• sarayda bilinçli bir üreme siyasetinin (reproduction politics) seyredilmiş olduğu bilgisinden yoksun kişilerce polemik konusu yapılmış insanlardır. hemen izah edelim:

    bu üreme siyaseti gereğince, padişahlar iki türlü eş seçmişlerdir: resmi karıları ve cariyeleri.

    resmi karılarını yalnızca siyasi maksatlarla alırlar; bu, osmanlı'nın şu devlete yahut şu prensliğe gösterdiği iyi niyetin ifadesidir. bunların sayısı hiçbir zaman dördü geçmez. bu geleneği ilk bozan, muhteşem süleyman'dır, yani bir cariyesi olan hürrem sultan'ı resmi karısı yapan,, fakat hemen belirtmek gerekir ki bu zamanında hayli tepki görmüş ve kanuni için son derece zor alınmış bir karardır fakat kanuni'nin aşkı her şeyden üstün gelmiştir.

    cariyelerine gelecek olursak: osmanlı, yaygın kanının aksine son derece ussal bir devlet olagelmiştir, gerçekten. kastedilen üreme siyaseti şudur: padişahların anaları hiçbir zaman sultanın resmi karılarından değil; her zaman cariyelerden biri olmuştur. bunun sebebi çok açıktır: tahtın varisinin "soysuzlaştırılması" gerekmektedir, aksi halde padişah türlü yükümlülüklerle tahdit olunacaktır; hatırda bulundurmak lazımdır ki padişahın "sınırsız kudreti" osmanlı için hayati önem arz eden hususların başında gelir.
  • i.murat'in annesi bizanslı horofira yani nilüfer hatun.
    yıldırım bayezid'in annesi bulgar marya yani gülçiçek hatun.
    çelebi mehmet'in annesi bulgar olga hatun.
    ii.murat'ın annesi veronika.
    fatih sultan'ın annesi sırp despina yani hüma hatun.
    ii.bayezid'in annesi kornelya.
    yavuz selim'in annesi; ayşe takma adlı pontuslu bir rum.
    kanuninin annesi; polonya yahudisi helga yani hafza sultan.
    ii. selim 'in annesi yahudi kızı roksalan yani hürrem sultan.
    iii.murat 'ın annesi yahudi raşel yani nurbanu sultan.
    iii.mehmet'in annesi venedikli bafo yani safiye sultan.
    i.ahmet'in annesi yunan helen yani handan sultan.
    genç osman'ın annesi sırp evdoksiya yani mahfiruz sultan.
    iv.murat'ın annesi sırp anastasya yani mahpeyker sultan.
    iv. mehmet'in annesi rus nadya yani turhan sultan.
    ii.süleyman'ın annesi sırp katrin yani dilaşüb hatun.
    ii.ahmet'in annesi polonya yahudisi eva yani hatice sultan.
    ii.mustafa'nın annesi rum evemia yani emetullah sultan.
    iii.ahmet'in annesi de aynı yani ii.mustafa ile aynı anneden.
    i.mahmut'un annesi aleksandra yani saliha sultan.
    ii.osman'ın annesi sırp mari yani şehsüvar sultan.
    iii.mustafa'nın annesi fransız janet yani mihrişah sultan.
    i.abdülhamit'in annesi fransız ida yani şermi sultan.
    iii.selim'in annesi cenevizli agnes yani mihrişah sultan.
    iv.mustafa'nın annesi bulgar sonya yani sineperver sultan.
    ii.mahmut'un annesi fransız rivery yani nakşidil sultan.
    i.abdülmecit'in annesi rus yahudisi suzi yani bezm-i alem valide sultan.
    abdülaziz'in annesi roman besime yani pertevniyal sultan.
    v.murat'in annesi fransız vilma yani şevkefza sultan.
    ii.abdülhamit'in annesi ermeni virjin yani tirimüjgan sultan.
    mehmet reşat'ın annesi arnavut sofi yani gülcemal sultan.
    mehmet vahdettin'in annesi çerkes henriet yani gülistan sultan.
  • onbininci kez (bkz: az geli$mi$ ulke milliyetciligi)
  • osmanlı'yı kapitalist dünya-ekonomisi'nin ussallığıyla yargılayanların ithamlarına maruz kalan insanlardır bunlar. halbuki anakronizm diye bir şey vardır efendim, hatta bakın bakın (bkz: anakronizm) bağlamımız "şiir" ise anakronizm belki yalnız kabul edilebilir bile değil fakat bazen çok hoştur da. fakat "tarih" üzerine konuşuyorsak anakronizm kesinlikle tahammül edilemez bir hatadır. nerden başlasam, nasıl anlatsam? hah, kapitalizm.

