeni ortadan kaldıran, binlerce şehidi, milyonlarca insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderebilen, kendi istikbali için devlet hazinesinin içini boşaltabilen, tüm yol arkadaşlarını tek tek satan biri(leri), yine iktidarını devam ettirebilmek için elinden geleni ardına koymayacaktır. yıllardır en büyük silahı "propaganda" olan bir iktidarın yine mağdurları oynayacağı "15 temmuz"dan daha kapsamlı bir prodüksyona girişmesi de şaşırtıcı olmayacaktır. nato meselesinde olduğu gibi "sözde" muhalefet de yenikapı'da yaptığını yapar, güya milli duygularla hareket ederek "gölge iktidar"ın oyununa düşer, nato'dan ayrılma ve savaş çıkırkanlığına destek verirse, uzun bir süre artık bu ülkeden bişey beklemeyin. yunanistan'da mülteci olmak için sınırda uzun kuyruklar görebilirsiniz.

    sonucun ve entry'nin şerhi: ben bunca yıllık hayatımda bugüne kadar türk siyaseti hakkında kesin bir tahminde bulunup da tutturabilen kimse görmedim ki ben ne olacağını tahmin edebileyim, hele de böyle karmaşık ilişkilerin, bir günde üç dört farklı gömlek giyebilen, sabah başkasının akşam başkasının önüne yatan siyasilerin olduğu bir ortamda. bu enrtyi yazdığım sıralarda, 30 yıldır zimbabve cumhurbaşkanı olan mugabe'nin kendi kurduğu parti tarafından liderlikten azledildiğini, eşinin ise ihraç edildiğini okudum. zimbabve halkı bile eninde sonunda durumu ayıkdıysa, bizimkiler de elbet günün birinde ayıklar, umudunuzu kaybetmeyin. tekerrür eden tarihi göz önünde bulundurursak, tek söyleyebileceğim her ne olacaksa önümüzdeki iki yıl içinde yani 2019'a kadar gerçekleşeceği, rte ve işbirlikçilerinin ise eninde sonunda holywood filmlerine konu olacak, tarih ve siyaset kitaplarında ders olarak okutulacak ibretlik bir sonlarının olacağı.
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap