hesabın var mı? giriş yap

  • ilk sahip olduğum bilgisayarın harddisk'i 128 megabyte ** olunca genelde hafızada alan açmak için yaptıklarımdır.

    mario, euro 92 vb. oyunları kurunca bilgisayarda yer kalmamış ve çözüm olarak işe yaramayan dosyalar tarafımdan silinmeye başlanmıştı.

    ve elbet sıra windows klasörüne de gelmişti...

  • çok iyi otomobil kullanabildiğini sanmaktır.

    eğer trafikte yapılan hatalarla doğru orantılı sayıda kaza olmuyorsa, bu tamamen karşı taraftaki bilinçli sürücülerin sağduyusu sayesindedir. ve işin acı tarafı, siz kendi hayatınızı ve dolayısıyla bu magandaların hayatını kurtardığınızda, çok yetenekli birer mika hakkinen olduklarını sanıyorlar.

  • küçükken uzaylılarla ilgili ne bulursam okur, kütüphanelere gider araştırmalar yapar, ilgili gazete küpürlerini, yazıları ve fotoğrafları hepsini tek bir dosyada toplardım. bir sabah uyandığımda çekmecemde dosyamın olmadığını gördüm. evin altını üstüne getirdim ama yoktu. dosya kayıptı. yıllarca dosyanın uzaylılar tarafından fark edilip kaçırıldığını düşündüm. bundan ötürü hiç üzülmedim, hep gurur duydum. bu olaydan 12-13 yıl sonra ise annem, "ben o dosyayı çöpe attım çünkü kafayı yiyiyosun sanmıştık" dedi. tüm büyüyü bozdu. madem çöpe attın bunu bana neden söylüyosun anne? yıllarca ben bunun hayaliyle yaşadım. hayali bile güzeldi uzaylıların ben uyurken odama ışınlanıp "cixuavicuw..xceiviciuw.." sesler eşliğinde çekmecemi açıp, dosyamı alıp, bana dokunmadan gitmeleri. çünkü bu, bana verdikleri değeri gösteriyordu. meğer dosyam o gün geceyi başka bir galakside değil, ümraniye çöplüğünde geçirmiş...resmen hayal kırıklığı bu. demek bir çocuğun o yaşlarda uzaylılarla ilgilenmesi kafayı yeme göstergesi? kedileri ıslatıp havaya atsaydım, arkadaşlarımın sokak ortasında donlarını indirseydim, bakkala seslenip uzaktan nah çekseydim ve hiçbir gereği yokken zillere basıp kaçsaydım kafayı yemiş olmayacaktım öyle mi?

  • itü'den fahri doktora ünvanı almış, can dündar'a konuk olmuş. istanbul'a ilk gelişini anlatıyor:
    "cebimde iki buçuk liram vardı. kırşehir'den ankara'ya kadar da otobüs iki buçuk lira, ben istanbul'a gidiyorum. ankara'da otobüsten indim, çığırtkanın birine gittim dedim ki "ben istanbul'a gideceğim, param yok". elimde sazım var ya, "çal" dedi ben başladım çalmaya... sırası gelince çığırmaya gidiyor, geri geldiği zaman çal demesine gerek yok, alıştım çalıyorum. ne zaman vardıysam, ta gece yarısına kadar saz çaldım. en son otobüsün arkasında şöyle bir oyuk yer vardı beni oraya verdi, istanbul'a kadar ayakta geldim."

    - "neşet ertaş ayakta geldi istanbul'a, bugün de ayakta alkışlandı."

  • (bkz: söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil)
    ve hatta;
    (bkz: buyrun benim)

    bu basligi acildigi gunden beri takip ediyorum. neticede o onursuzlardan(!) biri oldugum icin.
    evlendigimde yaklasik 23 yasindaydim. ve evet benim de pembe hayallerim vardi. mutlu bir yuva, saglikli cocuklar, iyi ve sevgi dolu bir es. sicak bir yuva vs vs vs. uzar gider.
    ex esimle gorucu sayilabilecek bir sekilde evlendim. eli yuzu duzgun, iyi bir isi olan, insana benzeyen biriydi.
    nisanliyken bir iki davranisi tuhaf gelmisti ama, cok genc ve cok toydum. dunyayi ve insanlari tanimiyordum.
    dahasi bir isim, bir meslegim olabilecegi, hayatimi kazanabilecegim bir bilincle yetistirilmemistim.
    derken 3. gun yuzume yedigim bir tokatla sendeledim ama ayilmadim henuz.
    baslayan seylerin devam etme gibi bir hali vardi. tokatlar tekme yumruklarla yer degistirdi zamanla.
    ugradigim seyleri sindirmeye calisiyordum cunku her seyin cok guzel olabilecegine dair umudum hic degismiyordu.
    sozlu, fiziki siddet gun gectikce agirlasti. cocuklarim dogdu. buyudu ama ben yaratilan cehennemde yaniyor ama olmuyordum.
    defalarca yazdigim entrylerimde her turlu ayrinti var zaten. kafa sisirmeyeyim.

    bosanmaya karar vereli cok olmustu ama uygulamaya gectigimde 43 yasindaydim. isim, param, evim hicbir seyim yoktu.
    evimden elimde icinde 20 lira olan bir cuzdan, esofman ve bir kot ceketle ciktim.
    20 senelik evlilikten geriye kalanlar buydu.
    eski esimin ailesinden gelen ilk haber suydu;
    -evden zirnik alamazsin.
    istemedim zaten.
    dava su bu vs derken is guc sahibi adamin 3.000 lira geliri cikti.
    tabi nafaka o gelir uzerinden bicimlendigi icin, avukati ve o komik nafaka bedelleri teklif ettiler.
    ustumde kot ceketim ve esofmanimla 20 senemin bedeli etmeyecek bir nafaka ve cuzzi miktarda bir tazminat ile kurtuldum.
    nafakam ile sadece ev kirami verebiliyorum.
    evden sadece ustumu basimi ve cok sevdigim duduklu tenceremi aldim.
    simdi asgari ucretle bir arkadasimin yaninda calisiyorum. 5 gun sonra 45 yasima giricem.
    cok sukur, buna da sukur.
    yani ne yapsaydim. ne tavsiye ederdiniz ?
    onurlu olmak icin nafakayi reddedip, nerede kalsaydim ?
    20 senelik emeklerimi yok mu saysaydim ?
    yoksa onursuzca o adamla sirf rahat, konforlu bir hayat icin yasamaya devam mi etseydim ?

    baskalarinin ne dusundugu umurumda degil cennetinden;
    sevgiler, saygilar...