    ilkin, kapitalist dünya-ekonomisi'nin tevellütüne henüz yüzyıldan fazla zaman varken osmanlı koskoca bir dünya-imparatorluğu idi. bu ayrım önemlidir. kavramların yüzeysel bir takdimi için lütfen
    (bkz: le temps du monde) *
    baktınız mı? hah. şimdi kapitalist dünya-ekonomisi nasıl işler, buna bir örnek için lütfen
    (bkz: cadı avı/@zifir)
    baktınız mı? hah. şimdi dayanağı bu ayrım olan, yani kapitalist dünya-ekonomisi'nin özgül niteliklerini vurgulamak üzre karşılaştırma nesnesi olarak osmanlı dünya-imparatorluğu'nu kullanan başka bir örnek için lütfen
    (bkz: çingeneler/@zifir)
    baktınız mı? güzel. okumaya devam ediyoruz,, "bu kan corbasinin 600 yil dayanmasının neden şaşılacak bir şey olmadığını" anlamamız için okumamız lazım, okumamız lazım ki koca fatih sultan mehmet'e "bu var ya, döndü bu arkasını bize pis" demek neden basmakalıplıktan öteye geçmez anlayalım. misal:

    "..the cosmopolitan capital mehmed created became the stage on which new monuments and ceremonies shaping the ottoman state's imperial stage developed. the new palace was a microcosm within the microcosmic city that articulated mehmed's vision of a world empire."

    "..mehmet'in yarattığı bu kozmopolit başkent, üzerinde osmanlı devleti'nin gelişmekte olan emperyal safhasını biçimlendiren yeni abidelerin ve merasimlerin bulunduğu bir basamak olmuştu. yeni saray, mehmet'in dünya imparatorluğu görüsüne eklemlenen mikrokozmik şehrin içinde bir mikrokozmostu[italikler ve çeviri bana aittir]."

    bkz gülru necipoğlu-kafadar, "architecture, ceremonial and power: the topkapı palace in the fifteenth and sixteenth centuries", s.250, 1991.

    efendiler! "bunun anası devşirmeydi de bu, o yüzden sırtını döndü türkmenlere" dediğiniz ikinci mehmet 1459 senesinde, yani siz kendisinden 546 yıl sonra hala "osmanlıcaymış,, ahaaah, uyduruk dil bu canım!" (yahu bakın bu ithama gerçekten sinir oluyorum. ulan dilin kendisi zaten "uyduruk"tur! türkçe de uyduruk bir dildir efendi, en az ingilizce, çince, arapça yahut osmanlıca kadar! şahsen ben tecessüm ettiğinde donanımında herhangi bir lisanı da barındıran bir insan yavrusuna tesadüf etmedim..) gibi ipe sapa gelmez savlar ortaya atıyorsanız da, başında bulunduğu devletin, bir dünya imparatorluğu'na dönüşümünün kusursuz bir temsilini tasavvur etmeğe başlamıştı. "bunlar var ya bunlar,, anaları devşirme olduğu için yabancılaştı bunlar etnik kimliklerine" deyü ahkam kestiğiniz padişahlardan herhangi biri sizin bu söylediğinizi işitecek olsa, en hafifinden, açıp tarihinizi doğru düzgün okumanızı salık verirdi.

    öyleyse, şu "millet" kavramı üzerine de okuyalım biraz bakalım:

    "..recent scholarship shows this view to be fundamentally wrong on almost every score. to begin with, the term millet as a designator for ottoman non-muslims is not ancient but dates from the reign of sultan mahmut ii, in the early nineteenth century. before then, millet in fact meant muslims within the empire and christians outside it."

    "..son araştırmalar bu görüşün hemen her ölçekte temelli yanlış olduğunu göstermektedir. her şeyden evvel osmanlılı gayri müslimleri imleyen millet kavramı eskil değildir fakat sultan ikinci mahmut'un saltanatına, erken on dokuzuncu yüzyıla tarihlenmektedir. ondan evvel, millet esasen imparatorluğun içindeki müslümanlar ve dışındaki isevîler anlamına gelirdi [italikler özgündür, çeviri bana aittir]."

    bkz quataert, d., "inter-communal co-operation and conflict", "the ottoman empire" içinde, s.173, 2000.

    alıntı üzerine iki şey söylemek istiyorum; ağızlara sakız olmuş şu "etnik" lafı var ya, onunla ilgili.. bakın, osmanlı zamanında etnik kavramlar genelde dinî ayrımları ifade etmek için kullanılırdı. misal, balkanlar'da yahut anadolu'da yaşayan osmanlılı isevîler “türk” dedikleri zaman kast ettikleri araplar dışındaki müslümanlar, yani türkler, kürtler yada mesela ermeniler vs idi. nasıl ki bugün isevî sırplar müslüman bosnalıları, bosnalılar meşrepleri itibariyle ortak (slav) da olsalar türk olarak adlandırıyorsa, aynen öyle. donald amca buna benzer bir bilgiyi sunmakta. ikinci olarak millet kavramının geçirdiği anlamsal evrimin tarihine dikkat çekmek istiyorum: erken on dokuzuncu yüzyıl-- yani tam da kapitalist dünya-ekonomisi’nin osmanlı’ya artık iyiden iyiye nüfuz etmekte olduğu tarih!! soner yalçıncılık oynayalım: “geçelim..(!)”

    devam edelim.. diyorsunuz ki, “adam çatır çatır fransızca konuşturuyor, ingilizce belletiyor. ..ama ah kafasız osmanlı! (yahu bu bilginin burada ne işi var? haa evet, devşirme dedik, yabancılaşma dedik, hazır elimiz değmişken bir de buradan laf sokalım çok iyi fikir).” eh be güzelim ama anakronizm dedik, sen bu adamları kendi çağının değer yargılarıyla itham edemezsin dedik.. kapitalizm dedik, dünya-imparatorluğu dedik, bunlar birbirinden farklıdır be adamım, bunların ussallıkları farklıdır be çocuğum dedik.. dinletemedikoooooff!!!

    son olarak,, sizin o “eskiden adet böyleymiş çuvalına girmeyen mızrak” osmanlı’ya şu dillere pelesenk olmuş üç kıtayı ve altı yüz seneyi bahşetmiştir! (tabi böyle dillere pelesenk olmuş laflar edince hata kaçınılmaz oluyor: sanki osmanlı kurulduğu andan itibaren bu kaidelerin üzerinde yükselmiştir! *) sizin bu “aymazlık” dediğiniz “gelenekçilik”, mehmet genç hocamızın son derece sahih bir şekilde savladığı üzre, osmanlı iktisadî dünya görüşünün iaşecilik* ve fiskalizmle (bu terimi hocamız türkçe makalesinde aynen bu şekilde kullandığı için düzeltmek benim haddime değildir) beraber üç ilkesinden biridir!! öyleyse son okuma ödevimizi de verelim:

    bkz genç, m., “osmanlı iktisadî dünya görüşünün ilkeleri”, “osmanlı imparatorluğu’nda devlet ve ekonomi” içinde, ss. 43-52, 2000.

    edit: (bkz: buraları hep dutluktu)
  • ateist bir insanın ümmetçilikle itham edilmesine vesile olmuş hanımlardır bunlar!!*
    [burada tartışılan bazı hususların yerinin burası olmadığını düşünmeme rağmen (nitekim dil meselesini buraya taşıyan ben değilim) bütünlüğün bozulmaması maksadıyla devam ediyorum]:

    dil vasıtasıyla, "dizgesel" bir uygulamayla "tahakküm" kurmaya çalışmak başka şeydir, diller arası diyalog başka şeydir. misal, avrupalılar da kullandıkları pek çok denizcilik terimini osmanlılardan öğrenmiştir. benzer bir şekilde, kimya ve matematik alanlarında da arapça kökenli kelimelere tesadüf etmekteyiz avrupa dillerinde. biz buna diller arası diyalog diyoruz. ilkine gelecek olursak,, işte bu, yani dil vasıtasıyla, "dizgesel" bir uygulamayla "tahakküm" kurmaya çalışmak, avrupa'nın mutlakiyetçi devletlerden (absolutist states) ulus-devletlere evrilen tarihselliğinin neticesidir. işte bu, kapitalist dünya-ekonomisi'nin özgül niteliklerinden biridir. kapitalist dünya-ekonomisi bizim topraklara nüfuz edince, en önemli iki öğesinden biri de işlemeye başladı. bu nedir? türkiye cumhuriyeti "ulus-devleti." haa, öyle olunca ne oldu? bizim bağlamımız da değiştiği için biz de gecikmeli olarak aynı şeyi yapmaya başladık. tehcirdir, mübadeledir, boktur, püsürdür. aynı şeyi bin defa tekrar etmekten hicap duyuyorum fakat daha açık yazmak gerekiyor galiba: bu adamların (avrupalıların yani) ussallığı farklı, iktisadi toplumsal tarihsel koşulları vs vs farklıdır. ispanyollar dillerini öğretmek zorundaydı, çünkü adamların bağlamı "kapitalist dünya-ekonomisi"dir ve dahi ispanya bahsi geçen tarihte mutlakiyetçi bir devletti, sonra da ulus-devlet oldu zaten. osmanlı ise buna ihtiyaç duymaz, hatta ihtiyaç duymamaktan da öte, bunu yapamazdı, yapsaydı yaşayamazdı. adamlar osmanlı dünya-ekonomisi yahut osmanlı dünya-imparatorluğu bağlamında yaşıyor ve koca bir imparatorluğu yönetiyordu çünkü:

    "recent research shows that in the process of empire building, the ottomans adopted a flexible approach in administering these widely different areas: they not only observed the local practices, but also created new structures in all sectors by drawing on the rich traditions of these regions."

    "son araştırmalar göstermektedir ki, imparatorluk kurma sürecinde osmanlılar bu çok farklı bölgelerin idaresinde esnek bir yaklaşım uyarlamışlardır: sadece yöresel alışkanlıklara riayet etmekle kalmamış fakat ayrıca bu bölgelerin zengin gelenekleri üzerinde, her kesimde yeni yapılar yaratmışlardır[çeviri bana aittir]."

    acun, f., "a portrait of the ottoman cities", the muslim world içinde, s. 255, 2002.

    osmanlı işte ancak böyle koca bir imparatorluk olabilmiştir! hala daha "baak bak aynı tarih işte, ama o öyle yaptı bu böyle yaptı, oh anakronik de değilim artık" denmesi, aynı zamanda varolan iki farklı iktisadi (uzatmayayım) bağlamın arasındaki ayrımın hala daha bilinmemesi yüzündendir, ödevlere çalışılmamış olması yüzündendir. avrupalılar da, osmanlılar da kendi bağlamlarının gereklerince davranmışlardır. tahakkümlerini farklı araçlarla kurmuşlardır. kast edilen anakronizm hangi tarihte kimin ne yapıyor olduğunu değil; taraflardan birinin (osmanlı), bir diğerinin (avrupanın) yaptığını, diğerinin (avrupanın) ussallığı üzre yapmamış olması yüzünden itham ediliyor olmasına işaret etmektedir. bu konu üzerine daha fazla konuşmayacağım.

    diyeceğim o ki, kürtçe bugün sorunsa bunun müsebbibi devşirme analar değildir. ama siz tarihi gazete eklerinden okumaya devam ederseniz böyle mesnetsiz savlar öne sürmeniz de kaçınılmaz olur.

    edit: (bkz: buraları teheey hep dutluktu)
  • mahut hanımlar üzerine doğru düzgün bilgi edinmek istiyorsanız, şukela-ül muazzama bir kitap önerebilirim:

    peirce, l., "the imperial harem, women and sovereignty in the ottoman empire", oxford: oxford university press, (1993).

    kitabın türkçesi de mevcut, tarih vakfı yurt yayınları'ndan çıktı

    (bkz: harem-i hümayun)
  • tam adı padişah anaları ve bizi yöneten devşirmeler olan, hakaret ve küfürlerle dolu ifadeler içeren gelmiş geçmiş en ırkçı kitap.
    içeriğindeki "bu gavur döllerinin kanları o kadar karışıktı ki, ruhlarının çirkinliği yüzlerine vurmuştu, bu nedenle burunları eğriydi" şeklindeki bilimsel (!) ve entellektüel (!) ifadeler kitaptan ve yazarından tamamen tiksinmeme neden olmuştur.
  • saçmasapan, temelsiz, tutarsız, kimi yerlerinde pornografik ögelere yer veren, büyük bölümü kurgu ve senaryodan ibaret tuhaf bir kitap (!)

    biraz bakalım:

    kitabın en temel iddiası, osmanlı padişahlarının türk olmadıkları. yani, aslında en baştakiler belki türktü, ama zamanla her padişah yabancı bir prensesle evlenince türklük filan kalmadı ortada...

    yaa bu kadar faşistçe bir yaklaşım olabilir mi? yazarın (ki böyle bir yazar yoktur, ilber ortaylı söylüyor bunu; bütün araştırmalarıma rağmen böyle bir adam bulamadım, bu yazar da kitabı gibi uydurmadır diyor) en büyük iddialarından (serzeniş mi denmeli) biri de, osmanlı'nın kendisine "türk" dememiş olması. bugünün gündeminde insanın gülesi geliyor; desen bir dert, demesen bir dert!

    imparatorluk demek, adı üstünde halkların kaynaştığı bir mekanizmadır. tarihte hiç bir imparatorluk, bir tek halkın sırtına yaslanmamıştır, yaslanamaz. o zaman ulus devletten farkı kalmaz çünkü. osmanlı da, haklı olarak, kendisine "türk" dememiştir, diyemezdi de. çünkü bir imparatorluktu.

    devşirme prensesler olayına gelince... ne yapsalardı mesela, hitler gibi ari ırk mı yaratsalardı? haa o zaman da faşist olacaktı osmanoğulları. dürüst olmak lazım bence, tarihle uğraşıyorsak özellikle.

    yabancı prenseslerle evlenmiş, evet, öyle olmuş. peki, ne olsaydı? siz o dönemin şartlarını biliyor musunuz? mesela, çandarlı ailesinin osmanoğulları için bir dönem nasıl büyük bir tehlike haline geldiğini? mesela köprülü ailesinin, bir takım osmanlı hanedanı düşmanlarınca devletin başına geçirilmek istendiği ve bir darbe malzemesi olarak düşünülmüş olduğunu? hiç duydunuz mu mesela bunları hayatınızda?

    mithat paşa denilen sadrazam kişisinin, "âl-i osman oluyor da niye âl-i mithat olmasın" dediğini mesela? siz padişah olsanız, ağzınız da ciddi şekilde yanmış olsa bu işlerden, siz ne yapardınız?

    peki, günümüze bakalım o zaman. siz hiç cumhuriyet tarihinde bir gayr-ı müslimin, evet evet bizim vatandaşımız olan bir gayr-ı müslimin, mesela bir türkiye ermenisinin kaymakam veya vali olduğunu duydunuz mu? böyle bir şey bu ülkede olabilir mi? hayal bile edebiliyor musunuz?

    tarihi, günümüz şartlarıyla, kıçımız sıcacık minderde iken değil, yaşandığı dönemin şartlarıyla değerlendirelim diyorum. haa bir de.. kitap filan yazacaksak, azıcık medeni cesaretimiz olsun, gerçek ismimizle yayınlatalım.
  • dogru dürüst bir kaynakçası olmayan, bu nedenle inandırıcılıktan oldukça uzak olan kitap. ayrıca o diyalogların nereden bulundugu da ayrı bir soru i$areti. osmanlılar, padi$ahlarının gerdek odalarındaki diyalogları kaydedecek kadar tarih yazıcılıgında ilerlemi$ olsa gerekler. hele ki hürrem sultanın anlatıldıgı bölüm tarihe ı$ık tutuyor! yazar, kadının haremde dola$ırken neler hissettigine* kadar yazmı$*
  • ali kemal meram'ın zamanında ansiklopedi türünde yayınlamak istediği fakat maddi imkansızlıkları yüzünden roman şeklinde yazdığını iddia ettiği kitap. hakaret ve aşağılamaları bir yana bırakırsak 600 yıl öztürkleri yöneten padişahların hiçbirinin türk olmadığı aşikardır. bunu bilmek için mutlaka bu kitabı okumaya da gerek yoktur, şayet lise tarih kitaplarında bile padişahların sürekli farklı ırklardan kadınlarla evlendiği yazılır. ayrıca osmanlı sarayına padişahın karısı olarak girmiş tek türk, germiyanoğlu beyi süleyman şah'ın kızı devlet hatun'dur. o da meram'a göre hiç de rahat bir yaşam sürmemiş, sarayda sürekli ayak işleri yaptırılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap